Vatanım Sensin yeni sezonda nasıl devam etmeli?

Her yiğidin nasıl farklı yoğurt yiyişi varsa, bakan göze göre farklılaşabiliyor yiğit anlayışı da…

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

‘Vatanım Sensin’ darmadağın!

Her yiğidin nasıl farklı yoğurt yiyişi varsa, bakan göze göre farklılaşabiliyor yiğit anlayışı da… Yiğitlikle vatan olgusunu buluşturup ‘düşman’ anlayışına yeni yorum kazandıran ‘Vatanım Sensin’ güzel bir örnek bu hususta. Herkes kendince izleyip değerlendirdi 31 bölüm boyu. Vatanseverlik propagandası olarak gören de oldu, Yunan’ı yücelttiğini düşünen de. Oysa asıl yüceltilen ‘insan’ ve ‘sevgi’ kavramlarıydı! Düşmanı küçültmeden yol almayı tercih eden dizi, farklı din ve milletten olunsa bile sevginin gelişebileceğini işlerken savaşların sorumlularının halklar değil yönetimler olduğunu en incesinden işledi. Anlayan anladı, anlamayan sürdürdü eleştirilerini. Ne gam… Nihayetinde aldığı sonuçlar, dizinin sevildiğinin göstergesi değil miydi?

‘Bir fırtına tuttu bizi’ mısraları eşliğinde yaşanan patlamayla kavuşmaları mahşere bırakıp 23 Nisan 1920’nin Ankara’sından yükselen Mustafa Kemal güneşinin yarattığı sevinç patlamasını sergileyerek sezon finalini gerçekleştiren ‘Vatanım Sensin’, sıkça değindiğim dizilerden. Bunun başlıca sebebi farklı yorumlara müsait içeriği ve her biri rolünün hakkını layıkıyla veren oyuncuları. Bu sonla gelecek sezondaki yerini de garantilemiş olan dizinin rakipleriyle başa çıkmasını sağlayan bu özelliklerine ve verdiği izleme keyfine karşın pek çok mantıksızlığı ve basite indirgenmiş sahneleri olduğu da bir gerçek. Nitekim ekranın en başarılı yapımlarından biri olarak gelecek sezona uzanan dizinin son bölümü de böylesi bir tabloya sahipti.

Kara günlerin siyah beyazlığından, kurtuluşun al bayraklı sevdasına odaklanarak sezona noktayı koyan ‘Vatanım Sensin’, her şeyin bir bölüme sığdırıldığı hızlı tempolu bir final yaşattı izleyicisine. Muhakkak ki içeriğin hızlı tempolu olmasına sözümüz yok. Baygınlık getiren ağırlıklardan, dakikalar boyu süren bakışmalardan içimiz şişmiş zaten. Bir dizi de hızlı aksın. Aksın da, bu uğurda sahneler de aceleye getirilip özünü tam hissettirmeden verilmesin!

Oysa ki; Komutan Vasili’nin rahatlıkla anlaşılabilecek tuzağını fark etmeden oyuna gelmenin ardından bu hatasını karşı tuzakla bertaraf etmek için Ali Kemal kozunu oynayan General/Miralay Cevdet’in planı üstünden gelişen ve karakterlerini darmadağın eden sezon finaline baktığımızda… Mantıksızlıklar ve yaratılan beklentiler bir arada.

GÜLE GÜLE VASİLİ, TEŞEKKÜRLER BAKİ DAVRAK

‘Vatanım Sensin’in hızlandırılmış sezon finalinde ilk soru işareti, Komutan Vasili’nin apar topar kurşuna dizilmesinde ortaya çıkıyor.

Leon’un, içimizi burkan ve savaşın beyhudeliğini hissettiren, ‘Herkes bildiği hakikate tutunur. Hakikat nedir? Kimindir yeryüzü? Kimdir kahraman, kimdir hain? İki canı ayıran o tetiklere gittikçe elimiz… Kaybedeceğiz sevdayı, hakikati kaybedeceğiz’ mısralarıyla ölümüne yürüyüp ‘Bugüne kadar yaptığım her şeyi inandığım için yaptım’ diyen Vasili, sıradan bir subay veya asker değildi ki, ayaküstü bir suçlamayla ayaküstü infaz edildi. Yunan Orduları Komutanı olarak ülkesine gönderilip sorguya çekilmesi, Başbakan’a hesap vermesi ve orada yargı önüne çıkması gerekmez miydi? Hele ki ortada kayda değer deliller yokken, dahası onu suçlayan kişi Yunan’a dönmüş bir Türk subayken… Bölümler boyu oğlunun intikam ateşiyle yanan baba vasfını, hükümleriyle çok güzel bağdaştıran Vasili’nin, savaşı tadan son nesil olmayı dileyen Cevdet’in iyimserliğine karşı yaptığı, ‘Kuvveti yetenin adalete ihtiyacı olmayacak’ saptamasını akıllarda bırakarak veda edişi hiç mantıklı olmadı. Keşke Vasili’ye bu infaz layık görülmeseydi de, bize Yunan Komutanı sevdirip onun duygularına ortak ederek, hatasıyla-sevabıyla düşmanın da insan olduğunu hissettiren başarılı oyuncu Baki Davrak gelecek sezon da performansıyla karşımızda olsaydı diyorum. Göğsündeki kanları görmesem bir sürpriz umardım da… ‘Güle güle Vasili, teşekkürler Baki Davrak’ demek kalıyor bu durumda.

CEVDET; OLDU MU SANA ‘ÖLÜMSÜZ’…

Jean Reno’nun başrolünde oynadığı 2010 yapımı ‘Ölümsüz/L’immortel/22 Bullets’ filmini bilen bilir… Çocukluk arkadaşının ihanetine uğrayan emekli gangster, düşürüldüğü tuzakta 22 kurşun yemesine rağmen hayatta kalmayı başarıp intikamını almıştı. ‘Vatanım Sensin’in patlaması bol finalindeki Cevdet kurşunları yerken tam da bu film geldi aklıma.

Yunan karargâhının her tarafını saatli bombayla donatıp yeni komutanın karşısına yüzündeki tebessümle kurulan… Ve iki kelimeyle Vasili’nin infazını sağladığı gibi, üç cümleyle Yunanlıları büyük taarruzdan vazgeçireceğini sanıp yanıldığını görmenin ardından, her atışında tam isabetle düşman komutanlarını telef etme yoluna giden Cevdet kaç kurşun yedi sayamadım ama bu sahne bana göre tam bir fiyaskoydu! Neden derseniz…

Öncelikle ülkelerin büyük taarruz kararları devlet kademesinde alınır ve cephedeki üç beş komutanın ölmesiyle böylesi bir karardan vazgeçilmez. Yani Cevdet’in yaptığı, vatanperver fedakârlık gösterişi ve sezon finaline heyecan katma gayreti olsa dahi, bu aksiyonun savaşı engelleyiciliğine inanmak imkânsız. Dahası gerçek kimliğini açıklamasının ardından çift tabancalı kovboya dönüşen Cevdet’in karşısındakilerin ellerinin armut toplaması da gerçekçi olmadı. Seslere koşturan Yunan askerlerinin kurşun yağdırmasına rağmen Cevdet’in ayakta kalmayı başarması da, dizinin ciddiyetine gölge düşüren mantıksızlıklar hanesine yazıldı.

İkinci olarak Cevdet’in yarattığı aksiyon, tıpkı Yakup’la birlikte Yunan’ın gizli kampını gözlerken ortaya çıkıp ateş açmaları gibi, tamamen gereksizdi. Dolayısıyla her yere koyduğu saatli bombaları patlatıp görevine devam etmek varken, kendini de odaya kapatıp kurşun manyağına dönme fedakârlığında bulunması sorgulanacak bir davranış. Özellikle o yıllarda ülkenin kaderini değiştirmeye yardımcı olacak tecrübeli komutanlara şiddetle ihtiyaç varken, Cevdet temkinli ve akılcı plan yaratmalıydı. Maksat karargâhı ve içindeki komutanları yok etmekse, adamlar zaten bir odaya toplanmış Cevdet’in gelmesini bekliyor. Önceden kur düzeneğini, kilitle kapıyı üstlerine, patlat orayı da. Hem kimse Cevdet’ten şüphelenmezdi, hem de kendisi zarar görmeden görevini tamamlardı. Zira TBMM’nin açılmasıyla Kurtuluş Savaşı bitmiş olmuyordu. Daha iki yıl sürecek bir askeri mücadele dönemi vardı.

Velhasıl, Cevdet’in aksiyonu her şekilde yersiz ve inandırıcılıktan uzak kaldı. Dokunaklı satırlarla duygusallığını konuştururken bir yandan da ‘Cevdet öldü mü’ merakını tetiklemeyi hedefleyen bu sahnenin akıldaki izi ise… Kurşunlardan ve patlamadan sağ kurtulacak olan vatansever vatan hainimizin ‘Cevdet de, oldu mu sana ölümsüz’ dedirtmesinden ibaret!

YAKUP’UN SÜPER KAHRAMANLIĞI…

‘Vatanım Sensin’de kendini sorgulatan bir diğer detay, Mustafa Kemal’i yok etmek için planlanan suikastı engelleme görevini üstlenen Yüzbaşı Yakup kanadında… Her duruma Hızır gibi yetişen ve bölümler boyu Cevdet’le tek falso vermeden buluşup gizli görevlerini sürdürmeyi beceren Yakup, dizinin süper kahramanı gibi! Nitekim Fatih Artman tarafından canlandırılan karakterin sezon finalindeki görevi de böylesi bir mantığa sahipti.

Her durumda şansı yaver giden Yüzbaşı Yakup’un bombalı çantayı değiştirme görevinde de Lucy şansı çıktı karşısına. Hamilton’ın yaptıklarını Yakup’tan öğrenen Lucy, İngiliz’in de insaflısı olur’ babında bir taraftarlıkla Yakup’a yardım etti. Mustafa Kemal kurtuldu, Tevfik’in tuzağı ters tepti, Hamilton nezdinde İngilizlerin hevesi kursağında kaldı. Tamam da… Peki ya akla takılan sorular… Mustafa Kemal’in odasına sokulan çantalar kontrol edilmiyor muydu ki bu değişime gerek duyuldu? O dönemde hemencecik birbirinin benzeri çanta bulmak bu kadar kolay mıydı? Cevdet, Yunan karargâhındaki durumun nasıl gelişeceğini nereden bildi de hangi ara o mektubu yazdı Mustafa Kemal’e? Hamilton, hainliği bilindiği halde, Tevfik’i uyarmasına ve ortalıkta dolaşmasına niye göz yumuldu? Her durumda sorular, sorular…

ANNELER VE AŞKLAR TARUMAR…

Evlatların ve kocaların varlığıyla vatanı özdeşleştiren anneler, ‘Vatanım Sensin’in en çilekeş kanadı olarak durmakta. Babalar, aileleri uğruna hayatlarını feda etmeyi göze alırken bu fedakârlığın ruhsal yükünü sırtlamak da annelerin payına düşmekte. Evet, Vasili kendisine yöneltilen itham karşısında daha ciddi bir savunma yapıp canını kurtarabilirdi ama bu kez da yeni bulduğu oğlu Dimitri’yi yani Ali Kemal’i ateşe atmış olurdu. O da Veronika’yı oğullarına kavuşturmanın huzuruyla ve dahi senaryonun kendine reva gördüğü sonla aramızdan ayrıldı. Peki ya ardında kalan Veronika? Senan Kara’nın canlandırdığı Veronika her dilden anneliğin gücünü yansıtan bir karakter oldu ‘Vatanım Sensin’de! Yıllar boyu ardında bıraktığı oğlunun vicdan azabı ve intikam ateşiyle yüreği yanan bu anne, yeri geldiğinde düşman kanadındaki Azize’nin çocuğu için dua etti. Leon mutlu olsun diye onun farklı dinden ve milletten bir kızla ilişkisini kabul etti. Oğlu için canına kıymaya kalkan Veronika’nın en büyük ödülü Dimitri’ye kavuşmak oldu ama bu kez de kocasını kaybedip iki oğlunu birleştirme görevini üstlendi. Yani ‘Vatanım Sensin’ Veronika’ya sevinçle hüznü bir arada yaşatırken aile düzenini tarumar etti.

Öte yandan Cevdet’in acısını yüreğine gömüp her durumu olgunlukla karşılamayı bilen Hasibe Ana’nın hem Veronika’ya hem de Azize’ye yol göstericilik görevini üstlendiği sezon finalinde, Azize de Veronika’yla aynı kaderi paylaşma tablosu sundu bize… Cevdet’e kavuşma ve yeniden bir aile olma hayaliyle yanarken eline tutuşturulan mektup tüm umutlarını hüzne dönüştürdü. Bu arada Azize’nin karnındaki bebeğin epeyce dirayetli olduğunu da belirtelim. Maşallah onca hengâmeye, koşturmacaya ve üzüntüye karşı dirençle doğacağı günü beklemekte. Günümüzün nazenin hamilelerine nazire olan bu durum bir yana, Azize’nin ruhsal durumu gerçekten tarumar… Bir yandan çocuklarına ve kayınvalidesine Cevdet’in vatan haini olmadığını söyleyememe sıkıntısını yaşıyor… Bir yandan yeni kavuştuğu kocasının bir kez daha öldüğü düşüncesiyle baş etmeye çalışıyor… Bir yandan da karnındaki çocukla bir başına ayakta kalma sorumluluğunu taşıyor. Ayrıca halen Tevfik’in nikâhında olduğu gerçeği de mevcut. Yani dört koldan tarumar Azize! Belli ki, senaryo Azize’nin tarumarlığını ortadan kaldırıp Cevdet’le kesin vuslatı için Cumhuriyet’in ilanını beklemekte. Hadi hayırlısı.

Ve tarumar olan aşklar… Zaten gönülsüz olduğu askerlikten tamamen kopup şairleşen Leon’un, Boran Kuzum’un performansıyla yıldızlaştığı sezon finali, bu karakterin ilerleyen süreçte ülkelerarası bağda önemli rol oynayabileceği duygusunu yarattı bende. Onun gidişini gizliden izleyen Hilal de hüznü yaşayanlardan. Koşup sarılsaydı, kopabilir miydi Leon’dan? Bence hayır. Ama bir yandan da ailesinden vatanından kopamazdı Hilal. Yani Hilal için düşman dahi olsa sevgiyi her şeyden üstün tutan Leon’un gözüne baka baka seçim yapmak imkânsızdı. O nedenle çıkamadı saklandığı yerden. Tabii onun gidişiyle tüm dünyası da tarumar oldu küçükhanımın. Artık Hilal-Leon vuslatı da savaş sonrasına kaldı.

Nihayet duygularını söyleyip, uğruna ölmeyi ve öldürmeyi göze alabileceğini itiraf eden Yıldız ile Ali Kemal derseniz… Yıllar boyu kimliğini aramanın verdiği sıkıntıyı ve Yıldız’a olan duygularını açıklayamamanın çilesini çeken Ali Kemal, Dimitri olduğunu öğrenip ‘iki denizin çocuğu, iki ananın evladı’ kimliğiyle karşı kıyıdaki vatanını görmeye giderken, geçmişteki hevesleriyle ‘Ha Leon, ha Dimitri’ konumuna düşen Yıldız da ‘Gittiğin yerden dönme’ restini çekerek kaldı geride. Ali Kemal ‘gel’ dese gider miydi Yıldız. Hiç kuşkusuz. O Hilal gibi tercih sıkıntısı yaşamazdı üstelik. Ama bu gidiş de, karakterlerini tarumar etmeyi hedefleyen sezon finaline uymazdı. Dert değil… Nasılsa dönecekler yeni sezonda.

‘VATANIM SENSİN’İN YENİ SEZONU NASIL DEVAM ETMELİ?

Karakterlerinin dünyasını tarumar ederken ülkeyi, 23 Nisan sevincinin yaşandığı ortamda bırakarak noktayı koyan ‘Vatanım Sensin’in yeni sezonunun neler getireceği tarihsel açıdan malum. TBMM’nin açılışının ardından başlayan asıl milli mücadelede Yunan’ın Doğu Trakya’da başlattığı saldırılar, Sevr Antlaşması’nın yarattığı kargaşa, Birinci ve İkinci İnönü Savaşları ile dönüm noktası olan 22 gün 22 gecelik Sakarya Meydan Muharebesi var sırada… Ve bu zaferle, Fransa ve Rusya barışını sağlayıp ardından da düşmanın topyekûn sökülüp atıldığı 9 Eylül 1922’deki Büyük Taarruz… Yani Cumhuriyet’in ilanına ve tam bağımsızlığa dek üç yıllık bir zaman diliminin aksiyonu mevcut senaryo için! Önemli olan izlenecek yol.

Dizinin bu durumda izleyebileceği iki yol var. Ya kaldığı yerden devam ederek kurtuluş mücadelesini detaylandırır… Ya da öykünün, savaş ve mücadele kısmını bırakıp ‘Nasılsa TBMM açıldı. Artık barış dönemindeki kurguyla işi götürelim’ mantığıyla zaman atlamasına gider. Benim görüşüm, zamanı ileriye sarmadan yoluna devam etmesi gerektiği yönünde!

Çünkü Kurtuluş Savaşı dönemini yansıtmak üzere yola çıkan ‘Vatanım Sensin’ hâlihazırda bu hedefiyle paralel bir mücadele durumu sergilemiş değil. İlk sezon, İzmir’deki Yunan karargâhında dönen muhabbetler ve Cevdet-Azize-Tevfik üçgenindeki ilişkiler yumağıyla geçti. Aralar da Kuvvacıların silah çabası, Halit İkbal’in kimliğiyle uyuşmayan hamasetteki söylemleri, Kara Fatma’nın mücadeledeki kadın yansıması ve imkânsız aşklara dair dramatikliklerle dolduruldu. Hoş zaten bu etapta öyle kayda değer bir Türk-Yunan savaşı da gerçekleşmemişti tarihte. Olay, sadece İngilizlerin desteği ve Osmanlı’nın suskunluğu sayesinde, İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edilmesinden ve hafiften başlayan direniş hareketinden ibaretti. Yani işin özü tarihsel gerçeklik adına da ikinci sezona kaldı… Ki, esasen mücadeledeki vurucu gelişim de yukarıda belirttiğim üzere 1920’den sonra!

Şimdi dizi bu evreyi atlayarak devam yolunu seçerse, içeriğini koflaşatıracak ve dizinin amacı havada kalmış olacak. O nedenle Cevdet’in Yakup tarafından kurtarılıp bir süre daha Yunan komutanı gibi bilgi sızdırmaya devam etmesi, ardından Miralay rütbesiyle savaşçılığın göstermesi ve Cumhuriyet’in nasıl meşakkatli bir mücadeleyle kurulduğunu izleyiciye yansıtması daha doğru! Tabii bu esnada İzmir’e sıkışıp kalan diziye yeni hareket alanları yaratıp karakterler de katmak lazım. Mesela içerik kısmen Trakya’ya taşınabilir. General Cevdet, Yunan kahramanı olarak oraya gidip olayların içine girerek siyasi oyunların tavan yaptığı bu dönemde muhbirliğini sürdürebilir. Hem sözde hainliğinin başlangıcı olan yerden gerçek kimliğini yani vatanseverliğini ilan ederek dönmesi daha manidar duracaktır.

Bu esnada Başbakan Yardımcısı olarak İzmir’e gelip Cevdet’i teftiş ederek onun Yunan tarafına geçtiğine ikna olan Kosta’yı da tekrar olayların içinde görsek hiç fena olmaz. Hem Serhat Tutumluer’in oyunculuğunu yeniden izleme fırsatı buluruz, hem de konu gelişir. Ayrıca Ali Kemal’in Türk Yunanlığı da var hesapta. Tabii Leon’un kalem gücü de. Bu karakterlere bir yandan engellerle örülü aşk yaşatılırken, bir yandan da ‘barış’ adına misyonlar yüklemek mümkün. Hemşireliğini sürdürüp vatan mücadelesine katkıda bulunacak olan Azize ve çocuklar için de, Tevfik’in kötülükleriyle çakışan bir atraksiyon yaratılır. Çantadan bomba çıkmayınca durumu çakozlayıp Mustafa Kemal’in yanında yer alma isteğini dillendiren Tevfik de kurtuldu zaten. Bir bakmışsınız Mustafa Kemal’in güneşiyle aydınlanıp o da doğru yolu bulmuş, belli mi olur? Dahası Müttefik Orduları Başkumandanı Harington’la çağrışım yaratan Hamilton karakteriyle sınırlı tutulan İngiliz oyunbazlığının geniş ufkunu da unutmamak lazım! El altından ortalığı karıştırmayı sürdürürken Fransız ve İtalyanları savaşta tarafsız olmaya ikna eden İngilizler, Sevr Antlaşması’nın yürürlüğe girmesinin Yunan zaferine endekslendiği günlerde sergiledikleri çift taraflı tavırlarıyla, eminim ‘Vatanım Sensin’in gelişimine de katkıda bulunacaktır. Anlayacağınız, Yunanlılara silah satmayı durduran İngiliz kanadı, Hmilton’ın dışında tarihi gelişimi etkileyen pek çok malzeme çıkarmaya müsait. Takdir, senaryonun.

SON SÖZ; ‘Vatanım Sensin’i zaman atlamasıyla şıpın işi Cumhuriyet döneminden devam ettirmektense, Trakya ve İstanbul ayaklarını da devreye sokup, Yunanlıların ‘Küçük Asya Savaşı’ olarak gördüğü Kurtuluş Savaşı’nın nimetlerinden gani gani faydalanarak yol almak daha avantajlı. Hem belli mi olur, bir bakarsınız bu şekilde üçüncü sezon bile çıkabilir. Ortalığı darmadağın eden senaryonun işleri toplama tercihi hangi yönde olacak göreceğiz.

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal