Senin anan kapak olsun!

Bunlardan ve daha yazmadığım diğer yaşadıklarımdan dolayı televizyondaki iş hayatım devam edemedi.

Gülman Sumru Somer Gülman Sumru Somer

MA’AT tan ALINTILAR
SİZCE
KİM BU TELEVİZYONCU?
KİM BU MAGAZİN MÜDÜRÜ VE
KİM BU YALAN HABER YAPAN BAYAN MAGAZİN MUHABİRİ?
BENİM ZAMANIMDA SOSYAL MEDYA YOKTU..
AMA ZAMANI GELDİ....
VE KİTABIM MA’AT’TA; ZAMANINDA BENİ ÜZENLERE CEVAP HAKKIMI KULLANDIM VE HERKESLE PAYLAŞIYORUM....

Ben çok çalıştım ama çok çalışsam da sınavlarda kalmama sebep olan bir “güzellik kraliçesi” unvanım vardı.

Yok, sanmayın unvan kötü. Sadece “güzel” bölümü beni bayağı zorladı.
İlk yıllar anlamamıştım tabii. Aslında bu durumda olan o kadar çok sanatçı ve televizyoncu var ki, inanın ilerleyememelerinin bir nedeni var. Çünkü “özel torpilleri” yok.

Televizyonda, o dönemler birçok iş yapabilme şansı yakalamış olmama rağmen bana uymayan tekliflerden dolayı uzun süre işsiz kalmıştım. Asıl “oyunculuk” beni yorar diye düşünürken, aslında “figüran” olmaya çalışmanın, “asıl oyuncu” gibi ışığı olan biri için daha zor olduğunu bayağı geç de olsa anladım.
İnsanların beni “başrol oyuncusu” gibi görmelerine rağmen, ruhu ve yaşama bakışı “figüran” olan biriydim aslında.

O zamanlarda aşk ve sevmenin daha değerli olduğunu düşünen, ileride evlenip yuvasını kurmak isteyen ve işini ikinci plana atan biriydim, o kadar.
Bundan dolayı övündüğümü sanmayın sakın. Hele işinizi asla ikinci plana atmayın. Tabii o zamanlar bu kafada değildim.

İşimi sevmeme ve bana göre iyi yaptığımı düşünmeme rağmen bir yerlerde bana göre arıza veren olaylar oluyor ve ben de bırakıp gidiyordum.
Çok da rahatlamış olarak hatta küfür edip gidiyordum. Beni üzen sadece o işi yarım bırakmak zorunda kalmış olmam oluyordu. Sevdiğim işi yapamıyordum özgürce.

Bunun nedenlerini daha iyi anlayabilmeniz için size 15 yıl arayla yaptığım iki iş görüşmesindeki diyalogları yazacağım.

Yıl 1995

“SENİN ANAN KAPAK OLSUN”

Televizyon hayatımın ilk yıllarında ilk defa ekranlarda spor konuşan ve tartışan bir kadın olarak yaptığım spor programlarıyla bayağı dikkat çekiyordum. Ve o dönem yayınlanacak olan bir magazin programını sunmam için görüşmeye çağrılmıştım.

Kafamda magazin programı sunmak gibi bir istek yoktu. Çünkü benim tarzıma uymuyordu. Ama “Boş ver, sadece haftada bir gün ve canlı yayın, güzel de maaş veriyorlar. Sun para kazanırsın” dedim ve gittim görüşmeye.
Görüşmeye gittiğim şahıs,

- Gülman, tamam Türkiye 3. güzelisin, iyi bir Vj’sin ama çok popüler değilsin, biraz kendini tanıtman lazım...

Bana akıl olarak iki manken adı verdi ve

- Ben onlarla konuşurum, biraz onlarla takıl ve haber ol... dedi.

Tabii ben içimden “anlaşıldı ben bu programı sunmasam daha iyi olacak” diye düşünürken bana ne desin? Hani hafta sonları çıkan gazete ekleri vardı ya o zamanlar, ünlü magazin dergileri, işte onlar,

- Seni dergiye kapak yapalım...

Ayağa kalkıp, o şahsa doğru eğildim ve omzuna vurarak;

- Senin anan kapak olsun... dedim. Annesini niye karıştırdıysam bir an da ağzımdan çıkıverdi işte.

Adam;

- Ne diyorsun sen? diye sinirlendi.

Ama ben çoktan kalkıp uzaklaşmıştım bile. İşin raconu buydu ve adam bana yol gösteriyordu kendince. Ama o kişi ben değildim. Kapak olanları yadırgamıyorum ama o kapaklar bana uymazdı da ondan.

Haliyle o programı ben sunmadım. Benden sonra şu anda pilates konusunda uzmanlaşmış bir mankenimiz sunmuştu. Sonrasında defalarca aramasına rağmen kendisiyle görüşmemiştim.

Yıl 2010

SENİN ADIN NEYDİ?

Bazen, ekranlarda yıllarca program yapmış duayenlerimiz tekrar program yapabilmek için ekranlara dönmeye çalıştıklarında, yeni yetme yönetmen bozuntularıyla ya da nereden geldiğini unutan kanal sahipleriyle çalışmak zorunda kalıyorlar.

Bir de bilgisizce kim olduklarını bile araştırmadan ahkâm kesenleri görünce, “işte adaletsizlik bu” diyor ve üzülüyordum.

İşte bir örnek,

Şu sıralar kendi televizyonunun sahibi olmuş, eski muhabirlerden olan şahsa iş görüşmesine gittim.

O dönem yayınlanan programların tam da bana göre olduğunu düşünmüş ve 17 yıl boyunca ekranlarda canlı yayın yapmış tecrübeli bir sunucu olarak iş görüşmesi talep etmiştim. O dönem o kanalda görevli tanıdığım bir arkadaşımdan “Bana randevu alabilir misin?” diye rica etmiştim. Çok uzun süre sonra geri dönüş yaptılar ve randevu verdiler.

Görüşmeye gittim.

Bir buçuk saat beklettikten sonra; kanal sahibi eski muhabir oturur oturmaz daha adımı bile sormadan;

- Güzel kızsın ... dedi.

- Ama şu anda kendi adamlarımızla çalışıyoruz. diye ekledi.

Ben de uzun süredir televizyoncu olduğumu söyleyip, “Canlı yayınlarda benim gibi tecrübeli bir sunucuya belki ihtiyacınız olabilir diye düşünmüştüm ve o yüzden sizinle görüşmek istedim...” dedim.

Rica üzerine 5 dakikanı ayır denmiş o da kendince çok büyük bir jest yapmış gibi davrandı...

Kısacık süren görüşmenin sonunda ayağa kalkıp, kapıyı açtı ve kapının önünde bana dönüp;

- Senin adın neydi? ... dedikten sonra yarışmalarına katılanlardan sunucu yapmaya çalıştığı kıza dönüp;

- Telefon numarasını alın ihtiyaç olursa ararız...

Önemli olan ismimi bilmesi veya tanıması değil, görüşmenin sonunda adımı sormasıydı.

Çünkü konuşmaya başlarken “tamam güzel kızsın” diye başlamıştı da. Sadece güzel bir kadın, hiçbir tecrübesi olmayan bir sunucu adayı gibi muamele görmüştüm. Sadece CV’ye kısa bir göz atsaydı kim olduğumu hatırlardı ve anlardı. Randevu verilip iş görüşmesine gelen insanın adını bile sormamıştı.

Zamanında magazin müdürünün dediklerini yapıp magazin dergilerine kapak olsaydım, popüler olmak için değer verdiğim ilişkilerim hakkında konuşsaydım, kesin hemen tanırdın.

Magazin müdürü haklı çıkmıştı.

Peki, seninle aynı dönemde televizyona başlamış ve seni geldiğin konumdan dolayı takdirle takip eden meslektaşın olarak, seninle ilk karşılıklı sohbetimden sonra bende bıraktığın izlenimin ne biliyor musun?
Sadece “parmak arası terlik”. Çok seversin.

Ama asla mütevazılığımı bozmadan çıkmışımdır o görüşmeden. Hatırlamazsa o günü hatırlatırız sorun yok. Çünkü o görüşmedeki tavrı benim kalbimi çok kırmıştı.

O camiada sana saygı duymaları için popüler olman şart.

Popülerlik her şekilde olmalı ve o sektöre her yönüyle hizmet etmelisin yoksa “Nah iş bulursun”.

5 sene arayla iki ünlüyle çıktım.

Kesinlikle saygı duyduğum ve asla reklam kokmayan gerçek ilişkilerdi. Beni canlı yayına konuk almak için az uğraşmadılar ve az yalan haberimi yapmadılar.
Hâlâ ekranlarda magazin programı yapmasına izin verilen şahıs, yeni başladığı magazin servisinde çalışabilmek ve dikkat çekmek için benim hakkımda yalan haber yapmaktan çekinmemişti o yıllarda.

O ünlü magazin dergisinde benim hakkımda “sevgilisine bankada hesap açtırttı, Mercedes aldırttı” diye yalan haber yapan ey kadın... Sen hâlâ ekranlardaysan biliyorum ki bunun bir nedeni var.

Günlerce ağladım senin o iğrenç yalan haberinden sonra.
O senin yazdıkların gözümün önünden hiç ama hiç gitmedi. Çünkü daha yeniydim. Sizler gibi reklamın iyisi kötüsü olmaz diye düşünemeyecek kadar yeniydim o camiada.

Yazılanlara herkes inanacak ve beni seven hayranlarım, izleyicilerim benim hakkımda neler düşünecekler diye üzüldüm ve günlerce kendime gelemedim.
O zamanlar öyle sosyal medya yoktu ki hayranlarıma kendimi ifade edeyim.

O yüzden haber çıktığı günün gecesi ağlayarak kocaman bir kartona o kadının adını yazdım ve ertesi günü müzik kanalındaki canlı yayınlanan programımda o kartonu havaya kaldırarak; “Ey masa başı muhabiri, işini düzgün yap, özel hayatımla ilgili bu şekilde yalan haberler yapmana izin vermeyeceğim” dedim.

Çalıştığım kanalın ekranını kullanmıştım ve yanlış yapmıştım. Özelimi ekranda paylaşmamalıydım, bunun farkındaydım ama işten atılmayı bile kendimce kabul ederek bunu yapmıştım.

Komiktir, benim onları mahkemeye vermem gerekirken, o derginin başındaki adam, yani o kadının patronu, beni kanal sahibine şikâyet etmişti. Babam ise “boş ver kızım bu işi uzatma olan sana olur” demişti. Haklıydı da.

Allahtan başarılı ve halk tarafından sevilen bir sunucuydum. Gelen fakslarla izleyici bana sahip çıkmıştı. O zaman faks vardı. Ve devam etmiştim çalışmaya. Devamlı olarak ilişkim hakkımda röportaj yapmak istediler, kabul etmedim ve bunu bile sorguladılar.

Ünlü biriyle beraber olmanın faturasını kestiler bana. “Ünlü biriyle çıkıyorsan onu sevdiğin için değil, reklam olmak için berabersindir” diye düşünüyorlardı. Aslında çoğu kadın öyle yapıyordu o dönemlerde ne yazık ki.

Türkiye’de ünlü olmak çok kolay aslında

Ama bunun bir bedeli var. Sanmayın bu bedeli sadece kadınlar ödüyor. Ünlü erkeklerin de hepsi bir bedel ödemek zorunda. Kim kimi babasının hayrına ünlü yapıp para kazanmasını sağlamış.

Yüzdesi düşük de olsa, sözüm her zaman meclisten dışarı. İşinin ehli gazeteciler, sunucular, programcılar, sanatçılarda var bu camiada elbette.
Zaten medya patronlarının onlar gibi profesyonellere iş vermeleri şart. Çünkü ekrana çıkan bazı kızlarla ve bazı erkeklerle bu işin yürümeyeceğini çok iyi biliyorlar. Arada bir de olsa kaliteli program ve programcılara; kaliteli sanatçı, gazetecilere ihtiyaçları vardı. Yoksa gemi yürümez.

Bunlardan ve daha yazmadığım diğer yaşadıklarımdan dolayı televizyondaki iş hayatım devam edemedi.

Ve “güzellik kraliçesi” olması gereken yere gelemedi, figüran kalmak istedi ama o da olmadı.

Bu yaşadıklarımı yazarsam reklam yapıyorsun derler diye de düşündüm. Ama üzgünüm ve inanın ne düşündüğünüz artık umurumda değil.

Yaşadıklarımı olduğu gibi yazmazsam bu kitap “ben” olmazdı.

Çünkü bu yaşadıklarım; hayata bakışımı ve yolumu değiştirmeme neden oldu.
Bu benim kariyer yapmama da engel olmuş, bayağı zaman kaybetmiştim ne yazık ki...