Güneşin Kızları ile Güneşi Beklerken'in benzerliği!

Yetişkinler arasındaki aşk olayını İzmir’den başlatarak benzeşmeleri artıran iki dizi arasındaki ortak noktalar pek çok dedik…

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Yaz aylarının en belirgin özelliği nedir? Tatile ve denize özlemi artıran, hayata daha cıvıl cıvıl yaklaşmamızı sağlayan, Dünya’mızın can damarı olan Güneş’in kendini kışa nazaran fazlaca hissettirmesi. Işığı, sıcaklığı bir başka enerji veriyor gerek doğaya gerekse insanlara. Hal böyle olunca ortalık Güneş’le haşır neşir olmak için fırsat kollayanlarla doluyor tabii.

Samanyolu Galaksisi’ndeki yaklaşık 200 milyar yıldızdan biri olan Güneş, can damarımız dedik ya… Yaşamla yok oluşu bütünleştirip bizi derinden etkileyen bu alev topunu izlemek de kolay iş değil. Lakin buna karşılık patlamalarıyla haberlerde boy gösteren Güneş’i enine boyuna incelemek isteyen insanoğlu da çaresini üretmiş… Teleskop görüntüsünü ekrana yansıtıp Güneş’i gözlemlemekte. ‘Böyle pahallı uğraşlarda yokuz’ diyenler içinse Güneş tutkusunu sürdürmenin yolu, odak noktası Güneş olan hikâyeleri ekrana yansıtmak! Tek fark; birinde yakıcı gaz kütlesinin halleri izleniyor, diğerinde aşkla sırları buluşturan yapıcı insan cümlesi. Bundan ötesi, verimliliği denenmiş ‘Güneş’ten nemalanma hevesi. Değmeyin yaz keyfimize…

‘YAZ YALAN, KIŞ GERÇEK’ MANTIĞI YIKILDI

Patlaya çatlaya hem kendi sonunu hazırlayan hem de mevsimlerimizin özelliklerini değişime uğratan Güneş, yıldız evrim senaryosunu geliştiredursun… Bu tipik gelişim doğrultusunda ‘Yaz yalan, kış gerçek’ atasözü de günümüzde hızla değerini yitirmeye başladı açıkçası. Bu sözü çürütüp yazları da kışlar gibi gerçek yapan başlıca olgulardan biri, mevsimsel farkların minimuma doğru yol alması, diğeri de ekrandaki ‘sezon’ ayrışmasının yıkılmaya yüz tutması.

Özellikle son yıllarda kendini gösteren bu durumlardan ilki atmosferi kirletip eşsiz doğayı ranta açanların sorumsuzluğuyla oluşmakta. Ekran ayağındakiyse, ‘Nasılsa yaz dizisi’ boş vermişliğini ve özensizliği terk eden yapımcılar sayesinde kendini hissettirmekte. Yazın devreye sokulan diziler düzeldikçe, izleyici gözünde kış sezonu için çekilenlerden farkları kalmıyor. Nasıl ki; Güneş’i Beklerken, Güllerin Savaşı, Kiraz Mevsimi gibi yaz dizilerini kışın da devam ettirecek düzeyde beğenilmesi, yeni yapımlar için de motivasyon durumunda.

Öncekilerin deneyimiyle işi sıkı tutan yaz dizileri, ‘Yaz yalan, kış gerçek’ mantığını yıkma hedefiyle projelenip bize yazın da güzel işler seyretme fırsatı yaratırken, bu yaklaşımla yola çıkanlardan ve ilk bölümden itibaren farkını fark ettirenlerden biri de Kanal D’nin yenilerinden olan Güneş’in Kızları…

GÜNEŞ’İN KIZLARI EN KRİTİK YAZ DİZİSİYDİ

Kışa sarkan ve yeni sezonda devreye soktuklarından daha çok ilgi gören yaz dizilerinin başarı tadını alan Kanal D, bu yıl da aynı doğrultuda yaz yapımları ekrana sürerek sezon ayrımını ortadan kaldıran dizicilik algısını geliştirmekte. Bu tarzın yanı sıra Kanal D’nin dizilerinde göze çarpan diğer gerçek, gençliğin nabzını tutmakta iddialı işlerde kalitenin öneminin kavranmış olduğu. Gerek başarılı bulduğum Şeref Meselesi’nde, gerekse ekip içi kargaşaya kurban verilerek tatsız tuzsuz finalle yollanan Güneş’i Beklerken’de bunun örneklerini net gördük zaten. Dolayısıyla şapşikliklerden veya artık bıkkınlık veren konak öykülerinden çiftler türetip fan desteği almak yerine, daha ciddi mantıkla çizilmiş karakterlerle izleyiciyi aptal yerine koymayan senaryolar yapılması gerektiğini ispatlıyor diyebiliriz. Güneş’in Kızları’nın gençliğe ve ebeveynlerin sırlarına dayalı içeriği de bu ispatın yeni ürünlerinden.

Deniz Dargı ve Cenk Boğatur’un kaleminden çıkan senaryosuyla dizi dünyamıza pırıl pırıl bir ‘Güneş’ daha katıp Kanal D’nin eksik kalmış ‘Güneş’ tutkusunu tamamlamaya soyunan ve bir bakıma izleyiciye ‘jest’ gibi duran Güneş’in Kızları, bana göre bu yazın en kritik dizisiydi! Çünkü Güneş’i Beklerken’den kaynaklanan avantajla dezavantajın kesişiminde yola çıkıyordu. Anlayacağınız, çift ağızlı bıçak gibiydi ve doğru kullanılmadığında sahibini de kesebilirdi.

Güneş’i Beklerken’in finalinden kalan tatminsizlik ve fanların ZeyKer tutkusu, benzeşmeler yaratarak izleyici çekme avantajı sunuyordu Güneş’in Kızları’na ama… Öte yandan Güneş’i Beklerken’in izleyiciyi hiçe sayarak yarattığı hüsranın tepkisel geri dönüşümü de, dezavantaj olarak çıkabilirdi ortaya. Bu nedenle hem oyunculuk hem de içerik bakımından dengeler çok iyi hesaplanmalı, benzeşmeler baştan avantaj hanesine yazılmalıydı. Nitekim benzerliklerle özgünlüğü harmanlayanlar bu dengeyi sağlamayı başarınca dezavantaj durumu da ortadan kalkıverdi. Dizi de, kimilerinden ‘gençleri özendirici’ diye ipe sapa gelmez tepkicikler gelse bile, başarılı performansıyla göz doldurup beğeniyi hak etti.

GÜNEŞ’İ BEKLERKEN İLE GÜNEŞ’İN KIZLARININ BENZEŞMESİ

Babası, kendisi beş yaşındayken ‘Markete’ diye evden çıkıp geri dönmeyen Nazlı’nın damdaki tehditkâr anlatımıyla başlangıcını yaparak İzmir’deki okul ortamında ‘Ses kes’li erkek Fatmalık triplerini yansıtan Güneş’in Kızları, ilk bölümündeki sevimli karakter tanıtımı etabında çok şey söyleyerek çıktı yola… Ki, bu izleyici algısı bakımından ilk artı puanı kazandırdı kendisine!

Erkek avcılığını alışkanlık edinen ve annesine çıkan yağlı kısmet Haluk’un lüks ortamında abartılarla Kezbanlaşıp ‘Bilmemek mutluluktur’ felsefesini anne-babayı kandırmak isteyen gençlere aşılayan Selin… ‘Annenin manitası mı olur’ diyerek annesine de yasak koymaya kalkışıp oy çokluğuyla demokrasiye karşı anarşi ilan eden hırçın kız Nazlı… Ses çıkartmayarak ılımlıyı oynayan, sevgi pıtırcığı Peri… Güneş’in Kızları olarak güzel bir üçlüydü. İş yaptı da.

İçine tiyatrocu kaçmış gibi konuşan kaptan pilot olarak Selçuk Yöntem’i konuk ederek yeni modaya uyan ilk bölümünde altı ayda evliliğe karar veren Haluk kişisini, zengin dizi erkeklerinin kendi sınıfından olmayan kadın tutkusuyla izleten Güneş’in Kızları, Rana Sultan’ın egemenliğindeki anlaşmalı mutsuzluğun hâkim olduğu zengin evlerine bir yenisini eklerken bu üçlüye eşlik edecek gençleri de ilk ağızdan sundu bize.

Babasından kemerle dayak yiyen sert-duygusal Ali… Kafasındaki kayıp zamana, sevgili katili olabileceği suçlamasını sığdıran Savaş… Herkese yazan Emre… İntikam peşindeki Mert… Kötü kız kadrosundan eski manita Tuğçe… Yeni yetme Can… Ve olağan şüphelilerden oluşan Tayfa.

İlk etapta karakterleri ve içeriğiyle özgünlük sergilese dahi alt yapısında Güneş’i Beklerken’le örtüşüp değerlendirme ikilemi yaratan dizideki gelişime baktığımızda tablo hayli tanıdık…

Annesi hakkındaki gerçekleri söylediği için küplere binen Ali’nin öfke patlaması ve büyüklere göstermelik Selin-Ali dostluğunun intikamcılığıyla yaşanan plaj partisindeki gerilim… Selin’in aklı ve gözü Ali’deyken Emre ile öpüşmesi… Ali’nin hırsının özündeki duygusal yönle Selin’i kıskanıp yan yan bakışı… Ve Melisa’nın kayboluşundaki rolü ve sahte gülüşüyle kibarlığının arkasında bambaşka bir adam saklayan, Haluk kişisinin sır dolu dünyasına odaklı konu…

Tüm bunlar fazlasıyla ‘Güneşi Beklerken’ dizisini anımsatan detaylar… Belli ki ZeyKer fanlarının ilgisini çekebilmek için tam da onların yansıması gibi duran yeni bir çift ve onları sarmalayan gizem çemberi yaratılmak istenmiş başta. Bunun için de birtakım benzerlikler zorunlu olarak ortaya çıkartılmış. Nitekim orada da Zeynep ile Kerem sürekli didişiyorlardı. Bir yandan da birbirlerine karşı bir yakınlaşma yaşıyorlardı. Tabii o esnada Zeynep, Kerem’in en yakın arkadaşı Barış ile sevgililik oyunu oynuyordu. Tıpkı Ali-Selin-Emre üçgeninde olduğu gibi. Kısacası Kerem ile Ali, Zeynep ile Selin, Barış ile Emre… Tabii bir de Tuğçe var ki bu da Melis’e denk düşüyor. Nazlı ile Savaş’ın ekstra hoşluk yarattığı dizide, Peri ve diğer gençlik de Güneşi Beklerken’in okul atmosferini yeniden hissettirmekle mükellef karakterler.

Bunların ötesinde Ali’nin, iş düşkünlüğünden oğlunu ihmal eden Sevilay annesi var… Nasıl ki Kerem’in de vardıysa. Ancak burada karakterler biraz harmanlanmış. Yani Melis’in iş tutkunu dizi oyuncusu annesinin medyatikliğinden kopya çekilip Ali’ye egosu yüksek, kaprisli ve ünlü bir anne modeli yaratılmış. Zeynep’i tek başına büyütmek durumunda kalan Demet’in muadili de, üç kızına hem annelik hem babalık yapan Güneş oluyor bu durumda. Peki, bunca denkliğe karşın hiç mi özgünlük yok? Var tabii… Hem de benzerlikleri baskılayacak cinsten.

GÜNEŞ’İN KIZLARININ ÖZGÜNLÜĞÜ NERDE?

Yetişkinler arasındaki aşk olayını İzmir’den başlatarak benzeşmeleri artıran iki dizi arasındaki ortak noktalar pek çok dedik… Nasıl ki, Haluk-Cihan karakterlerini canlandıran Emre Kınay’ın varlığı… Ancak bu denklik, diğerleri gibi karaktere işlemiyor. Sadece oyuncu bazında kalıyor.

Emre Kınay’a yüklenen karakter öyle güzel yaratılmış ki, henüz yapım aşamasındayken yazdığım ön kritikte de değindiğim gibi senaryoyu yönlendiren bir güce dönüşmüş. İsabetli bir mantıkla Güneşi Beklerken’den çok farklı yapıdaki karakterle karşımıza çıkartılarak rutinini kıran Emre Kınay’ın Haluk karakteri, konunun lokomotifi. Dolayısıyla etkisiz eleman gibi duran Cihan’la arasında benzerlik kurmak imkânsız. Yani diziye aynı zamanda özgünlüğü de getiren bir detay olmuş bu karakter. Üstelik iki diziyi birbirinden ayırıp ‘Güneşin Kızları’na kendi yol haritasını çizdiren bu unsur alabildiğine verimli biçimde kullanılmaya da müsait.

Zaten ilk bölümden itibaren Haluk üstündeki sır perdesinin gücünü hissettik. Devamında, Haluk’un Savaş’ın kaybolan sevgilisi Melisa’yla ilişkisini kolye üstünden düşündürmeye de başlayan senaryo, Rana’nın evliliğine mal-mülk gerekçesiyle mani olan Haluk’un hayatına giren Güneş’in varlığını da aşkın ötesinde, kökü geçmişe uzanan sırlara bağlamış durumda.

Eski karısına ve Ali’ye şiddet uygulayarak psikopat yüzünü gösteren… Güneş ile ilk dansında bir yandan romantik tablo çizerken bir yandan da aşk bakışlarının gerisinde hesapçı bir gölge taşıyan… İlle de Güneş’i Beklerken’de bir karşılığını arayanların, kişilik dönüşümüyle sırların anahtarı haline gelen Ahmet Sayer’le özdeşleştirebileceği, Haluk’un bilinmezlikleri üstüne farklı tahminler yapmak da mümkün. Bu özelliğin, ilgiyi artırıcı bir yönü olacaktır muhakkak.

Bu yönde mini fikir jimnastiği yaparsak… Büyük ihtimalle Haluk Güneş’in gidip de bir daha izine rastlanamayan eski kocasıyla bağlantılı. Kim bilir belki de senaristlerimiz, gizli odasının duvarlarını Güneş’in yıl yıl çekilmiş fotolarıyla donatan Haluk’u, sırf Güneş’i elde etmek için kocasını öldürmüş bir kişi olarak geliştirecekler. Ya da Güneş’in eski kocasıyla gizli kapaklı işler çeviren biri de olabilir. Ayrıca senaryonun, sağ gösterip sol vurması da ihtimal dâhilinde. Yani onca gizemli duruşunun altından hiçbir şey çıkmayabilir. Dahası Haluk’un henüz ortalıkta görünmeyen sanatçı kardeşi de var… Ki oradan da diziyi yürütecek yan konular üretilebilir.

Sonuçta; Her ne kadar şablon olarak ve isim benzeşmesiyle Güneş’i Beklerken’i çağrıştırsa da… ‘‘Güneş’ten Güneş’e yol yap, izleyiciyi kap’’ mantığının havasını solutsa da… Tolga Sarıtaş ve Burcu Özberk başta olmak üzere, gençlik ateşini yakalayan canlandırmalara özgün imzasını atan Güneş’in Kızları, Ali-Selin, Nazlı-Savaş çiftlerinin fanlarının desteğiyle gücüne güç katıp gelişmeye müsait konusuyla yazdan kışa kapağı atabilecek kapasitede bir iş!

Büyük olasılıkla gerçekleşebilecek bu durumda ön uyarımız… Sakın ola Güneş’i Beklerken’in yolundan gidilip de iç çekişmelere düşülmesin ve izleyiciye yeni bir Güneş patlaması şoku yaşatılmasın! Bizden söylemesi.

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal