Star TV Tatlı Küçük Yalancılar'a sahip çıkmalı

Hangi konuda olursa olsun bir haksızlık yapıldı mı tepemin tası atıyor. Doğrulardan yana tavır koymadan edemiyorum. 

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Objektif eleştiri de bunu gerektiriyor zaten. Yeri geldiğinde, hatalarını sıraladıklarınızın eli yüzü düzgün işlerini de takdirle anmayı, savunmayı bileceksiniz. Zira insanlar ve olaylar değişim gösterebileceğinden, art niyetsiz eleştiriler de hep kara veya hep ak olamaz. Bu hakikat, dizi sektöründeki detayları değerlendirirken de geçerli. İyiye, ‘İyi’ demekten kaçınmayacaksın arkadaş! Ama gel gör ki, rutini aşmayı bileni ekarte etmek için bilinçli olarak alttan alta yıpratma politikası yürüttürmek vazgeçilmez alışkanlıklardan.

Evet. Maalesef ki, bu kötü huy yine depreşti. Bir kez daha meyve veren ağacı taşlayanlar işbaşında. Kırk yılın başı adam gibi bir iş çıkartıldı ya ortaya… Hemen dedikodu çarkları devreye sokulacak nifak tohumları ekilmeye çalışılacak ki, o ‘adam gibi’ işte emeği olanlar canından bezdirilsin… Böylece durduk yere yoktan problem yaratılıp kazan kaynatılıp güzelliğin içine edilsin. Hani maksat üzüm yemek olmayınca, bağcı dövülürmüş hesabı…

Farklı zamanlarda farklı yapımlar bu hesapçılıktan gani gani nasiplendi. Şimdi de medyada yer bulan kasti haberlerle yıpratıcılıktan medet umanlar ‘Tatlı Küçük Yalancılar’a dadandılar. Uçanı-kaçanı cümlesi, akbaba gibi dizinin tepesinde dönüyor adeta. Anlayacağınız ‘Tatsız Büyük Yalancılar’ yine işbaşında!

SIRADANIN ÖTESİNE GEÇİLMESİ HAZMEDİLMİYOR

‘Pretty Little Liars’ı aratmayacak kalitede uyarlanarak Star TV’de yayına başlayan ‘Tatlı Küçük Yalancılar’ı, ilk bölümden itibaren ilgiyle takip ettim… Ve süre kısalığı bakımından çok daha avantajlı olan orijinaliyle kıyaslayarak da, eğrisiyle doğrusuyla eleştirdim. Geneli itibariyle beğendiğim yapım; saçma sapan diyalogların olmadığı, sürekli kendini tekrarlayan sahnelerle sabır testine dönmeyen ve göz kapaklarımızı ağırlaştırmayan nadir dizilerden.

Şimdiye kadarki her bölümü ciddi ciddi bir film tadında. Üstelik uzun süresine rağmen manasız repliklerle doldurulmamış… Kolaycılığa kaçılmamış. Boş bakışmalara, ağır çekim hareketlere gerek duyulmamış. Olayların nasıl gelişeceğini şıp diye kestirmek de mümkün değil. Yani bozdur bozdur harca misali ekrana sürülen klişe yapımlarla uzak yakın benzerlik taşımıyor. Ancak galiba böylesi kalite, bazılarında karın ağrısı yaratıyor. Hazımsızlık başlatıyor.

Nitekim yabancı yapımlarla aşık atacak biçimde uyarlanan ‘Şeref Meselesi’nin başını yemek için de çok yazılıp çizilmişti.. Başlangıcıyla birlikte ‘tu kaka’ denmişti. Neyse ki Kanal D bu kez fitnecilere uymadı da, köşe bekleyenlerin elleri böğürlerinde kaldı. Sezonu tamamlayıp noktayı koyan ‘Şeref Meselesi’ bitti. Yerine dizi kalitesinde çıtayı yükselten yeni uyarlama geldi ekranlarımıza. Fırsat kaçar mı? ‘Şeref Meselesi’nde hedef tutturamayanlar için ‘Tatlı Küçük Yalancılar’a sarmak şart oldu adeta. Hem de aynı ayak oyunlarıyla…

Öyle ya, ne haddimize elin adamları gibi özenli bir yönetmenlik icra etmek, sahici oyunculuk performansı sergilemek ve zırvalamayan dolu dolu bir senaryo yaratmak? ‘Had bizim, hadsizlik sizin’ denerek hadler aşılıp sıradanlığın ötesine geçilince de işte böyle dert oluyor birilerine. Çünkü bu kaliteli kombinasyon karşısında basitlikler ‘Bööö…’ diye sırıtıveriyor. Hani tembelliğe alışmış insanların, kendi kusurları ortaya çıkmasın diye, aralarına çalışkan kişi sokmak istememeleri gibi… İyiye karşı basitliği maskelemek için de bir gayret başlayıveriyor. İzlenen rutin yolu kaç kez yazdık… Kaçıranlara bir kez daha hatırlatalım… Abartılı habercilikle velveleye vermek, diziye ‘gidici’ imajı yaftalamak oyunu!

Neymiş efendim, reytingler beklenenin gerisindeymiş… Maliyet yüksekmiş… Gösterdiği özenden dolayı özellikle tebrik etmek istediğim yönetmen Cem Karcı’nın uzun sürdürdüğü çekimler yüzünden giderler artmışmış… Zarar, 1.5 milyon TL’ye çıkmışmış… Ses getirecek başroller için uydur bozdur habercilik yaparak uçanların görevi, bunları yaymak. Yerseniz.

Bir de üstüne senarist Elif Usman Ergüden’in, ‘‘24 saatte 60 sayfa senaryo yazabilen senarist, sanırım sadece Türkiye'de yetişiyordur’’ şeklindeki sektörel eleştiri mesajı sosyal medyada yer alınca, yandı gülüm keten helva… Anında ‘Tatlı Küçük Yalancılar setinde büyük kriz yaşandı’ haberleri dökülüverdi ortalığa. Oysa günde 100 sayfa yazan senaristlerin de olduğuna dikkat çekerek dizilerin süre uzunluğunu vurgulamaya çalışmıştı, Elif Usman. Bunu çarpıtıp ‘kriz’ havası yaymak ve sanki dizi gidiciymiş olgusu yaratmak ne işti? Ayıp değil miydi? Kopyala yapıştır düzende bir deli kuyuya taşı atmaya görsün, meraklı akıllı çok oluyor.

Allah’tan senarist bu yalan yanlış bildirimlere, habercilikle uzak yakın ilgisi olmayan kışkırtıcılığa suskun kalmadı… ‘Tatlı küçük yalancılar harika yönetmeni, kimsenin hakkını yemeyen yapımcısı ve dünya tatlısı bütün ekibiyle, çok sevdiğim büyük bir keyifle yazdığım, herkesin birbirine saygılı davrandığı, huzurlu bir ortamda çalıştığı, sevgiyle ve büyük bir emekle yapılan bir iş’ mesajıyla karşılık verdi de… Hem içimize su serpildi, hem de krizcilik güme gitti. Peki, nereye kadar? İşte asıl mesele de bu sorunun cevabında!

STAR ‘TATLI KÜÇÜK YALANCILAR’I KOLLAMALI

Dünya çapında beğenilen işlere imza atan ve ‘Tatlı Küçük Yalancılar’ın da yaratıcısı olan Amerika’da kalite ve izleyici tepkisi diziler için birincil etken. Bizdeki yapımların ekrandaki varlığını belirleyen baş unsursa, kalitesinden ziyade kanalının ve yapımcının kararları oluyor maalesef. Bu durum, ilerlemeyi baltalamak isteyenler için büyük nimet. Hemen reytingden giriliyor, ‘Yayından kalkacak mı’ fesatlığından çıkılıyor. Tıpkı ‘Şeref Meselesi’nde olduğu gibi.

‘Tatlı Küçük Yalancılar’la ilgili haberlerin ardından pek çok mesaj aldım… Severek izlediklerini, oyuncuları çok beğendiklerini ve çiftlere dair övgülerini dile getirenlerin ortak kaygısı, dizinin kalkıp kalkmayacağına dair! Var mı böyle bir saçmalık? Daha dün bir bugün iki, nedir bu kalkma muhabbeti? Niye böylesi bir tedirginlik pompalanıyor? Ayrıca sanırsınız reytingleri yerlerde sürünüyor da, Star’ın sonuçlardan memnun olmadığı gibisinden bir hava yaratılıyor. Gerçek hayattaki kışkırtıcılıkla gelişen krizlerle aynı mantıkta yol alan bu gayretkeşliği cehaletle mi yorumlamalı yoksa kötülükle mi, bilemiyorum. Karar sizin.

Ama kesin olan şu ki, ‘Tatsız Büyük Yalancılar’ın ekrandan silmek için can attıkları ‘Tatlı Küçük Yalancılar’ şu ana kadarki en başarılı adaptasyon. Dolayısıyla Star da bu gerçeği fark edip, tıpkı Kanal D gibi izleyicisini ve prestijini düşünerek fitneciliğe kanmamalı. ‘Tatlı Küçük Yalancılar’ın arkasında durup, ekrandaki uyarlama dizi kalitesini yükselten bu yapımı kollamalı! Aksi takdirde hem orijinalini yapanlara karşı ‘Kaliteden anlamıyorlar’ saptamasıyla madara olmak, hem de doğru düzgün işlerin önünü tıkamak var hesapta. Umursayan olursa…

Sonuçta; Diziyi seven bir izleyici ve kaliteli yapımların çoğalmasını arzulayan bir eleştirmen sıfatıyla, bana gelen isteklerin ‘dizinin ziyan edilmemesinden yana’ olduğunu vurgulayarak, baltalama meraklılarına soruyorum… Vasatlıklara alkış tutup her açıdan kayda değer, başarılı çalışmaları dibe çekmekten ne zaman vazgeçilecek? Uydurukçuluğa itibar ne vakit bitecek?

‘Zor dostum, zor’ dendiğini duyar gibiyim. Zira krizlerden nemalanmak kanımıza işlemiş bir kere. Hangi konuda, hangi pozisyonda olursa olsun… Amaç yıpratmaksa… Patlat çarpık zihniyeti, gazla krizi, ondan sonra da mundar et tüm güzellikleri. İnsana saygının olmadığı yerde, sıradanın ötesine geçilmesini hazmedemeyenlerin eliyle, gelişim yaratan işlere de tahammül edilemiyor. Ne yazık ki, ‘Tatlı Küçük Yalancılar’ da açık açık yıpratılmak isteniyor. Bu tuzağa düşülmemeli. Umudumuz, bir kez daha iyinin ve kalitenin galip gelmesinden yana. Kanala ve yapımcıya da son sözüm; ‘Kırk yılın başı gizemi, gerilimi, korkuyu, aşkı buluşturan bir dizimiz olmuş onu da izleyiciye çok görmeyin’!

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal