Vatanım Sensin yeni kurban mı?

Düz mantıkla değerlendirilerek Türk subayı Yunan ordusuna girmez eleştirilerine maruz bırakılmasından… Azize’nin kocasına duygularını ‘Vatanım Sensin’ sözüyle ifadesinden nem kapıp bu sözü vatan satıcılığıyla birleştirenlerin haksızlığına...

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Koskoca evrende bir zerre olan insanların sürekli birbiriyle didişmesi, her fırsatta güzellikleri karalamaya çabalaması, sen-ben hırsıyla her şeyin içine etmesi… Çağlar boyu süren müzmin hastalık gibi. Bu hastalığın bir türlü iyileşememesinin baş sebebi de, dünyadaki varlığının geçiciliğini unutanların yarattığı ayrımcılık… Martin Luther King’in ‘İnsanlar genellikle birbirlerinden nefret ederler çünkü birbirlerinden korkarlar; birbirlerinden korkarlar çünkü birbirlerini tanımazlar; birbirlerini tanımazlar çünkü iletişim kurmazlar; iletişim kurmazlar çünkü sınıflara ayrılmışlardır’ sözüyle işaret ettiği gibi sevgiyi-huzuru yok etmek isteyenlerin sıkça başvurduğu yöntem bu! Farklılıkları sindirmek-yok etmek maksadıyla yaratılan ayrımcılık noktasında bazı değerleri alet ederek birilerini yaftalamak, bir şeyleri kötülemek iflah edilmez bir tutku halinde. Ayrımcılığının olmadığı toprağın altında herkesin eşitlendiği gerçeğinde, bu esaret ne acınası bir durum…
Biliyorum. Karamsar ve sert bir giriş yarattı bu cümleler. Ama ikide birde birilerinin çıkıp vatan-millet-tarih üstünden ayrıştırıcı-hedef gösterici söylemler geliştirmesini sinir bozucu buluyorum. Zira huzurun insan odaklı bakış açısıyla sağlanabileceğini düşünüp her ne sebeple olursa olsun insanın, başka insanların kurdu olmasını hazmedemiyorum. Ne yazık ki, cümle farklı söylemden rahatsız olarak öküz altında buzağı arama hevesi bitmek bilmiyor. Kurgular dahi hedef alınıp ayrımcı söylemlere malzeme yapılabiliyor. Özellikle de tarihi içeriği olanlar!
Mesela, halen ‘Kösem’le yoluna devam eden ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisi tarihe ders kitaplarının ötesinde pencere açarak kurgusal yolculuğunu başlattığı günden itibaren baş hedef olmuştu. Sayısız şikâyetlerle, sivri eleştirilerle örselenmek istenmişti. Son seçilen kurban ise Kanal D’nin Osmanlı’nın işgal yıllarından başlayıp vatan sevgisini farklı açıdan işleyerek öyküsünü geliştiren dizisi ‘Vatanım Sensin’… İlk bölümünün ardından ‘tarihi rezalet’ türü eleştirilere malzeme yapılan dizi şimdi de vatanseverlik-vatan hainliği olguları üstünden didiklenmekte. Elbette herkesin kendi görüşü ve algısı doğrultusunda söz söyleme hakkı mevcut. Lakin hak yememek ve adil olmak kaydıyla! Galiba bunu yapabilmek için öncelikle doğru bakış açısıyla izlemeyi ve izlenenleri doğru okumayı bilmek lazım. Bu nedenle ‘Vatanım Sensin’i kurban seçenlere yönelik olarak, diziyi algılamayı kolaylaştıracak unsurları sıralamak istedim.

VATANIM SENSİN’İ DOĞRU İZLEME KILAVUZU
Okul yıllarından aklımda yer edinen bir nasihattir… ‘Baktığınızı görmeyi bilin. Çünkü bakmakla görmek aynı şey değil’ derdi Türkçe öğretmenimiz. Zaman içinde bu sözün taşıdığı derin anlamı daha iyi kavradım. İnsanlar okuyor, izliyor, olan bitene bakıyor ama ne yazık ki içyüzünü görme konusunda herkes aynı oranda başarılı olamıyor. Bu noktada da haksız eleştiriler, kutuplaştırıcı söylemler başlayıveriyor. ‘Vatanım Sensin’i izleyip baktıkları sahnelerin gerçeğini göremeyenlerin yaptığı da bundan ibaret. İşleri kolaylaştırmak için dizinin bakılıp da görülemeyen veya görülmek istenmeyen gerçeklerini maddeler halinde sıralayarak doğru izlemenin yaratacağı farkı ortaya koyalım.

1-‘Vatanım Sensin’ belgesel değil kurgudur!
Bir dizi veya film, ‘İçerikte yer alan olaylar-karakterler-kurumlar hayal ürünüdür’ ibaresiyle başlıyorsa bu noktadan sonra kalkıp da ‘Doğruyu yansıtmıyor, algı yaratıyor’ gibisinden ithamlar yöneltmek nafiledir. Dahası, bu iş gerçekçi eleştiriden çıkar maksatlı bir davranışa dönüşür. Peki, böyle bir şey niye yapılır? Çeşitli sebepler sıralayabiliriz. Kendi doğrularından başka doğruyu kabul etmeyerek eleştirme cehaleti bir sebeptir mesela… Ya da rekabet kaygısıyla veya oyunculara karşı tavırlarla böyle bir karalamaya girilmesi de mümkündür. Aynı şekilde ünlü yapımlar üstünden ses duyurmak isteyenler de böylesi sivri ve yersiz söylemlerle gündeme gelmeye çalışabilir. Ne yazık ki bizde bu mantık sıkça devrede. Elin adamı, ‘Vikings’ diye dünya çapında izlenen dizi çeker. Kimse çıkıp da ‘Bu dizinin içeriği İskandinav ülkelerinin tarihini aşağılıyor’ demez. ‘The Tudors’ ile VIII. Henry’nin hayatı-evlilikleri olanca çıplaklığıyla milyonlara yansıtılır. Ama hiçbir İngiliz çıkıp da ‘Aman kralımız üstünden algı operasyonu yapılıyor, vatan duygusu zedeleniyor’ eleştirisini getirmez. Hal böyleyken zaman, mekân ve bazı karakterler bazında yaşanmışlıklardan alıntılar olsa dahi, öykünün geneli itibariyle hayal ürünlüğünü baştan söyleyen ‘Vatanım Sensin’ dizisinden tarihi gerçeklik bekleyip karalayıcı yorum yapılması ne derece sırıtıyor değil mi?
Diyeceğim o ki; ‘Vatanım Sensin’in işgal yıllarında geçiyor olması bu işe birebir tarihi kayıtlara uyma zorunluluğu getirmez. Zira belgesel değil, öyküsünü kendi iç dinamikleriyle geliştiren bir kurgu. İçerikte, Mustafa Kemal, Başbakan Venizelos, Halide Edip gibi şahsiyetlerin anılması da bu gerçeği değiştirmez. Lütfen diziyi, tarihten arınıp kurgusal dizi olarak izleyin!

2-‘Vatanım Sensin’ demek vatanseverliğin en büyüğü
İnsanların en rahatsız edici yönü, duruma göre davranıp konuşmaları. Dün söylediğini bugün inkâr etmenin yanlışlığı gibi, kavramlar üstüne geliştirilen sözlerdeki çelişkiler de yanılgıları beraberinde getirmekte. Mesela bir atasözümüz, ‘İnsanın vatanı, doğduğu yer değil doyduğu yerdir’ der. Yani şimdi insanların başka yeri yurt edinebileceği gerçeğini ortaya koyan bu söze kafayı takıp atasözünü algı yaratmakla mı suçlayacağız? Vatanseverlik kavramı da benzer şekilde. Zira vatan sevgisi kimsenin tekelinde olmayacağı gibi kalıplarla da şekillendirilemez. Vatan sevgisinin bir borç olduğu gerçeğinde herkesin vatanseverlik göstergesi farklı biçimde yansıyabilir. Kimi vatan uğruna yitip giden canlara karşı ‘Vatan sağ olsun’ der, kimisi de vatan olgusuna asker özverisinden ziyade normal insanın duygusallığıyla yaklaşıp ‘Vatanım Sensin’ diyerek vatanseverliğini kor ortaya. Nitekim tarih bize göstermiştir ki, cephe gerisindeki halkın yaptıklarıyla pek çok vatanseverlik örneği verilmiştir. Kaldı ki vatanseverliğin ilk noktası, yurt bilincini ve sevgisini ortaya koyarak ‘Vatanım sensin’ diyebilmektir. ‘Vatan sağ olsun’ sözü ise vatanı savunmadaki son noktayı işaret eder ve vatanseverliğin kişisel fedayı gerektirdiği raddede tezahür fırsatı bulur.
Anlayacağınız vatanseverliğin ilk adımı yaşanılan yerle bütünleşip ‘Vatanım Sensin’ diyebilmektir ki, bunu yürekten söyleyebilmek hem vatanseverliğin en büyüğüdür, hem de gerektiğinde sözde değil özde ‘Vatan sağ olsun’ deme vatanseverliğine temel teşkil eder.
Dolayısıyla insan sevmeyenin vatanını da sevemeyeceğini, ‘Vatan sağ olsun’ diyebilecek askeri gücü sağlamak için çabalayan bir babanın ve ailesinin vatan uğruna kendilerinden ödün vererek yaşadıkları hayatla ortaya koyan ‘Vatanım Sensin’ dizisindeki vatanseverliği de bu gözle değerlendirip diziyi algılamak doğru olacaktır.

3-Albay Cevdet değil, Miralay Tevfik gerçek vatan haini
Kanal D’nin dizisiyle ilgili yaratılan en büyük yanılgılardan biri de vatan hainliği konusunda. Dünya geneline baktığımızda her savaşta hain görünümlü vatanseverlere rastlamak mümkün. ‘Köstebek’ diyebileceğimiz bu kişilerin sadece savaşlarda değil, ajanlık ve iç emniyeti sağlama alanında da bulundukları bir gerçek. Esasen karşı tarafı veya suç örgütlerini çökertmek için içeriden bilgi akışının sağlanması en büyük koz. Hani Show TV’nin ‘İçerde’ dizisindeki gibi! ‘Vatanım Sensin’deki Albay Cevdet de aynı konumda.
Şimdi sorarım size… Bir asker, istihbaratçı veya polis fark etmez… Düşmanın, terör örgütlerinin ya da mafyanın içine sızmak istediğinde onların güvenini kazanıp etkin bir konuma gelebilmek için kendisine söyleneni yapmaz mı? Yapmadığı takdirde gerçek kimliğinin ortaya çıkacağını ve vatanına faydasının dokunmayacağını bilmez mi? Bilir elbet ve deşifre olmamak için hoşuna gitmese bile gereği neyse yapar. Bu yaptıkları da, casusluğunun bir parçasıdır; düşmanı çökertmek, suçluları yakalamak ve vatanın iyiliği için olduğundan onu ‘hain’ kılmaz. Tabii ikili oynayıp vatanının güçlerini kandırmadığı sürece!
İşte o çok eleştirilen Albay Cevdet de vatanını seven ve iyiliği için kendini ortaya atan köstebek-casus konumunda. Yunan komutanının güvenini kazanıp düşman ordusuna sızabilmek için onlardan biri gibi hareket ediyor. Bu yolda Eşref’e ve vatanı kurtarmak isteyen Kuvvacılara bolca faydası dokunduğu da kesin. Dahası köstebekliğini, karısı, anası ve çocukları tarafından düşman bellenmek gibi ağır bir duygusal baskının altında sürdürme zorluğunu da yaşıyor Albay Cevdet. Yani vatanını savunmak adına hem halkı, hem de ailesini karşısına alabilecek ve tüm duygusal baskılara göğüs gerebilecek derecede vatan sevgisiyle dolu olan Cevdet karakterini, günümüzdeki vatan hainleriyle ilişkilendirip birtakım yaftalarla değerlendirmek büyük haksızlık!
Öte yandan Selanik’i Yunan’a bırakmama konusunda direnen Albay Cevdet’i sırtından vuranın, camideki Türk askerlerini öldürenin, gemi dolusu silahı direnişçilere vermek yerine satıp parasını cebine indirerek Yunan adalarına kaçmak isteyenin Miralay Tevfik olduğunun altını çizmekte fayda var. Bu gerçekler karşısında ‘Vatanım Sensin’ dizisindeki asıl vatan haini, ‘Osmanlı bitti’ diyerek batan gemide hayatta kalmaya çalıştığını belirten Miralay Tevfik! Daha net ifadeyle Yunan üniforması taşıdığı halde Albay Cevdet, ‘Vatanım Sensin’ diyerek tüm olanaksızlıklara karşın kurtuluş mücadelesi verenlerin yanında yer alıp ailesini ikinci plana atan bir kahraman… Türk üniformasını her türlü şahsi çıkarı için kullanıp vatanını yok sayan ve para için düşmanla işbirliğine giren Miralay Tevfik ise gerçek vatan hainlerine örnek!

4-Savaşlar insanlar değil, devletler arasındadır
‘Vatanım Sensin’i izlerken doğru bakılması gereken noktalardan biri de insan ilişkileri. Bazıları dizide Leon’un veya başka Rumların iyi gösterilmesine karşı çıkmakta. Burada unutulan en önemli husus hangi milletten, dinden veya etnik kökenden olursa olsun herkesin nihayetinde insan olduğu! Dahası savaşların insanlar değil devletler-yönetimler tarafından çıkartıldığı. Bu anlamda Yıldız’ın Leon’a ilgi duymasına veya Hilal ile Leon arasında bir yakınlaşma doğmasına kızmak hem sevgi gibi yüce bir değeri inkârdır hem de fazlasıyla ayrımcı bir mantıktır. Üstelik her insanın Allah tarafından yaratıldığına duyulan inançla da bağdaşmaz. Kaldı ki gerçek hayatta da farklı dinlerden insanların birbirini sevdiği pek çok örnek mevcut. Bunun savaş ortamında gelişmesi de olası.
Muhakkak ki devletlerin çıkarttığı savaşlar toplumları da birbiriyle karşı karşıya getirip düşmanlaştırmakta. Dost sanılanlar umulmadık kötülükler yapabilmekte. Ancak davalar savunulurken silahsızlara karşı insani duygularla yaklaşılması da olmayacak şey değil. Nazi Almanya’sından Yahudileri kurtaran Schindler mesela… Ya da bazı dizilerimizde ele alındığı gibi sağcı gençlerin solcularla sevdaya düşmesi. Velhasıl arada savaş-ayrılıklar bile olsa insani hassasiyetlerin tümden yok olmayacağı bir gerçek! O halde taşıdığı üniformanın gereğini yerine getirip babasının gözüne girmeye çalışırken bir yandan da yardım etmeye çabalayan Leon’u veya gözleri masum ve sevgi dolu bakan adamı savaşın-üniformanın değiştirdiğini söyleyen Komutan Vasili’yi ya da annelik-kadınlık ortak noktasında birbirine destek çıkan Veronika ile Azize’yi nasıl anlamaz, yadırgayabiliriz? İnsanı, Yaradan’dan ötürü sevmek sözden ibaret kalmamalı… ‘Vatanım Sensin’ de körü körüne savaşçı zihniyetle değil bu mantıkla algılanmalı!

5-Vatanın görünmez kahramanları kadınlardır!
Kanal D’nin dizisini izlerken yanlışa düşmemek için işaret edeceğim son detay, ‘Vatanım Sensin’in vatanın görünmez kahramanlarına yani kadınlara farklı bir sayfa açtığı gerçeği. Erkeklerin yarattığı savaş ve düşmanlık dünyasında ayakta kalmaya çabalarken ailelerini-çocuklarını korumanın yanı sıra vatan için de ellerinden geleni yapan kadınların sevdikleriyle vatan sevgisi arasında kalıp yaşadıkları ikilemi çok güzel bir anlatım diliyle işlemekte. Hatta öyle ki, bu anlatımdan ‘Savaşı bitirecek olan asıl kahramanlar kadınlardır’ mesajını almak bile mümkün.

Mesela kocasına rağmen Başbakan Venizelos’a mektup yazıp Albay Cevdet’in kızı için af dileyen-dua eden bir Veronika örneği, evlat acısı yaşamış bir annenin tüm ayrılıklardan arınmış hali değil de nedir? Aynı şekilde Selanik lokması getiren Azize’nin, oğlunun acısıyla kendisine hırçın davranan Veronika’ya karşı gösterdiği anlayışlılık ve yakınlık kadınların hangi dinden veya milletten olursa olsun ortak paydada buluşabilecekleri gerçeğini ispatlamıyor mu? Tabii tüm bunları görebilmek için öncelikle yaratılmış cana saygı ve insana sevgi lazım.

Nihayetinde; Düz mantıkla değerlendirilerek Türk subayı Yunan ordusuna girmez eleştirilerine maruz bırakılmasından… Azize’nin kocasına duygularını ‘Vatanım Sensin’ sözüyle ifadesinden nem kapıp bu sözü vatan satıcılığıyla birleştirenlerin haksızlığına… Tarihteki İzmir işgalinden dem vurup Albay Cevdet acaba hangi kişiye denk düşüyor diye gerçeklik arayışına girenlerden Bergüzar Korel’in kilosuna kafayı takıp eleştirenlere… Türlü yoruma maruz kalmış bir iş ‘Vatanım Sensin’. Lakin boş söylemlere yıpratılmayı, yeni kurban olmayı hak etmeyen bir yapım olduğu da kesin. Belli klişeler dâhilinde vatanseverlik sergilemediği için kınamak veya sadece yazılanlardan ibaret bilgilerle öğretilen tarihle ilişkilendirip yerden yere vurmak ya da sırf kötülemek maksadıyla yanıltıcı ithamlarda bulunmaksa büyük hata.
‘Vatanım Sensin’ denebilecek bir vatana ve insana sahip olmanın, tüm ayrımcılıklardan arınmış vatan birliğinde yaşayabilmenin en büyük mutluluk olduğu gerçeğinde… Ve dahi vatanseverliğin kimsenin tekelinde olamayacağı bilinciyle… Tarihçi filozof Friedrich Schiller’in sözüyle koyalım noktayı…
‘İnsanlar parlayanı karartmaktan, yükseleni yere serip toza bulamaktan hoşlanırlar’!

Anibal GÜLEROĞLU
guleranibal@yahoo.com
www.twitter.com/guleranibal