Perşembe dizilerinde en yaratıcı senaryo

Dizi yarışının en hararetli yaşandığı gecelerden biri olan Perşembe’nin yayın akışında ayrı bir yeri olduğu kesin. Çünkü ciddi emeklerle yaratılmış farklı türden yapımların mücadelesi var.

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Ancak aralarında kıyaslamaya başlamadan önce hayatımızı acılarla doldurmada yarışa giren gündeme dair birkaç laf etmek istiyorum izninizle. Zira bunca acıyı yok saymak imkânsız. Hele medyanın habercilik vasfını zedeleyen biçimde zırt pırt yayın yasağı getirilmesi alışkanlığa dönüşmüşken. Yasaklar, acı tablosunu görmemizi engellese de gerçeği silmek ne mümkün!

Gerçek olan şu ki; Hep acıdan bahseder olduk, terörü lanetlediğimiz şu günlerde… Lakin en büyük hatamız, ‘İnsanlar, akılsızlıkları yüzünden alınlarında yazılı olandan daha çok acı çekerler’ diyen Eflatun’un saptadığı bu hakikati önemsememek. Oysa toplumca başsağlığı dilemeyi gerektiren olayların ardından bunlara yol açan akılsızlıklarımızı, hatanın nerede yapıldığını ciddi ciddi düşünmek gerekiyor. Sizi bilmem ama ben çok bunaldım… Sayıları gittikçe artan şehit haberleri duymaktan, ille de savaş denircesine yaşanan gelişmelerden, siyasilerin topu birbirlerine atmalarından… Son dönemlerin modası olarak yayın yasağından, sosyal medyanın yavaşlatılmasından. Mazereti olmayan zamanlardan geçiyoruz kısacası… Sanki 100 yıl öncesinin sınavına tabi tutuluyoruz bir kez daha. Bu sınav sürecinde birilerinin yazdığı kötü senaryolu dizinin aktörleri olmuşuz gibi hissediyorum. En acısı da dizilere eleştiri yöneltebilirken, gerçek hayatta bizi başrollerin sahnesini dolduran suskun figüranlara çevirip felakete sürükleyen senaryoya karşı çaresiz kalmak! Üstelik kusurları, eksikleri görüp senaryoyu tersyüz etmek akla gelmedikçe bu duyguyu daha çok hissedeceğimiz de kesin.

Ne yazık ki, alnımızda yazılandan çok acı çekmemek için, yönetmenin ve yardımcılarının bu senaryonun kötülüğünü bir an önce görmesini dilemekten başka bir şey gelmiyor elimizden. Gücümüz, ancak güncel olumsuzlukları satır aralarına sıkıştırıp toplumsal sıkıntımızı dile getirmeye ve dizilerin senaryolarını eleştirip kıyaslamaya yetiyor böyle. Ötesi, ‘Güç bende’ diyenlerin inisiyatifine ve insafına kalmış. Neyse, yürek daraltan gündeme dair bu kadar söz yeter. Paranın en büyük güç haline geldiği dünyamızda inisiyatifin ve insafın hangi yönde hareket edeceğinin takdirini size bırakıp, gücümüzün yettiği dizi âleminin Perşembe tablosunu yorumlamaya geçerek en yaratıcı senaryoyu seçelim.

‘KURTLAR VADİSİ PUSU’NUN MALZEMESİ, GÜNDEM

Ekranın Perşembe tablosunu yorumlarken başlangıcımızı, uzun ömürlülüğüne hürmeten ‘Kurtlar Vadisi Pusu’dan yapalım dedik. Kanal D’nin Perşembe akşamını zirvede geçirmesini sağlayan ama ara ara da sürpriz yayın akışı değişiklikleriyle takipçilerine hayal kırıklığı yaşatan ‘Kurtlar Vadisi Pusu’, ekrana çıktığı günden itibaren hem ilgi gördü hem de içeriğindeki sahne hatalarıyla eleştirilere çokça malzeme oldu. Hatta sınır ötelerinde bile öfke yarattı. Ancak diziyle ilgili gerçek şu ki, ister sevilsin ister kızılsın her haliyle zamana kafa tutan bir yapım! Pek çok dizinin sekiz bölümü göremeden noktayı koyduğu ekranda yıllara meydan okumak kolay iş değil. Dizinin bu kadar tutmasında ilk etken, sunduğu karakterlerin izleyicinin içindeki kahramanlık hevesini tatmin edecek türden tasarlanmış olması… Ki burada da Polat Alemdar başı çekiyor. Uluslararası entrikadan mafyaya türlü aksiyonlar sunan bol çatışmalı içeriğin erkeksiliği de dizinin en büyük desteği oldu kuşkusuz. Sonuçta zirvedeki yerini hep korudu.

Peki bu başarının senaryo ayağında ne var? Senaryoya baktığımızda karşımıza çıkan manzara, güncelle paralel gidildiği gerçeği! Yani içte ve yakın coğrafyamızda ne tür çatışmacılık varsa aynıları dizinin bölümlerinde işleniyor. Bu özellik dizinin benimsenmesine katkı sağlıyor ama buradan senaryo gelişimi açısından yaratıcılık yakalamak pek mümkün olamıyor. Çünkü ne kadar güzel işlenirse işlensin, ne denli hoşa giderse gitsin sanki kopyala yapıştır habercilik gibi bir özelliğe sahip oluyor, gündemi yansıtan senaryo. Tabii bu arada diziye enerji katan ‘Gölge’ yeniliğinin de hakkını yememek lazım! Mümkün olduğunca uzun kalmalı dizide.

Sonuçta; Neredeyse ölümsüz hale gelen Polat Alemdar’ı geçmişiyle yüzleştirmeye başlayıp Ali Candan’a çevirerek ona bir oğul çıkartan ‘Kurtlar Vadisi Pusu’, eskisine kıyasla daha yaratıcı ve duygusal olmanın yolunu açsa bile, İsrail-Suriye-Türkmenler-savaş-terör gibi olgulardan türeyen senaryosuyla özgün yaratıcılıktan bir hayli uzak.

‘MUHTEŞEM YÜZYIL-KÖSEM’İN TARİH YORUMU

Star’ın büyük umuttan vasata dönüşen projesi ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’e baktığımızda bizi kucaklayan atmosfer, tarihin teatral yorumu! Şimdi ‘teatral yorum’ dedimse, sakın ola bu saptamama dayanarak dizinin tarihi yozlaştırdığını söyleyenlerle aynı mantıkta olduğum sonucu çıkartılmasın. Kesinlikle ‘Muhteşem Yüzyıl’ın da ‘Kösem’in de tarihe bir zarar verdikleri görüşünde olmadım hiçbir zaman. Aksine bu yapımların ‘tarihi sorgulamak’ ve kitaplarda öğretilenin ötesinde bakış açısı kazanmak adına gerekliliğini savundum.

‘Teatral yorum’ sözümden kastim, dizinin kurgusal mantığına yönelik! Duvarlar arasına sıkışıp kalmış saray senaryosuyla dizi idare edilmeye çalışılmakta. Ayrıca ‘Muhteşem Yüzyıl’dan aşina olduğumuz mekândan yana da yenilik yakalamak imkânsızdı. Tarihte var olanından, kurgusallıkla yaratılanına, karakterlerin canlandırılma sürecinde de özgün bir tarihi yorum göze çarpamadı şimdiye dek. Şayet saray karakterlerinin, günümüz senaryolarının moda diliyle konuşturulmaları yaratıcılık sayılıyorsa o başka.

Kısacası; Padişah’ın iktidarı elde tutma gayretini ve zoraki çatışmacılık örneği sunan kadınların birbirlerinin kuyusunu kazma entrikacılığını kurgusallaştıranlar, böylesine dev bir konuyu o denli cüceleştirdiler ki, diziyi dar alanlı tiyatro sahnesinde sergilenen oyun havasına soktular. Tarihi yaratıcılıkla yorumlama fırsatını da, ‘teatral dizi’ mantığının minimalist bakış açısında yok edip gittiler.

‘ASLA VAZGEÇMEM’ ZORU BAŞARDI AMA…

Yapımların kolayca harcandığı Show TV ekranında yer alıp dikkat çekebilmenin her babayiğidin harcı olmadığı aşikâr… Nitekim ‘Asla Vazgeçmem’ de kalmakla gitmek arasındaki muhabbetlere epeyce konu edilmişti geçtiğimiz dönem. Hatta ‘Beyaz Show’a konuk olduklarında, programa çıkan dizilerin finale gitme rastlantısıyla, espriye dahi malzeme olmuştu. Ama Tolgahan Sayışman’ın çekim gücü sayesinde zoru başardı ve yerini sağlamlaştırmayı bildi. Hatta öyle ki, ‘Kurtlar Vadisi Pusu’nun olmadığı zamanlarda onun koltuğuna bile oturdu.

‘Asla Vazgeçmem’in bu başarısını küçümseyecek değiliz. Ama Perşembe tablosunu yorumlarken kriterimiz, reyting sıralaması değil yaratıcı konu akışı sunma becerisi! Dolayısıyla bu gözle diziyi ele aldığımızdaysa durum daha ne çıkıyor ortaya. İstanbul’a gelen Nur ile hasta karısından kurtulma derdindeki Yiğit arasında gelişen aşkın ve anne motivasyonuyla hareket eden İclal’in kocasını yeniden kazanma gayretlerinin oluşturduğu klişe üçgenine düşüyoruz. İmam nikâhı, düşük, zoraki evlilik, vazgeçiş, elde etmeye uğraşma derken geçmişten gelen baba sürprizi… Bu üçgeni dolduran ve aynı formattaki dizilerin olmazsa olmazına dönüşen senaryo atakları. Kim bunlara bakıp ‘Asla Vazgeçmem’in yaratıcı olduğunu iddia edebilir?

Diyeceğim o ki; ‘Asla Vazgeçmem’, oyuncu desteğiyle Show TV’nin sevilen dizisi olup zoru başardı ama senaryo yaratıcılığı adına ilgi çekebilecek farklılıklar sunmaktan çok uzak kaldı.

‘KÖRDÜĞÜM’ÜN YARATICILIĞININ KÖKÜ NE?

Bu sezon, dizilerinden ziyade Fatih Portakal’ın sunumundaki Ana Haberler sayesinde reytinglerde başa güreşen FOX’un yeni dizi idareciliği malum. Eldekileri heba etmeden yenileri devreye sokmak da kötü bir şey değil üstelik. Yenilerden istenen performansın sağlanıp sağlanmadığıysa ayrı konu. Bunu bir yana bırakıp ‘İnadına Aşk’ı yerinden ederek onun sonunu hazırlayıp Perşembe gecesinde varlık gösteren ‘Kördüğüm’e geldiğimizde…

Doğruya doğru… Gerek dizi gerekse film alanında müthiş bir atak başlatan Endemol Shine Türkiye imzalı ‘Kördüğüm’, oyunculuk ve yapım olarak başarılı bir iş. Senaryo da gayet iyi ilerlemekte. Yani şok edici bir intihar sahnesiyle başlayıp yaratıcılık sunan ‘Kördüğüm’ü Perşembe tablosunda ayrı bir yere koyabiliriz. Tabii ufak tefek aksaklıklar yok değil ama hangi dizi dört dörtlük ki! Dolayısıyla yerli otomobil yapma sevdasına kapılan, karısını saçma bir biçimde aldatıp arayı bozan Umut’la, geçmişteki düşük acısının travmasından kurtulamayıp bunu evliliğine yansıtan Naz’ı boşanma aşamasına getiren… Ali Nejat’la, gittikçe karakterin özelliklerini daha fazla sergilemeye başlayan Rojda Demirer’in canlandırdığı Neslihan’ın birlikte görünmesinden aşk çatışmasını tetikleyip Umut’un hayallerini suya düşüren ‘Kördüğüm’ün senaryosu izleyicisine rutinin ötesinde farklılıklar sunmaya müsait diyebiliriz.

Ancak dizinin senaryosuna övgü dizerken, ‘Kördüğüm’ün yaratıcılığının kökündeki gerçeği de es geçemeyiz. Bu gerçek Kaan’ın ta kendisi! Şayet Aybars Kartal Özson’un mükemmel performansı olmasaydı ve Kaan karakteri bu sayede böylesine çekici hale gelmeseydi

‘Kördüğüm’ün yaratıcılığı ne derece etkili olabilirdi izleyici üstünde? Anlayacağınız ‘Kördüğüm’ü var eden de, ona başarıyı getiren de harika çocuk Aybars Kartal Özson’un sevimliliği ilk etapta. Yaratıcılığı da, bu detayı senaryoda alabildiğine kullanma akılcılığı!

‘YETER’İN FARKI, KOMPLE YARATICILIĞI…

Perşembe gecelerinin diziler arası maraton yaratmaya sebep olan yoğunluğunda her dizi kendince özelliklere sahip kuşkusuz. Hepsinin de izleyici kitlesi varlıklarını sürdürmelerine yetecek derecede. Ancak aralarından senaryo yaratıcılığıyla öne çıkan hangisi diye sorgulayınca, vardığımız nokta kesinlikle ‘Yeter’ olmakta.

Şöyle ki; Yurdaer Okur’un her tür ruh halini yansıtmayı başaran oyunculuk performansı çerçevesinde gücüne güç katan ‘Yeter’de, Vilmer Özçınar ve Nalan Merter Savaş imzalı senaryo yapılanması sürpriz gelişime açık nitelikte. Sahnelerin devamı zaman zaman kolay tahmin edilebilir olsa dahi öyküsü alıştığımız klişelerin dışında bir yaratıcılığa sahip. Uzun bakışmalarla, iç bayan ağır tempolu konuşmalarla süre doldurma kolaycılığına kaçmayan ‘Yeter’de kişilik bozukluğundan tıbbi entrikacılığa, ezik kadın çaresizliğinden güçlü erkek gölgesine sığınmayı tercih eden kadın gerçeğine pek çok detay mevcut. Hani diziyi izlerken hem tutkulu aşkın ve ‘ben’ egosunun hastalıklı ısrarcılığa dönüşümünü hissediyorsunuz… Hem de masum-ezik duruşlu kadınların aslında en tehlikelisi olduğunu, çevrelerindeki insanları kullandıkları ve hayatlarını alt üst ettikleri gerçeğini sorguluyorsunuz. Ayrıca tüm bu süreçte erkek-kadın ilişkilerindeki dengeyi tartıp kimin haklı olduğunun muhasebesini yapabilmenin dışında, polisiye yapımları aratmayan ‘suç-gizem-çözüm’ denkleminden de tatmin yakalamanız mümkün.

Sonuçta; Ekranın Perşembe tablosunda, istihbaratçı mafyatik aksiyondan Osmanlı tarihinin kanlı Harem çekişmelerine… Yerli araba imalatını alt metinden veren modern aile-aşk öyküsünden, iki kadının çekişmesine odaklı klasik aşk üçgenine her zevke hitap eden dizi mevcut. Lakin bu çeşnide parlayan tek bir yıldız var… O da, yabancı yapımları aratmayan komple yaratıcılığı ve intikam öyküsünde taşları adım adım yerine oturtan başarılı kurgusuyla ‘Yeter’! Umarız, senaryonun yaratıcılığı ve mantığı bozulmadan bölümler boyu sürer.

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal