Vurgun dizisi vurgun mu yedi?

Ara dönem sonrası merakla beklediği yapımların başını çekiyordu ‘Vurgun’ dizisi.

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

‘Vurgun’ dizisi vurgun mu yiyor?

Vurgun yemek… Çokça kullandığımız terimlerden. Özünde, dalgıçların başına gelen sağlık problemini ifade etse de kullanım alanı günlük yaşam içinde çok çeşitli. Kimi, ummadığı aşk tutkusunu ya da hüsranını anlatır bu sözle…

Kimisi de en yakını sayıp güvendiği kişiden yediği dost kazığını! Dahası hak edilmemiş kazançlar ‘Vurgun’ olarak tanımlanırken, beklenmeyen büyük kayıplar için de ‘Vurgun yemek’ terimi kullanılır. İlaveten haksız eleştirilerle-iftiralarla değersiz kılınmak da bir vurgun yeme durumu olarak görülebilir…

Hele ki birilerine kara çalıp yükselmek, farklı olanı çelmelemek günümüzün modası haline gelmişken. Velhasıl her durumda karşılaşabileceğimiz vurgun ve vurgun yeme olayı çok yönlü bir yapıya sahip.

Nitekim FOX’un ünlü isimleri buluşturduğu ve umutlar bağlayarak ekrana taşıdığı ‘Vurgun’ dizisi de bu çok yönlülüğün harmanıyla izleyici karşısında mücadele vermekte şimdilerde. İçerikteki vurgun yeme çeşnisinin ötesinde dış etkenlerden vurgun yeme hali de mevcut bu süreçte. Zira diziyi yıpratma maksatlı eleştirilerin vurgunculuğu sürmekte.

Şöyle ki; Alkol konusu nimet bilinip ‘tencere-kapak’ misali çirkin-tacizci habercilikle(!) ve oyuncuları üstünden geliştirilen yersizliklerle yıpratılmaya çalışıldı en baştan. Buna rağmen Çarşamba’nın yerleşik düzeninde varlık gösterme niyetini koydu ortaya.

İlk bölümü 4.35 reytingle Total grubunda onuncu, AB’de 6.19 ile dördüncü sırada yer alan dizi, ikinci bölümüyle 4.39 reytingle Total’deki, 5.17 reytingle de AB’deki sıralamasını korudu… Üstelik ‘Kuzgun’ gibi fanlara oynayan bir yapımı gerilerde bırakarak.

Hal böyleyken daha ilk bölümden çok konuşulanlar arasına girmeyi başaran dizi için bu kez de aile ve toplumsal değerler üstünden vurgun yapma alışkanlığı çıkartıldı sahneye…

Neymiş efendim… 10 yıl komada yatan bir adamdan nasıl sperm alınırmış ve ona bakıcılık eden hemşire Asya bu spermlerden nasıl çocuk sahibi olabilirmiş? Şimdi bu noktada bir parantez açıp, kimsenin beyninin yanmaması ve dahi cehaletin bir nebze bilinçlenmesi adına, bilimsel açıklama yapmakta fayda var.

İşin gerçeği bilmemek değil öğrenmemek ayıp. Ben de bu doğrultuda araştırınca gördüm ki, insanımız hayrete düşüp beynini yakadursun, gerçek hayatta komadaki insandan hatta ölüden sperm alınıyor. Bunun için de boşalma sorunu olan ya da felçli hastalarda uygulanan ‘elektro ejakülasyon’ adı verilen bir yöntem kullanılıyor. Rektumdan uygulanan elektrik akımıyla istemsiz boşalma gerçekleşiyor. Yani erkekle cinsel aktiviteye girmeye gerek yok.

Dizideki Kemal’in spermleri de böyle alındı işte. Dolayısıyla ortada ahlaki yozlaşma veya beyin yakma diye bir durum bulunmamakta. Öte yandan doktorun patron baskısıyla yalan rapor vermesi ve hemşirenin spermleri kendinde kullanması mesleki yozlaşmanın ötesine geçen bir suç tablosu olarak dikkate değer.

Hani tartışılacaksa bu nokta üstünden yaşanacak gelişmelere bakılmalı derim. Ayrıca 1948’de denenmeye başlayan, 1975’ten bu yana da gebelikte kullanılan bir işlemi bizlere sorgulatıp bilinçlenmeye zemin yarattığı için ‘Vurgun’a da teşekkür etmek lazım. Ama işin bu yönüyle ilgilenmek magazinin işine gelmez tabii…

Kısacası; Ortada tıbbi bir olay varken bunu görmezden gelip ‘Beynim yandı derhal bitirilsin’ diyenleri… ‘Böyle konular aile yapımıza ters’ diye görüş bildirenleri… ‘Komada uyurken bir yerleri uyumuyormuş demek’ yorumuyla işi cıvıklaştıranları… Ve dahi magazin medyasının bunların üstüne atlamasını vurgunculuğa yorumlayabiliriz rahatlıkla.

Bir ihtimal bu tarz haberler ve yorumlar diziye dikkat çekip avantaj sağlamak adına yapılıyor da olabilirdi. Ama üçüncü bölümün sonuçları ‘Vurgun’un yükselmek yerine gerilediğini gösteriyordu. Dizi Total’de 3.40 reytingle 12’inciliğe, AB’de de 3.56 ile dokuzunculuğa düşmüştü. Yani hâlihazırda ‘Vurgun’ tam anlamıyla vurgun yemiş halde rakipleri karşısında.

Kuşkusuz bu vurgun yiyişte yersiz ve maksatlı eleştirilerin payı bulunmakta. Lakin dizinin de yaşanan gelişmede payı olduğu muhakkak. Bu vurgun yiyişe dizideki olumsuzluklar cephesinden bakacak olursak…

VURGUN’UN DÜŞÜŞÜNDEKİ ETKENLER

Ara dönem sonrası merakla beklediği yapımların başını çekiyordu ‘Vurgun’ dizisi. Zira Erkan Petekkaya, Deniz Çakır, Emre Kınay gibi güçlü ve sansasyonel isimleri kadrosuna toplaması bir yana içeriği de yerleşik değerleri sorgulamaya fırsat yaratarak çatışmacılık sergilemeyi hedefleyen değişik bir yapıda görünüyordu. Dolayısıyla her açıdan ilgi uyandırmaya müsaitti.

Ancak koma haberinin ardından bir gün öncesine dönüp aile tablosu mutluluğuyla açılışını yapan dizi, keyifle yatan Kemal’i uykusundan aniden uyanıp bilgisayarı unutma gerekçesiyle gecenin bir vakti karısının koynundan kaldırıp fabrikaya koşturduğu andan itibaren umutlarımı da ufak ufak kırmaya başladı. Obama’nın başkanlık yeminine kafayı takan açılışın Kemal’i komaya götüren olayı yaratırken bundan daha mantıklı ve gerçekçi yol almasını beklerdim açıkçası. Ama enseyi çok da karartmamak lazımdı çünkü henüz ilk adımdı. Lakin borç batağındaki kardeşin kendi fabrikasını yakmasıyla girilen süreç daha derin hayal kırıklıklarını getirdi beraberinde.

Şöyle ki; Organları yaşamsal işlevlerini eksiksiz yerine getiren ve sadece bilinci kapalı olan birine doktorun ‘Tıbben ölü’ deme bilinçsizliğiyle sunulan koma olayının, Asya hemşirenin mısır patlaklı film izleme refakatçiliğiyle sınırlı tutulup Kemal’in 10 yılın ardından bir anda ayaklandırılması en baştan işin özünü zedeledi. Kemal’in masal prensi edasıyla uykudan uyanıp hemşiresine gülücükler dağıtması yerine işin ciddiyetine daha çok uyan bir tabloyla yansıtılması gerekirdi. Komadaki insanların çevrelerinde konuşulanları duyabildikleri-algılayabildikleri tıbben kanıtlanmışken Kemal de pekâlâ kendisine kazık atan Vedat ile ilgili gerçekleri komadayken algılayıp bu hıyanetin motivasyonuyla uyanabilirdi. Böylece yenilikçi bir tarz yakalanıp diziyi arabeskleştiren klişe anlayıştan uzaklaşılmış olunurdu.

Ancak senaryo, koca hastane tek bir doktordan ve hemşireden ibaretmiş gibi davranmayı seçerek, Vedat’ın uyutulması yönündeki talimatını da heyecan yaratma babında akışa katık ederek dramasını yansıtma yoluna gitti. Asya, en heyecansız haliyle protokol dosyasını alıp Kemal’i kaçırdı. Ondan sonra Kemal de gayet sağlıklı biçimde daldı yaşama. 10 yıldır komada olan birinin çabucak böyle canlanması, hiçbir tıbbi kontrol ve destek almadan dolanması gerçekçi miydi peki? Tabii ki hayır.

Hadi bu koma işini geçtik ilk bölümde. Peki ya Reyhan’ın Vedat’la evlilik gerekçesine ne demeli? Oğlunu kurtarmak için evlenme klişesiyle tüm farklılık beklentilerinin içine etti doğrusu. Kerem’e ilik nakli bahanesini kullanarak dizi senaryolarının, Yeşilçam filmlerinin kör-felçli karakter yaratma misali, bir kısırdöngüye hapsolduğunu teyit eden ‘Vurgun’, ikinci bölümden itibaren içerik açısından fark yaratamayacağını gösterdi bize. Keza ‘sır’ unsurunun yavanlığı ve tüm geçmişin bir çırpıda ortaya dökülmesi de beklentileri sınırladı. Belli ki bundan sonra Kemal ile Vedat çekişmeciliği dile dolanacak… Kemal başına gelenlerden kardeşinin sorumlu olduğunu öğrenecek. Asya’nın çocuğu da araya sokulacak. Tüm bu klişeler gizem ve merak dürtülerinden yoksun biçimde sündürüle sündürüle işlenecek. Şüphesiz ekrandaki yapımların çoğu bu yolda ilerlemekte. Ancak sezonun ortasından rekabetçiliğe kalkışıp zorlu bir günde boy göstermek söz konusu olunca, Reyhan ile Kemal’in karşılaşmasındaki dramı ve rutini aşan bir şeyler sunmanın gerekliliğini de unutmamak lazım!

‘Vurgun’un düşüşündeki etkenlerde son olarak vurgulamak istediğim husus… Şirket çatışmacılığının ve Kerem’i sahiplenme yarışının devreye girdiği üçüncü bölümle reytinglerde iyice gerileyen dizinin gençlere hitap etme gücündeki zayıflık! Genç karakterin bulunmadığı dizide, rakiplerin aksine, ne fanlara oynama detayı mevcut ne de genç izleyiciyi bağlayacak ekstra bir aşk veya çatışmacılık var. Oyuncuların iyi performans sergilemesi de bu durumu değiştiremiyor maalesef. Zira hep aynı konulara mahkûm olan izleyicide gelişen dizi anlayışı, kaliteden ziyade ya bol racon kesilen mafyatik işlere ya da yeni neslin fenomenlerine odaklı!

SONUÇTA; ‘İçmesem mi? Dağıtmayayım orayı burayı. Ben nasıl içiyordum eskiden?’ şeklindeki muhabbetle içki konusunda ‘Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla’ misali bir tablo ortaya çıkartan Kemal, bu noktadan vurgunculuğa heveslenenlere had bildirse bile nafile. Senaryonun karakterleri ve olayların gidişatını çekicilikten uzak biçimde ele alması… Bununla paralel olarak içerik temposunun izleyiciyi bağlayacak canlılıktan uzak olması ‘Vurgun’u, zorlu rakipleriyle girdiği yarışta vurgun yeme yoluna soktu.

Bu olumsuz gidişata karşı, ‘Acilen mızmızlıktan kurtulan bir akışa yönelip gizem geliştirmek ve gençliği çekecek katılımlar sağlamak bir çözüm olabilir’ diyerek koyalım noktayı. ‘Vurgun’un baştan göremediği kendi hatalarından dolayı vurgun yememesi dileğiyle…

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal