Osman Pazarlama mizaha hakaret gibi...

Gözümüz aydın olsun demek isterdim ama sergilenen tablo öylesine hakaret ki aklımıza… Dilim varmıyor övgüler dizmeye ‘Osman Pazarlama’ya!

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Osman, artık bu klişeleri pazarlamasan…

İnsanoğlunun iş bitirici özelliği toplumsal zaaflarla birleşince türlü cingözlükler ortaya çıkıyor her daim. Özellikle de tabanda saflık varsa, kanmaya-kandırılmaya müsaitlik daha bir artıyor. Nitekim yakın geçmişte bunun örneği, ünlü dolandırıcı Sülün Osman’la yaşanmış. 1950’li yıllardan itibaren İstanbul’un taşını toprağını altın sanıp şehre hücum eden saf vatandaşları dolandırma icraatlarına hız kazandıran Sülün Osman, bu ününü öyle basit dolandırıcılıklarla da kazanmamış üstelik. Kendisi İstanbul’un demirbaşlarını vatandaşa satmaya-kiralamaya soyunmuş. Tramvaydan şehir hatları vapurlarına, Galata Kulesi’nden Galata Köprüsü’ne ve dahi meydan saatlerine İstanbul’u pazarlamayı iş edinmiş. Sülün Osman’ın yaptıkları o dönemlerde dolandırıcılık sayılmış ya, pek çoklarına ilham kaynaklığı ettiği de kesin. Üstelik bu yoldan gidenlerin işi kılıfına uydurarak İstanbul’un taşını toprağını talana girişerek, Boğaz’dan ormanlara cümle değerli yeri sermayeye pazarlayışlarını hep birlikte izlemekteyiz.

Nitekim futbol takımından, tarihi dizilere… Kullanılan üsluptan, yaşamsal söylemlere Osmanlı havası Sülün Osman misali ortalıkta kol gezerken nur topu gibi bir Osman daha çıktı piyasaya. Hem de olaya sinema sanatını da dâhil edip, günümüzün nimetlerinden beslenerek komedi yaratma uyanıklığının pazarlamasıyla. Gözümüz aydın olsun demek isterdim ama sergilenen tablo öylesine hakaret ki aklımıza… Dilim varmıyor övgüler dizmeye ‘Osman Pazarlama’ya!

‘OSMAN PAZARLAMA’ MİZAH SANATINA HAKARET GİBİ!

Üniversite sıralarındayken bize pazarlamanın taktiklerini maddeler halinde öğretmişlerdi lakin içlerinde asla alıcının zekâsını küçümseme olayı yoktu. Ancak, Zihni Sinir’i kıskandıracak tarzda 15 farklı icat yapıldığı şeklindeki tanıtımlarla reklam edilen ‘Osman Pazarlama’nın komedi pazarlamacılığı, tam anlamıyla insan zekâsına ve gerçek mizah sanatına hakaret gibi. En acı olanı da, gün geçtikçe daha benimsenen bu skeç komedi kabalıklarının, saf vatandaşın köprüyü satın almasına benzer bir kabullenilmişlikle izlenmesi. Bu meyanda terbiye sınırlarını aşan kabalığın, cinsel ağırlıklı argonun yükselen değere dönüştürülmesi de cabası…

Şimdi Şahan Gökbakar’ın komedi yeteneğini uzun uzadıya irdelemeye girmeyeceğim. Evet, kabul. Şahan Gökbakar tüm sempatikliğini kullanıp sergilediği kabalığı akılcı taktiklerle pazarlamayı iyi biliyor… Ki bu da başlı başına bir yetenek. Gerçi koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derlermiş… Hani ciddi bir rakip ortaya çıktı da, bu rekabette yetenekler sınandı mı? O da ayrı. Bu yoklukta nimet kabul edilme durumu bir yana… İnsanların argoya, bel altı esprilere ve kabalığa olan ilgisi de malum. Bu sayede gişe rekorları kırılıyor zaten. Ne var ki, bunların birleşiminden zekâya ve mizaha saygılı ‘komedi’ çıkmadığını da görmek lazım. Zira uyanıklık öyle yerleşti ki eli yüzü düzgün komedinin tadı unutulur oldu.

Şahsen komedi niyetine yere göğe sığdırılamayan Recep İvedik’in hiçbir bölümüne gülemedim. Hatta gerildim. Entel dantelliğimden değil… Gerek tip olarak gerekse hareket ve konuşmalarıyla komple itici geldi bana da ondan. Öte yandan ‘Ceren ile Celal’i sevmiştim, gülmüştüm de. Zira oradaki zoraki yaratılmış bir tipleme değil, normal bir karakterdi. Yani izleyiciye güncelin içinde mevcut olumsuzlukları skeçleştirip komedi diye kakalamaya çalışılan bir durum yoktu. Ancak Şahan’ı Recep İvedik olarak benimseyen izleyici Celal’i pek tutmadı. Hal böyle olunca da ‘yeni bir tip’ olarak pazarlanan Osman Şaşmaz çıkıverdi ortaya. Tıpkı pazarlanan komedi tarzı gibi alabildiğine uyanıklıkla!

PAZARLAMANIN TARZI UYANIKLIK

Dizilerin karakter yaratma, konu geliştirme açısından birbirini taklit etme modası sinemamızda da görülmekte. Cem Yılmaz’ın pazarlamacı komedisinin ardından bir pazarlamacılık da Şahan Gökbakar’dan geldi. Tabii tamamen kendine has tarzda bir uyanıklıkla! Kendi kendisiyle yarışa girişen Şahan Gökbakar’ın yeni icadı ‘Osman Pazarlama’nın teloevizyona da taş atan içeriğinin ne olduğuna baktığımızda…

Öykünün temelinde, sevdiği kızı almak isteyen gencin kısa yoldan zengin olmaya çalışma macerası yatmakta. Bu zaten yerli sinemamızın Yeşilçam’dan kalma klişesi olarak, filmin ilk handikabı. Olaya biraz renk katacak yön, kızı almaya yarayacak zenginliğe nasıl ulaşılacağı diye düşünüp gelişimi merak ediyorsunuz. Ama buradaki süreç de tam bir hayal kırıklığı. Çünkü günlük yaşamda herkesin diline dolanan konuşmaları, suyu çıkmış esprileri alıp kullanan yapımda yenilik sıfır. Repliklerin ötesindeki icraata gelince… Para kazanmanın formülü, tuhaf icatlar yaratıp akla gelmedik yollarla bunları pazarlayıp satmakta bulunmuş. Tabii işe yaramaz icatların hepsi de sözde komedinin bir parçası olmuş. Güldürmeyen sahnelerin abuk sabuk konuşma biçimiyle ve yan karakterlerle takviye edilerek sunulması ise yaratılan ucuz klişelerin komedi niyetine yedirilmeye çalışılmasındaki espritik sos. Filmin ne komedisinde, ne de oyunculuğunda hoşluk hissettirecek hiçbir şey yok kısacası.

Ancak tüm bu süreçte asıl rahatsızlık veren zekâya hakaret olarak gördüğüm ayrıntı, yine ve yeniden cinselliğin mizaha malzeme yapılması… Kadınların ve eşcinsel saptamaların üstünden komedi türetilmeye çalışılması… Hem de en kaba biçiminde! Laf kalabalığında yuvarlanıp giden içerikte ilaveten ırkçı ve ayrımcı söylemler, kürk karşıtlığını eleştiren mahiyette göndermeler, trafo-biber gazı gibi toplumu renciden eden olayların objeleriyle yaratılan esprilerin düşündürdükleri de hayli itici. Topyekûn ‘Osman Pazarlama’yı iflas ettiren detaylar.

İşte bu noktada komedi pazarlamanın tarzının uyanıklık olduğu gerçeği yağ gibi çıkıyor üste. Yanı sıra TV 8 ve ATV’de yayınlanan ‘Dikkat Şahan Çıkabilir’ programındaki skeçleriyle televizyonda göründüğü tarihten itibaren aynı tiplerin çevresinde dönüp duran(Ki, Recep İvedik de zaten o programdan doğmuştur) Şahan Gökbakar’ın oyunculuğunda da farklılık görmek imkânsız. Hal böyleyken Osman karakterinin komedi adına bize iyi bir şeyler vermediği hakikati de kendini daha net hissettiriyor.

Sonuçta; Dört bölümlük ‘Recep İvedik’ serisinin, dön baba dönelim misali sürekli ekrana taşıyan kanallarımız sayesinde, magandalık kültürünü ‘kaba ama iyi kalpli adam’ sıfatı üstünden toplum genelinde beyinlere işlediği gerçeğinde… Onun, üslubu aynı ama tarzı farklı, versiyonu olarak beyazperdeye sürülen ‘Osman Pazarlama’dan da yozlaşmanın dışında algılanabilecek bir tat bulmak ne mümkün! Yapılan Avrupa Birliği, Muhteşem Yüzyıl gibi konulardaki zorlama esprilere değil gülümsemek bön bön bakıyorsunuz hepsi o kadar. Tabii zekâyı sıfırlayıp bacak arasından türetilen lakırdılara gülmeyi alışkanlık edinmişseniz o başka. Mesele yok o zaman. Gaz kokusunu filtre eden dona da gülersiniz, ‘top’ sözüne de kahkahayı basarsınız. Beyin denilen organ tortop olmuş nasılsa!

Demet Akalın takviyeli filme ‘Osman artık bu klişeleri pazarlamasan’ vurgusuyla yorumumu noktalarken, ‘Allah aşkına adam gibi bir komedi filmi yaratmak bu kadar zor mu’ diye sormak geliyor içimden… Bizlere komedi niyetine aklı şeyinde olan cümleleri alabildiğince kullanan abartılı tiplerin yaptığı gariplikleri sunanlara. Lakin aynı tarz saçmalıklarla ve klişe oyunculuklarla sergilenen skeçlerin komedi niyetine itibar görüp ‘Güldür Güldür’ doldurulduğu ekranlarda da mizahın yerle bir edildiğine bakınca… Tüm bunların yeteneksizlikten kaynaklanmadığı; kısa yoldan köşe dönücü pazarlama uyanıklığının ve beyinleri afyonlamaya yönelik toplum mimarlığının bir sonucu olduğu gerçeği kafama iyice dank ettiğinden sormaya gerek duymuyorum. Toplumsal rehavette iyi seyirler…

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal