Şeref Meselesi’nin yarattığı trendler…

Olanı biteni en kestirmeden yorumlamak için atalarımızın sözlerinden daha iyi bir yol yok gibi. Zira öyle derin manalı laflar etmişler ki, her dönem geçer akçe. Misal, ‘At ölür, meydan kalır… Yiğit ölür, şan kalır’ demiş atalarımız. Ne kadar geniş kapsamlı bir söz değil mi? 

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Nasıl ki atın ölümü koştuğu meydanları unutturmuyorsa, insanın ölümü de yaptığı iyi işleri akıllardan sildirmiyor manasına gelmekte. Gerçi hilenin, desisenin, laf ebeliğinin geçer akçe olduğu şimdilerde hakiki yiğit bulmak kolay değil. Hem, Necip Fazıl Kısakürek’in dediği gibi, nar ağacı namerdin payına düşerken, yiğide darağacının yolunun görünme ihtimali de var hesapta.

Ancak yiğitliğe hevesi olanların sindirildiği, başarıların ve ödüllerin hileli takviyelerle elde edildiği, meydanlardaki yiğitlerin kapalı kapılar ardında tırstığı, menfaatçi propaganda şişirmelerinin dört bir yanı sardığı günümüzde, arkalarında ‘şan’ bırakacak hakiki yiğitler gerçek hayatta pek çıkamasa bile, kurgu dünyamız arada sırada akıllarda iz bırakan yiğitlikler sergilemekte, çok şükür. ‘Şeref Meselsi’ de bunlardan biri. Hem de her türden.

Öyle ki; Kimilerince küçümseme ifadesi olan ‘Erken final’ etiketiyle uğurlanan… Oysa gerçekte 26 bölümlük ekran ömrüyle, dört sezon sürmesine rağmen toplamda 24 bölümden meydana gelen orijinalini geçen… Ve başlangıcından finaline farkını gösteren ‘Şeref Meselesi’, yarattığı trendlerle bir sezonluk ömrüne rağmen hafızalardan silinmeyecek şanını bıraktı ardında!

ŞÜKRÜ ÖZYILDIZ VE KEREM BÜRSİN’İN YÜKSELİŞİ…

Bizde adettendir, oyuncuları aynı kalıplar dâhilinde değerlendirmek. Yani başlangıcını hangi türden rolle yapmışsa, hele bir de beğenilmişse o rolde, artık ondan sonra gelen tüm işlerde hep aynı karakter şablonuyla çıkartılır karşımıza. Bunun sonucunda, fırsat verilse kendisini farklı karakterlerle de ispatlamayı başarabilecek olanlar sıkışıp kalır dar bir çerçeveye. İlgi de, başarı da süreç içinde kaybolur tabii. Buna rağmen kariyerlerini kolaycılıkla sınırlayanlar için vazgeçilmez bir alışkanlık olmayı sürdürür bu durum. Lakin sektörün taze kanlarından, Şükrü Özyıldız ve Kerem Bürsin, kendilerini yıldızlaştıran ‘Şeref Meselesi’ sayesinde bu rutini aşacaklarını ispatladılar bize. Nasıl mı? Tabii ki, rol seçimleri ve karakter yansıtmalarıyla!

Bir röportajında göz temasının kendisi için önemini belirten ve gözlerin dilini başarıyla kullanma yeteneğine sahip olduğunu bu dizide tam gösteren Şükrü Özyıldız’a bakalım... ‘Derin Sular’, ‘Uçurum’ ve ilk başrolünü aldığı ‘Benim Hala Umudum Var’ derken, oyunculuk yolculuğunda ‘Neva’ ve ‘Sevimli Tehlike’ filmler de mevcut. Üstlendiği her rolde farklı tablo çizen ve gittikçe kendini geliştiren, özellikle devamını beklediğim ‘Sevimli Tehlike’ filmindeki Zarok’la harika işler başaran Özyıldız, ‘Şeref Meselesi’ndeki canlandırmasıyla zirvesini yaptı.

Oyunculuğu, ‘insan bilimi’ şeklinde değerlendiren ve insanlar gibi oyunculuğun da sınırsız olduğunu düşünüp ‘Şeref Meselesi’nin set aralarında meditasyon yaparak fark yaratan Şükrü Özyıldız’ın, sürekli keşfediş mantığıyla ilerlediğinin ispatı oldu, ‘Emir’ rolü. Aşk-meşk tiplerini halleden, komedi-aksiyonun hakkını veren oyuncu, mafya-aile ikilemindeki dizide Emir’in ‘abi-meslek-aşk’ üçgeninde çizilen vasıflarını layıkıyla taşıdı ve mimikleriyle izleyiciye aktardı.

Kurgu dünyasına adım atışını ABD’deki işlerle yapan, 3. Kristal Fare Medya Ödülleri’nde En İyi Erkek Oyuncu seçilen, ‘Ulan İstanbul’un başlangıcına konuk olarak katılarak havasını atan Kerem Bürsin derseniz… Ayrı bir cevher olarak, ‘Şeref Meselesi’nin yarattığı trendlerden. Yiğido olarak gönülleri fethetti ve potansiyelini çok net koydu ortaya. ‘Güneşi Beklerken’ dizisiyle ilk çıkışını yapıp gençlerin gözdesine dönüşen, ardından Kanal D’de oynayacak olan ‘Unutursam Fısılda’yla oyunculuk perspektifini genişleten Bürsin, setlerinde ‘‘Hay Allah’ım’’ deme rekoru kırdığı dizideki rolüyle iyiden iyiye açıldı. ‘Baba’lık kimliğinde sergilediği karma performansla, mafya aksiyonunu ve özverili babanın evlat hüznünü bir arada yaşatıp, sadece gençlik dizilerinin ‘yakışıklı aşk çocuğu’ kimliğine sıkışıp kalmaya niyetli olmadığını mimledi.

Neticede; ‘Şeref Meselesi’nde bir elmanın iki yarısı şeklinde varlık gösteren Şükrü Özyıldız ve Kerem Bürsin, bu diziyle yükseldiler. Değişik rollerin altından yüz akıyla kalkabileceklerini de ispatladılar! Dolayısıyla gelecekleri parlak ve biz onları kalıplarla sınırlamayan, reyting uğruna basitleşmeyen, ufuklarını açacak özenli senaryolardaki ciddi rollerde görmek istiyoruz… Hem rutinlerle tükenmemeleri, hem de kaliteli-taze oyunculuk izletmeleri adına! Hadi hayırlısı.

AB İZLEYİCİSİNE KARŞI ŞEREF MESELESİ OLDU

Reyting olgusunu total grubun getirisine göre değerlendirme ve yapımlara da bu doğrultuda ömür biçme alışkanlığı malum… Nice güzel diziler bu uğurda harcandı gitti. Kanal D de, AB grubunu hiçe sayarak, tepkileri kulak ardı ederek pek çok değerli işi final bile yapmadan, sünnetli gibi noktalayıvermiştir. İşte ‘Şeref Meselesi’ bu noktada bir yenilik getirdi ekranlara.

Kaplumbağa misali ilerleyen dizilerin, bölümler geçse bile gelişmeyen konularına alışkın olan kesim için akışı fazla hızlı gelen… Saçma sapan repliklerle yol alan aşk üçgenlerinin basit içeriklerinden hayli farklı senaryo yapısıyla da, bu tarza alışkın olmayan bünyelere dokunan ‘Şeref Meselesi’, totale bakılarak, ilk bölümden itibaren topun ağzına konan dizilerden oldu.

Kanal D’nin özel tanıtımla sunduğu, galasını yaptığı ve uğruna Ana Haber’ini kaldırarak ekrana çıkarttığı yapım, özel bölümlerde yakalanan total ilgisini esas yayında bulamayınca kıyamet koptu. Nedense bir türlü yaranamadı millete ve bir yığın tartışmayla hedef alındı. Sanki tüm kaliteli işlerde olduğu gibi, bir an önce kaldırılmasını isteyen bir lobi vardı da, ellerini ovuşturarak bekliyordu… Zaten o dönem, böylesine güzel bir işin kurban edilmesine gönlüm razı olmadığından uzun uzadıya yazmış, sırf total kesimin dikkate alınarak kaliteli işlere ekran şansı tanınmamasını eleştirmiş, kaldırılmasının hata olacağını işaret etmiştim.

Neyse ki, bu kez birilerinin gayretkeşliği işe yaramadı. ‘Şeref Meselesi’, Kanal D’nin daha önce de gaza gelerek kırdığı AB izleyicisine karşı şeref meselesine dönüştü ve kanal yönetimi doğru düzgün işler görme hevesinde olup, her iyi diziyi ‘Acaba kalkacak mı’ diye yüreği ağzında seyretme durumundaki AB grubunu yok saymadı. Kalite isteyenler galip geldi nihayet. Şimdi bu örnek sayesinde, bazılarının ‘asortik’ işlere meraklı görerek yıprattığı AB grubu, etkisiz elemanlıktan kurtulmuş oldu. Bundan böyle o çok önemsenen reklamların asıl hedef kitlesi olan AB’nin dizi tercihi daha bir gözetilecek, eskisi gibi tamamen yok sayılmayacaktır. Bunun ilave getirisiyse, daha fazla sayıda farklı ve kaliteli işlerin ekrana taşınması olacaktır. Umarız!

İYİ DİZAYN EDİLMİŞ SENARYODAN, İYİ İŞ ÇIKAR!

Uyarlamalar, dizi sektörünün handikabı... Özellikle orijinalleriyle başarıyı yakalamış işlere soyunulduğunda! Büyük umutlar büyük hataları doğurabilir. ‘İntikam’ fiyaskoydu mesela. Bozgunlar bunla sınırlı değil tabii. Öte yandan oyuncu destekli ‘Med Cezir’ gibi iş yapanlar da var. ‘L’Onore e il Rispetto’nun adaptasyonu ‘Şeref Meselesi’ ise bu noktada fark yaratarak, ‘İyi dizayn edilmiş senaryodan iyi iş çıkacağı’ gerçeğini hakkıyla ispatlayan özel bir dizi oldu.

Yan rollerin ihmal edilmediği detaycı yapısı ve dolu dolu konusuyla mini dizi türündeki orijinalinden bazı farklılıklar sergilese dahi bunları senaryoya çok güzel yedirmeyi başaran dizi, bu esnada karakter çiftleştirme merakını ve hoşnutsuzlukları da tetikledi kuşkusuz. ‘Yiğit-Kübra’ diyenlerin, ‘Emir-Kübra’ya kızması gibi. Fakat eleştirilen yönlere cevap niteliğinde bir final sunarak noktalanan senaryo, yine de tarzından şaşmadı. Bu ise gidişatını nabza göre şerbetle şekillendiren, reyting kaygısıyla hareket edip olumsuz tepki almaktan korkan ve ilkesizlikle senaryonun içine edenlere ders olacak nitelikte bir davranış biçimi yarattı! Bravo.

Diyeceğim o ki; Kağan Uluca’nın harika canlandırdığı Nihat’la, Olgun Toker’in Seyhan’ıyla ve Hakan Salınmış’ın Hakkı karakteriyle ‘mafya-kötü adam’ olgusuna doğal bir yorum getirerek klasik üsluplardan kurtulan… Falso vermeyen karakterleriyle tam bir uyumluluk örneği sergileyen… Beykoz-Bozhane’deki üç gün süren çekimlerde 150 kişinin görev aldığı final sahnelerine ‘Braveheart’ın müziğiyle hazırlanıp, hikâyesini başladığı yere dönerek mantığa en uygun biçimde bağlayan… Ve nihayetinde Altan Dönmez’in usta yönetmenliğinin imzasını taşıyan ‘Şeref Meselesi’ tüm bu özellikleriyle başarılı bir iş olarak dizi tarihinde yerini alırken ekran yolculuğundaki örnek alınası ‘Cesur Yürek’liğini de, yarattığı trendlerle taçlandırdı.

Sonuçta; Yolun sonunda, yok oluşun ve hayatın güzelliğini etkileyici sözcüklerle aktaran Yiğit ölümden doğdu, anılarla şanı kaldı geride. Bu arada onu kollamayanlar sayesindeki gidişiyle, bolca ağlattı bizi de. Teşekkürler… Orijinalin özünü hissettirip, etkileyici müziği eşliğinde mükemmel uyarlanan ve özgün finaliyle hüzünlendiren ‘Şeref Meselesi’ne emeği geçenlere. ‘Onur ve Saygı’ kavramlarını boşa çıkartmayan Kanal D’ye gelince… Dizi gibi dizi izletme kararlılığını başka işlerde de göstermesi ve yarattığı trendlerin yaygınlaşması temennisiyle…

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal