Anlayana Baba Can'dır

‘Beni Böyle Sev’ ile üniversite gençliği başta olmak üzere çok geniş bir izleyici yelpazesine sevgi ve aile kavramlarının sıcaklığını hissettiren TRT 1, dizi rekabetçiliğindeki iddiasını yaz aylarında da farklı yapımlarla sürdürüyor. Altuğ Küçük imzalı ‘Filinta’ ile aksiyonundan içeriğine ‘Bir Osmanlı Polisiyesi’nin başarısını...

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Kanalın yayıncılığını beğenin veya beğenmeyin… Faturalarda ödenen TRT payından dolayı içinizde bir kızgınlık hissedin ya da hissetmeyin… Neticede kabul etmek gerekir ki, TRT 1 son yıllarda üstündeki ölü toprağından silkinerek, her tür zevke hitap etme yolunda kararlı adımlarla ilerlemekte. BABA CAN’DIR dizisi de, reyting sıralamalarında yükseklerde yer alarak reklam pastasından pay kapma yarışına girişip gücünü ortaya koyan kurumun bu kararlılığının göstergelerinden. Dolayısıyla kanal ayrımcılığına kapılmadan objektif bir değerlendirmeyi de hak ediyor. Yanı sıra insanın kendinden bir şeyler bulabildiği olaylara ya da yapımlara daha başka ilgiyle baktığı da bir gerçek. Zira ruhuna hitap eden hassasiyetler ve güzellikler yakalıyor onlarda. Bunu, çocukluk anılarının kayıtlarıyla açılışını yapıp geçmişi hatırlatan BABA CAN’DIR dizisi, yarattığı nostaljik duygusallıkla bir kez daha hissettirdi bana.

Hüzünle sevincin karıştığı başlangıcı, İstanbul haykırışına ve çocukluk aşkı Emrecan’a kavuşma hayalindeki Ceylan’ın Kapadokya’daki anlatısına bağlayarak ‘Asıl hikâye bundan sonra başlıyor’ diyen yapım, 11 sene sonra İstanbul Ulus Parkı’nda buluşmak için sözleşen çocukların masum hayallerinden havalanıp günümüzün katı gerçeklerine düşüverirken, bana da ‘Bu dizi izlenmeye değer’ fikrini aşılayıverdi. İşte ilk bölümün bendeki izleri…

AYAKLARI YERE BASAN SAĞLAM BİR İŞ

Ortalık Güney Kore dizilerinin uyarlamasından geçilmiyor. Yeni sezonda da büyük ihtimalle birkaç tane çıkacak karşımıza. Yani rutine binen olayın bir ekstrası kalmadı. Ama yine de ‘What Happens to My Family’den uyarlanıp Tayfun Güneyer’in senaryosuyla TRT 1 ekranında yer bulan BABA CAN’DIR, merakla beklediğim bir diziydi. Çünkü karısının ölümünün ardından anne hassasiyetiyle çocuklarına ilgi gösteren bir erkeğin, bizim aile yapımız çerçevesinde nasıl yansıtılacağını merak ediyordum. Ayrıca konu itibariyle, eğlenceyi ve duygusallığı ‘hoşgörülü baba’ atmosferinde geliştirme potansiyeline sahipti… Ki, bu da ekranımızın ihtiyaç duyduğu bir özellikti. Açıkçası farklı işlerde kendilerini layıkıyla ispatlamış olan Settar Tanrıöğen’in ve Uraz Kaygılaroğlu’nun varlığından cesaretle, bu aile komedisinden hayli umutluydum.

Nitekim Yusuf Pirhasan’ın yönetmenliğindeki MF Yapım dizisi ilk bölümünden belli etti kendini ve ayakları yere basan sağlam bir iş olduğu konusundaki hislerimi tatmin etti.

Hep çocukların tarafını tutan yufka yürekli baba kimliğindeki yufkacı Salih’in sallapati oğlu Emrecan, iş bulma derdiyle bir yanda… Aşırı dozda nöbetten vampire dönmek üzere olan Doktor Egemen, mesleğinin yüküyle diğer yanda… Ortada koşturup duran, babasınınkini unutup patronunun doğum günü pastasını ihmal etmeyen Ece de, hem patronun oğlunu marizlemenin hem de işinde yükselmenin kaygısında… Tüm bunlara direnip ille de çocuklarına kahvaltı yaptırma derdindeki baba ise tüm iyimserliğiyle analıkla-babalık arasında helak olmakta. Yani tam anlamıyla ‘aşağı tükürsem sakal yukarı tükürsem bıyık’ durumu hâkim bu aile keşmekeşine.

Çocuksu bir heves, hayat kurmak isterken hayatın çarklarında öğütülen gençler ve çocuklarına içten içe gönül koyan ama bir yandan da renk vermeyen babalar… Annenin olmadığı yerde BABA CAN’DIR havasını estiren dizideki karakterlere gelince… Bu karmaşanın duyarlılığını layıkıyla yansıtan baş unsur, Settar Tanrıöğen’in çok doğal ve gerçekçi performansı! Özgün Karaman’ın başarıyla canlandırdığı Emrecan’ın köşeye sinmiş kedi yavrusu duruşuyla yarattığı çocuksu ifadenin çekiciliğini de unutmayalım. Tabii bir de, uçakta hayat hikâyesini anlatarak saflığını perçinleyen ve İstanbul’dan kendisine iyi davranmasını isteyen Ceylan’ın dizinin sevimliliğine katkısı var. Gerçi Melis Tüzüngeç’e pek bir yakışan Ceylan’ın masumiyeti biraz abartılı gibi duruyor bazen ama diğer yandan bu şekilde harika bir komedi de çıkmış ortaya. Dozu kaçırmadan böyle gitmeli. Diğer karakterlerin fonksiyonları arttıkça, dizinin ayaklarının sağlam basışı da daha bir güçlenecektir.

BABA CAN’DIR DİZİSİNİN FARKI, KOMEDİ DİLİNDE

Komedi yapmak zor iştir. Hele süre olayı bizdeki gibi gereksiz yere uzun tutuluyorsa, bölümler boyu aynı performansı sergilemek senaryoları hayli sıkıntıya sokar. Ayrıca küfürsüz-maganda tiplerden oluşmayan gerçek mizah yapmak kadar, bu tarza müşteri çekmek de kolay değil. Nitekim pek çok eli yüzü düzgün komedi yapımı ziyan oldu. En son kurban, ‘Beş Kardeş’!

Kısacası, ayakta kalmaları epeyce riskli olan adam gibi komedi dizilerine girişmek her babayiğidin harcı değil. Bunun için sektörümüzün bulduğu formül çok basit… Sulu sepken sarsaklıkların mizah diye yedirildiği, manken duruşlu erkekleri gövde gösterisiyle öne çıkartan ‘Romantik komedi’ üretmek. Artık rutine bindi bu formül. Nereye kadar iş yapar bilinmez ama şimdilik birbirlerinden farkı olmayan bu tür işler aldı başını gidiyor. İzleyicisi de bol.

Ancak neyse ki her zaman rutinleri bozan sıra dışılıklar yaşamak mümkün şu âlemde. BABA CAN’DIR dizisi de böylesi nitelikte gösterdi yüzünü. Farkı, yarattığı komedi dilinde! Aile söylemleri bıktırmıyor. Mizahi detaylar lastik gibi uzatılmamış, sahneler de gayet ölçülü tutulmuş. Böylece tam bir denge oluşmuş.

Börek üstü mum üfleterek ebeveynler kanadından duygusal takılan, her biri ayrı kaygıya düşmüş çocuklarla da günümüz çalışma temposunun insan ruhunu yok eden gerçeklerini hissettiren, en önemlisi doktorların çalışma temposundaki acımasızlığı aktararak insan sağlığını uykusunu alamamış yorgun ellere teslim eden hastane sistemini deşifre eden dizide komedinin uyarıcı mesajcılıktan esintilerle buluşturulması çok olumlu bir yol. Böylece yaşamın tüm hassasiyetlerini ve çatışmalarını komedi dilinin sunumunda yakalıyorsunuz.

Mesela; Satış-Pazarlama işine başvurup adam gibi bir iş beklerken kaçak vitaminlerin sokak satıcısı olan, bir de üstüne teminat senedi imzalamak durumunda kalan Emrecan ile iş arayan gençlerin yarasına parmak basıyor BABA CAN’DIR… Bu vesileyle hem pazarlama âlemindeki üçkâğıtçılığı dile getirildi, hem de evlatların suçunun-kabahatinin aynı zamanda babaların da sorumluluğu olduğu hassasiyeti kulaklara fısıldandı. Tabii anlayana sinek saz anlamayana davul zurna az!

Öte yandan holding patronu babasıyla problemli bir ilişki yaşayan Haluk’un zengin atmosferinde veya her biri kendi derdine düşmüş Ece-Emrecan-Egemen üçlemesinin baba ocağında ortak dramın, ‘baba-evlat’ ilişkisindeki kopukluk olduğunu algılamak da mümkün. Yani babalar ve çocukları hangi koşulda olursa olsun genellikle ayrı telden çalıyorlar bu zamanda… BABA CAN’DIR da bunu hem güldürerek, hem düşündürerek sunuyor bizi… Ve bu arada sımsıcak bir akışla kendi komedi çekiciliğini de koyuveriyor ortaya.

Anlayacağınız; Babalarının doğum gününü dahi hatırlamayan zamane çocuklarının çifte standartlı duyarsızlığına kızmalı mı? Yoksa modern zamanlarda gençlerin sorumluluğu çok, bu yüzden herkes kendi derdinde hoşgörüsüyle mi yaklaşmalı, şeklinde sorgulatarak yola çıkan BABA CAN’DIR o kadar bizden bir tablo çizdi ki sevmemek mümkün değil.

Sonuçta; Zevkler ayrı, algılar ayrı. AB grubunda dördüncü olan ama ne yazık ki Total kesim tarafından yeterince fark edilemeyen BABA CAN’DIR, TRT 1’in yaz ekranına getirdiği taze kan olarak dikkate değer bir yapım. Lakin ekrana çıkış öncesi pek bir sessiz kaldı sanırım. Eminim biraz daha gayretli tanıtımla Total izleyicisinin de ilgisi yakalanacaktır.

Baba evden çıkarken arkasından su dökerek uğurlama sahnesiyle rahmetli ninemi hatırlatıp çokça duygulandıran… Komedi diliyle farkını yaratıp, konusundan canlandırmasına ekrana hoş bir ‘baba’ tadı getiren dizi için son sözüm; Anlayana BABA CAN’dır… Anlamayana, yozlaştırıcı klişe komediler müstahaktır. Hiç bozmadan BABA CAN’DIR demeye devam.

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal