Dinozorların dünyasından kopyalar âlemine…

Geçmişin tecrübeleri, geleceğin hayalleri ve bugünün gerçekleri… Yaşamımızı belirleyen, tercihlerimizi yönlendiren etkenler. Bu etkenleri doğru analiz yapabiliyorsak ne âlâ. Yoksa hatalar zinciri sürer gider hayatımızda. Nasıl ki, toplumların gidişatı da aynı etkenlere bağlı. Ama maalesef hırslar, açgözlülükler insanların olduğu gibi toplumların da en...

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Dahası, seçimler sonrasında medyaya düşen ve FOX TV’nin sabah ekranında İsmail Küçükkaya’nın lafı gediğine oturtarak yorumladığı hakaret dolu fikir beyanları başta olmak üzere pek çok ayrıntı da, ‘Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir’ sözünün doğruluğunu hatırlatmakta… Geçmişin haksızlıklarından bıkıp, hakça bir gelecek umuduyla bugünün aymazlıklarına karşı çıkanlara!

Kısacası; etkenler doğru değerlendirilmediğinde, dinozorlar dünyasından kopya insanlar âlemine, yapılan yanlışlar etki-tepkiler doğurup her türden yaşamı altüst eder. Vizyondaki iki film, ‘Jurassic World’ ve ‘Vice’ da bu kaçınılmazlığın kurgu dünyasındaki örnekleri.

ORDU DİNOZORLARA EL ATARSA…

Dinozorlar her devirde insanlığın ilgisini çeken varlıklar… Yeryüzünden yok oluşları, yeniden var edilme istekleri bilim dünyasını meşgul etmiş sürekli. Hatta bilim dünyasını geçin, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin Ankapark tanıtımı için tercihi de, maliyetiyle hayli tartışma yaratan devasa dinozor heykeli… Tabii bir de her kurumda görülebilen ve diğerlerine kıyasla çok daha fazla zarar veren, gerçek gerilimler yaratan ‘insan dinozorlar’ da mevcut. Sürekli ortalığa dökülüp tarihi tekerrür ettirmek gayretine düşerler ya, neyse onları geçelim bir kalem…

Kısacası özne bu kadar popüler olunca, onu odak noktasına oturtup senaryolar üretmek her alanda cazip hale geliyor. Nitekim bu konuda çokça uğraşıldı, bolca filmler yapıldı.

1993’te Steven Spielberg imzasıyla, roman uyarlamasından beyazperdeye aktarılarak yediden yetmişe dinozor sevdası başlatan ‘Jurassic Park’, fosilleşmiş bir sinekten çıkartılan kandan elde edilen DNA sayesinde yeniden dinozor yaratma fantezisinin gerilimini de başlatmıştı. Dünya çapındaki büyük başarının ardından 1997’de yine Michael Crichton’ın romanından uyarlanan ‘The Lost World: Jurassic Park’ filmi geldi. Sonra 2001’de ‘Jurassic Park III’ çekildi ve nihayet 2015’te ‘ Jurassic Park 4’ yani ‘Jurassic World’ çıktı ortaya.

Isla Nubla Adası’nda hayvanat bahçesi formatında başlangıcını yapan dinozor tutkusunu daha da geliştirerek adayı ‘dinozor tatil köyü’ havasına sokan ‘Jurassic World’, klasik konu mantığının arka planında gizli savaş silahı yaratma niyetini taşıyan bir içeriğe sahip.

Dağılmak üzere olan bir ailenin oğullarını hafta sonu tatili için dinozor adasına yollama isteğiyle başlangıcını yapan ‘Jurassic World’, 16 yaşındaki ergen şapşikliğini tam anlamıyla sergileyen Zach ve 11 yaşın çocuksu hassasiyetini dinozor merakıyla buluşturan Gray’le birlikte orijinal filminin hikâyesini yeniden canlandırmakta.

Dinozorlar dünyasından sorumlu olan Claire teyzenin işkolikliğini hissettirip, bu modern temalı parkın evcil hayvan bahçesinde mini Triceratoplara binen çocuklara, performans havuzunda havaya sıçrayarak köpekbalığını ham yapan Mosasaurus’a ve Raptorları av köpeğine dönüştürme şovu sergileyerek alfa gücünü gösteren Owen’ın cesaretine tanıklık ettiren yapım, türlerin karışımından insan eliyle yaratılan Insidious Rex’i sahneye çıkarttıktan sonra ‘Seni ham yapar bu Rex’ sürecini başlatıyor.

Ordu eliyle yaratılan bu canavarın özelliği ne derseniz… Kamuflaj yeteneğiyle görünmez olabiliyor, çok sessiz ve hızlı hareket ediyor, tespit cihazlarından kaçıyor, iletişim kurup yönlendirebiliyor, insanları kandırma konusunda da zekâsı zehir gibi çalışıyor. Yani her tür suikast ve saldırıda kullanılabilecek olağanüstü bir silah durumunda! Zaten gizli laboratuar çalışmalarıyla yaratılma amacı da bu. Ama tabii sadece kazancını düşünen silah sektörünün ve onların adeta uşağına dönen yönetimlerin kontrolcülüğü de bir yere kadar. Bir canavar yaratıldı mı bunun kimi vuracağı belli olmaz neticede. Bizim, insan kaçar-dino kovalara şeklindeki ‘Jurassic World’ maceramızın ana kahramanı da böylesi bir canavar işte…

Performansına gelince… ‘Dönüşün muhteşem olamamış’ dedirtmekte. Bu nedenle Park’taki insanların ölçüsüz şapşallığına, ‘Jurassic Park’ın nostaljisine, yıllar boyu çalışmadan duran arabaların çocuk eliyle bir çırpıda çalıştırılmasına ve onca hengâmenin arasında Claire ile Owen’ın saçma sapan romantizmine tanıklık ettirerek gerilimi komikleştirip dinozorları güdümlü silaha çeviren ‘Jurassic World’, dinolar her türden iş yapar mantığının ürünü gibi.

Sonuçta; ‘İnsanlar, birbirlerini yok etmekte kullanacakları savaş silahı yaratmak için dinozorları yeniden canlandırmaya kafayı takmış olabilirler mi’ diye düşündüren ama bunu yaparken fazlasıyla vasat canlandırma sunarak gerilimi, merakı sıfırlayan bir film ‘Jurassic World’! CGI dinozorları keyfe göre geliştirme fantezisinin devamının gelmesi de mümkün.

VICE, FANTEZİLERİ GERÇEKLEŞTİREN BİR KÂBUS!

Hangimizin gerçekleştirmek istediği gizli hayalleri, yaşamaya cesaret edemediği fantezileri yok ki! En kendi halinde insanın bile dile getiremediği arzuları vardır bu hayatta. Dolayısıyla bu gerçeği bilip alabildiğine faydalanmayı isteyen, dinozorlar üstünde ordu fantezisi bile geliştiren kurgu dünyamızın da ütopik enginliği sınır tanımıyor. Her türden yasa dışılığın yasallaştığı ‘Vice’ komleksi bu uğurda yaratılan bir örnek.

1985’teki ‘Mavi Ay/ Moonlighting’ dizisiyle televizyonda fırtınalar estirdiği mazinin şaşaalı günlerinden 2015’in kuralsız, kanunsuz ve sınırsız ütopik cennet kâbusuna düşerek ‘Ah ahhh’ dedirten Bruce Willis’in başrolündeki ‘Vice’ın tüm fantezileri gerçekleştirmeye müsait dünyasında tek sınır, kişilerin kendi hayal güçleri. Ötesi, koyuver gitsin.

Hani İstanbul’da açılan 3D Print Fuarı’nda hayli ilgi gören 3 boyutlu yazıcı teknolojisi sayesinde, kendi heykeliniz dâhil olmak üzere, akla gelebilecek her şeyi yazıcıdan çıkarmak, iş verimliliğini ve eğlenceyi bir arada yaşamak mümkün ya... ‘Vice’ın sınırları dâhilinde adam öldürmeyi, işkenceyi, soygunu ve normalde suç sayılan bütün fiilleri gerçekleştirmek de ‘kopyalar’ sayesinde mümkün.

Bruce Willis’in ‘Vice’ reklamcılığı ve sert bir soygun sahnesiyle açılışını yapan film, İngiliz elektronik müzik grubu Hybrid’in geleceğin dünyasına coşku katan müziği eşliğindeki görüntüleri, dini grupların ‘kopya insan’ karşıtlığıyla buluşturup yönetimden onay alan projenin uygulama sahasındaki yaşama dalış yapıyor.

İlk etaptaki manzara, çıtır kızların cirit attığı, coşku ve şiddet yüklü fantezilerin özgürce gerçekleştirildiği bir cennet havasında. Ancak öykü, kopyaların döngüsel yaşamındaki gerçeklere daldıkça buranın cehennemi yüzü de çıkıyor ortaya. Tabii yine her zaman olduğu gibi kâbusun asıl müsebbibi, para geliri nedeniyle ‘Vice’ şirketini kollayan yöneticiler!

Vergileriyle şehir yönetimine hükmeden ‘Vice’ sayesinde emniyet güçlerinin polislikten çıkıp pislikleri temizleyen çöpçüye dönüştüğünü yansıtarak ilerleyen senaryodan açığa çıkan bir diğer mesaj, ‘insan kopyalama’ projelerinin nelere yol açabileceği konusunda. Kopya insanların hafızalarıyla oynanarak yarı mekanik hale getirilmesi ve robotlaştırılması etik mi, sorgusu bu noktada çok önemli. Çünkü ‘Vice’ kapsamında olaya bakıldığında, olası kopyaların ‘insan’ vasfından çıkartılması söz konusu. Ayrıca ütopik dünyasındaki serbestlikle kopyalar üstünden şiddet deşarjı sağlamayı ve bu arada paraları cukkalamayı amaçlayan ‘Vice’ın özgürlükçülüğü, bu merkezin dışındaki dünyada da pervasızca suç işlemeyi alışkanlığa dönüştürme riskini beraberinde getirmekte.

Neticede; Çok önemli bir konu olmasına rağmen fazlasıyla kestirmeden işlenen, pek çok mantık boşluğu sergileyerek sunulan ve Bruce Willis’i hayli arka planda bırakan ‘Vice’, tüm kuralları yıkma hayalinin mutluluk değil kâbus yaratabileceğini ve ütopyadan distopya çıkabileceğini resmeden vasat bir bilimkurgu aksiyonu olarak karşımızda… İnanç sahibi kişilerin ‘kopya insan’ yaratmama konusundaki haklılığını ispatlayarak!

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal