Kiralık Aşk'ın en büyük kozu ne?

Doğruyu söylemek gerekirse, öykü açısından son dönem romantik komedilerine fark atacak ekstra bir özelliği yok. Tema, yine olabildiğince sıradan… Karakter klişeleri aynen mevcut. Konu çıkışının dayanağı derseniz, son dönemin modası olan tesadüflerin tetiklediği ‘mucize’ olayı! 

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Değişmeyen tek şey değişimin kendisiymiş ya… Bu sözün gerçekliğini hızlanan yaşam düzenleri değiştikçe, gelişen teknolojinin yarattığı sınırsızlık insanların duygularını körelttikçe çok iyi anlar olduk.

Mesajlaşmanın kestirmeciliğinde minimuma inen konuşmalar daha bir samimiyetsizleşti… Yardım etmek yerine kaldırıma bırakıp ölüme terk etme noktasına gelen vicdanlar iyice köreldi… İlişkilerin temeli, dostluktan ziyade ‘Bana ne verebilir’ menfaatçiliğine dayanır oldu… Hatta ülkeleri yönetenler dahi, sırf koltuk uğruna, silah kartellerinin piyonuna dönüşüp vatandaşlarının başına ‘savaş’ belasını sarma planları yapabilecek derecede yozlaştı.

Kuşkusuz bunlar insanlığın her evresinde var olan şeyler. Ancak maneviyatın eskiye kıyasla daha çok sömürülmeye başlandığı… Ekonomik dengesizliklerden doğan sıkıntıların, tüketimi fazlalaşan insanlığı yoldan saptırdığı çağımızda, tüm tabuları yıkacak dereceye ulaşmış durumdalar. Gerçeğinden kurgusuna, insan yaşamının vazgeçilmezlerinden olan ‘aşk’ da değişim alaborasından darbe yiyenlerden… Reklam dışında bir anlam taşımayan dizi aşkları… Birbirlerinin eskileriyle yaşanan değiş-tokuş aşklar… Bir iki ayda biten büyük(!) aşklar…

Kısacası bozdur bozdur harca türünden ilişkilerin özünü yitirmiş ‘aşk’ masalı. Gerçekte durum böyle de dizilerde farklı mı? Derinlemesine düşünmeden fast food kıvamında hazırlanır hale gelen senaryolar, her şekilde toplumumuzun aynası olduğuna göre, onların aşkları da tabii ki gerçeklerden farklı değil. Öyleyse başlasın ‘Kiralık Aşk’ devri seyri.

KİRALIK AŞK’I MAKBUL KILAN UNSURLAR

‘Gerçek aşk, daima kişisel yarar duygusundan vazgeçme temeli üzerinde yükselir’ demiş Tolstoy… Eee… Birbirinden değerli işlere imza atan, varını yoğunu köylülere dağıtıp onlar gibi yaşamayı tercih eden reformist felsefeci yazardan da aşka dair başka bir mantık beklenmezdi tabii. O günlerden bugünlere köprülerin altından çok sular geçti. Dolayısıyla, ‘Kendim için bir şey istiyorsam namerdim’ diyerek yaşanan aşklar değil, maddi kazanımlar karşılığı ‘Ruhumu da aşkımı da kiralarım’ çıkarcılığıyla yaşananlar en makbulü şimdi. Bunun ekrandaki ispatı da, ‘Survivor All Star’ı tahtından edecek derecede ilgi gören ‘Kiralık Aşk’!

Metin Balekoğlu’nun yönetmen koltuğunda oturduğu, senaryosu Meriç Acemi imzasını taşıyan ve ilk bölümün hayal kırıklığına karşın devamında başarılı bir yükseliş gerçekleştiren ‘Sen Benimsin’e rakip olan ‘Kiralık Aşk’ı zirveye taşıyan nedir diye baktığımızda…

Doğruyu söylemek gerekirse, öykü açısından son dönem romantik komedilerine fark atacak ekstra bir özelliği yok. Tema, yine olabildiğince sıradan… Karakter klişeleri aynen mevcut. Konu çıkışının dayanağı derseniz, son dönemin modası olan tesadüflerin tetiklediği ‘mucize’ olayı! Yine de tüm bu rutin tabloya karşın ‘Kiralık Aşk’ın ayrı bir tadı olduğu kesin.

‘En kötü günde bile bir mucize yaşanabilir’ diyerek romantik komedilerin rastlantısal gelişimciliğini iyiden iyiye olağanüstü tesadüflere bağlayan dizi, ‘Hayat, siz plan yaparken başınızdan geçenlerdir’ felsefesini içeriğine rehber yapmış. Yani bize mucizelere inanmamızı öğütleyerek hikâyesini başlatan Defne kızımızın macerası, aşkta da işte de olayları koyuver gitsin demekte… Ki bu tarz, tam da günümüz gençliğinin mantığıyla örtüşüyor. Anlayacağınız, ‘Kiralık Aşk’ın çekiciliğindeki ilk unsur, gençlerin algısına uygunluk.

Öte yandan huysuzluğunu torununu evlendirme tutkusuyla birleştiren Hulusi Dede, gebeş gibi oturmalarını sağlayan mirası kaçırmak istemeyen Necmi ile Neriman ve borcu bir anda 200 bine katlayan tefeci mağduriyetindeki Serdar karakterleriyle yaratılan Yeşilçam esintisi de mevcut ‘Kiralık Aşk’ın konu gidişatında… Ki, nostaljik bir tat veren bu detay, dizinin genele yayılmasında etken.

Beğeni kazandıran üçüncü unsur, karakterlerin benimsenmeye uygun oluşu… Dede parasıyla değil kendi çabasıyla iş hayatında ilerleyen, Türkiye’nin en karizmatik ayakkabı tasarımcısı öksüz-yetim ve dahi mazbut işkolik Ömer’in dövmeli bedeniyle yarattığı görsel çekicilik dizinin avantajlarından. Bu noktada Barış Arduç’un canlandırdığı Ömer, son zamanlarda hızla artan belden yukarısı çıplak erkek yansıması olarak gayet başarılı bir tablo çizmekte. Olaya ‘çapkın ortak’ kontenjanından dâhil olup basket maçındaki pasifliğiyle Ömer’in şovuna koltuk çıkan Sinan da ‘Kiralık Aşk’ın elini güçlendirenlerden. ‘Ulan İstanbul’un ardından Salih Bademci’yi yine ekranda görmek güzel. Zira rollerini inanarak oynayan başarılı bir oyuncu.

Oyunculuğu, operaya tercih ederek yolunu çizen ve en son ‘Sevdam Alabora’da karşımıza çıkan Elçin Sangu’nun Defne karakteri ise ‘Kiralık Aşk’ın en büyük kozu! Çünkü en başta Elçin Sangu’nun hayran kitlesi oldukça fazla ve sosyal medya desteği büyük. Artı, oyunculuk performansı ‘Saf ama çok şükür ki aptal değil’ dedirten Defne karakteriyle bütünleşmiş gibi. Sevimli, sempatik, sıcak ve kesinlikle yapmacık değil. Doğal kızıl saçları ve gerçek bakan gözleriyle izleyiciyi karaktere bağlayıveriyor. Hani Ömer’in ayakkabı çekimlerindeki modelde bulamadığı bakışlar var ya… İşte onlar Elçin Sungu’da tastamam.

Gelelim ‘Kiralık Aşk’ın komedi yönünü takviye eden deneyimli isimlere… Nergis Kumbasar ile Levent Ülgen harika bir ikili olmuş. Karakter çizimleri de gayet başarılı. Konuya yön veren bu ikilini yarattığı motivasyon, ‘Kiralık Aşk’ı şapşik romantik komedilerden ayırmakta. ‘Karadayı’nın kötü savcısından mahallemizin delikanlısı İso yani İsmailliğe dönüşen Kerem Fırtına… Melisa Giz Cengiz’in şirinleştirdiği Küçük Esra’nın bilmişliği… Derken, tiyatro kökenli olgun oyuncuların katkısı da ‘Kiralık Aşk’ın performans harmanını başarıyla tamamlamakta. Bunca olumlu unsuru sayıp da takıldığımız noktaları sıralamazsak olur mu? Olmaz.

ROMANTİK KOMEDİ, MANTIĞI SIFIRLAMAK MI?

‘Erkek dediğin teknik taktiktir’ vecizesiyle, Neriman tarafından yeniden yaratılmaya çalışılan Defne’nin ‘Kiralık Aşk’ macerasında sevimlilik ne kadar ön planda olsa bile, konu akışında mantıkla hiç bağdaşmayan itici detaylar da sıkça karşımıza çıkmakta.

Öncelikle Defne’yi aşkını kiralatmaya mecbur kılıp Ömer’i kafesleme sürecine sokan para ihtiyacını doğuran etap kesinlikle çok çocukça işlenmiş. Serdar’ın parayı kaptırması ve tefecilerin tahsilâta gelişine kadar mantıklı olan gelişim, Defne’nin devreye girme anında kırılma yaşayarak komediye dönüştü. Mafyatikler, Defne’den 200 bin istiyor. İşyeriyle papaz olup kapının önüne konan Defne’cik de daha ev kirasını ödeyemezken tehditkâr talebe karşı sanki dünyanın en basit işiymişçesine rahat duruyor. Kefen parası, kumbara muhabbeti derken aile boyu sarpa saran anormal rahatlık arasında ne büyükanne ne de Defne akıl etmiyor durumu polise bildirmeye. Arabasını satmaya kalkan İsmail de memlekette polis teşkilatı olduğunu hatırlayamayınca geriye bir tek çare kalıyor… O da mucize beklemek!

Neyse ki mucize yaratmakta ustalaşan dizicilerimiz sayesinde, anında geliveriyor Defne’nin ayağına, eve servis mucize. Köşkün satışını engellemek için Ömer’i evlendirme görevini üstlenen Neriman, değirmenin suyu nereden geliyor diye sorgulatarak, 400 bini gözden çıkartabiliyor. Bu mantık çelişkisini atlayan senaryo, ‘Aşkımı kiralarım ama bedenimi asla’ diyerek ‘Binbir Gece Masalı’ misali gelişen ahlaksız teklifi kabul eden Defne’ye fiyatta indirim yaptırmayı ihmal etmiyor. Sonrası saçmalıkla gelişen mucizenin saçmalayarak sürmesi… Şıp diye ödenen 200 binin kaynağını sorgulamak yerine, pişkin pişkin ‘Acıktım’ diyen abi ve bu denli büyük paranın avans olarak alındığı masalının yutulması… Diyeceğim o ki, romantik komediler mucizeyle saçma sapan masalcılığı karıştırıyor. Hani fantastik bir mucize olsa…

‘Evlenene kadar gülümse. Topuklu giy’ gibi taktiklerle erkek elde etme formülü öğretiyor görünüp, alttan alta kadınları ‘yalancı, avcı’ durumuna düşürerek bir bakıma aşağılayan… Telefonu yokmuş gibi Defne’yi ‘Beni işe götür’ dedirtmek için gecelikle sokaklara döküp İsmail’in kapısına koşturan dizide durup durup cıbıllaşan Ömer’ın tavırları da eksilerle dolu. Hangi erkek sırf istemediği bir kadından kurtulmak için kalkıp garson kızı öper? Hadi bu öpüş, mucize masalının başlangıcı için gerekliydi diyelim ya diğer tavırları? Bileğini burkan Defne’ye ayağa kalkmamasını tavsiye ediyor ama sonra koskoca ayakkabı şirketinde bir babet bulup vermek ya da evine bıraktırmak yerine, gökdelen kılıklı topuklarla otobüse yolluyor. Ne perhiz ne turşu dedirten böylesi boşluklar ne yazık ki ‘Kiralık Aşk’ta bolca.

Son tahlilde; Şamata abartısı olmayan, sakarlıkların dozunu kaçırmayan ve karakterlerini abuk sabuk cıvıklaştırmayan ‘Kiralık Aşk’, bundan sonraki süreçte biraz daha akılcı gelişimle yol alırsa dizinin kalitesi yükselir. Hem de romantik komedilerin mantığı sıfırlamaktan ibaret olmadığını gösteren bir iş çıkar karşımıza. Umut etmek bile güzel.

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal