Kaçma Birader kaçmaz

Ayhan Sicimoğlu, Ali İhsan Varol, Sadi Celil Cengiz gibi isimlerin de konuk oyuncu olarak yer aldığı ‘Kaçma Birader’, cıvıl cıvıl olduğu kadar hafif yollu taşlamalarla dolu bir yapım.

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

‘Kaçma Birader’ kaçmaz!

‘Mizahsız bir ülkede yaşanmaz. Ama sürekli mizaha ihtiyaç duyan bir toplumda hiç yaşanmaz’ demiş Brecht… Şükür, mizahı seven ve komedi üreteni bol bir toplumuz. Pek çok ünlü isim çıkmış içimizden. Öte yandan yaşamakta olduğumuz çalkantıların iç karartıcı tablosunun mizaha ve gülmeye olan ihtiyacı sürekli hale getirmesi de, üstünde düşünülmesi gereken bir problem. Bu garip ikilemde, mizah ve komedi her daim başımızın tacı. Gerçi son zamanlarda küfür ve saçma karakterler mizahla bağdaştırılmaya başlandığından komedinin tadı epeyce kaçtı. Ama arada sırada insanı saçmalamadan güldürmeyi beceren işler de çıkıyor karşımıza.

Böylesi yapımlarla karşılaşınca da, yıllardır çevirdiği başarılı filmlerle aday olup elinden kaçırdığı Oscar ödülüne ‘Diriliş’le nihayet kavuşan Leonardo Di Caprio misali seviniyoruz. Siyahî aday yönüyle protestolara maruz kalan Akademi Ödülleri’ne ülkemizden bir film gönderememenin acı gerçeği ve ‘Diriliş’in görsel efektlerindeki Türk imzası övgüsüyle avunma kalenderliği orta yerde dururken izlediğimiz ‘Kaçma Birader’de olduğu gibi!

GERÇEK AİLE KOMEDİSİNİN TADI…

Birileri sürekli ekranlara laf edip dizilerin, aile yapısına zararlarını diline doluyor ya… Komedi niyetine baştan aşağıya küfürle donatılmış sinema filmlerinin yozlaştırma özelliğine değinen yok. Aslına bakarsanız ailecek izlenmeye gidilen bu tarz ucuzluklar, küfrü ve argoyu komediyle akıllara kolayca işlediklerinden yetişme çağındakilerin terbiyesini ve erkeğin kadına bakışını daha kolay etkileme özelliğine sahipler. Dolayısıyla dizilere kıyasla, sadece sinema salonlarında kalmayıp tekrar tekrar ekranlarda da boy gösteren bu işler daha sakıncalı. Yanı sıra bunların mizaha hakaret olma vasfını da defalarca yazdık.

Ancak komedi cephemizde hal böyleyken, özel gösterimiyle kendini belli edip farklı olacağının sinyallerini veren ‘Kaçma Birader’deki tablo farklı. Onu ayrı kefeye koymak lazım. Zira basın gösteriminde izlediğim film, komedi pazarlamacılığına soyunma furyasında ilaç gibi geldi bana. Ne kadar da ihtiyaç varmış meğer kaliteli gülmeceye. Bunu, kahkaha attırmayı başaran ‘Kaçma Birader’in her sahnesinde hissettim. Neyse… Lafı uzatmadan geçelim filme.

Bir yandan dizileriyle ekran çıkartması yapan, diğer taraftan sinemaya bolca katkıda bulunmayı hedefleyen Endemol Shine Türkiye ile Böcek Film ortaklığının ilk ürünü, ‘Dünyanın En Güzel Kokusu’ydu… Bize modern aşkların farklı yüzünü ve romantizmin karmaşık yorumunu göstermişti. Bu ortaklıktan doğan ikinci yapım olan ‘Kaçma Birader’ ise gerçek bir aile komedisi. Üstelik çok güzel ve gerçekçi tasvirlerle aktarılmış bir Taksim hikâyesi!

Diyeceksiniz ki, hem ekranda hem de sinemada ailelerle sergilenen bir dolu komedi var. Köyden indim şehre şaşkınlığı da Yeşilçam’dan bu yana ana malzeme. Taksim deseniz, sürüsüne bereket yapıma meze. Peki, öyleyse Yozgat’tan Taksim’in göbeğine düşen ailenin komedi özelliği nereden geliyor? Hemen söyleyelim… Senaryosu, ‘Kardeş Payı’ndan tanıdığımız Emrah Kaman ile Murat Kaman’a ait olan filmin farkı, komediye bakış açısında ve tadında! Gelelim bu tattan seyirciye yansıyanlara…

YOZGAT KOMEDİSİNDEN BERLİN’E YOL OLUR

Bir komedi filminde ilk dikkat edilecek yön nedir? Elbette ki mizahı, öykünün bütününe yedirip tempodan ödün vermeden genele yayabilmek. Bunu başarmak da öyle kolay iş değil. Bu nedenledir ki, küfürlerin güldürme aracı olarak kullanılması alabildiğine yaygınlaştı. Öte yandan kelime oyunlarıyla insanları güldürmeye çalışmak ve absürt komediler yaratmak da son yılların modası. Zekâ ve doz dengesini iyi kurduğu takdirde tadına doyulmayacak bir seyirlik olabilen absürt komedi başımızın tacı. Bu tür, anlamsız olaylar üstünden komedi yaratma gibi algılanıyor. Ancak uygulamadaki özü, hicivler türetip yaşamı ve sistemi iğnelemek şeklinde olduğundan düşündürerek güldürmekte seyircisini. Buna karşılık aklı da devreye sokan bu komedi türünün, klişelik ve herkesin beğenisine hitap edememe gibi bir tehlikesi de mevcut. Neyse ki, Kaman kardeşlerin kaleminden dökülen absürt mizahla ve makul ölçüdeki argosuyla seyircisine ‘Yozgat komedisine hoş geldiniz’ diyerek eğlenceli dakikalar yaşatıp devamına da kapı açan ‘Kaçma Birader’in böylesi sorunları yok.

‘Kaçma Birader’ için öncelikli yorumum ‘Su gibi akan’ bir iş olduğu! Sağlık-yaşam türü haberlerin resimlerinde Türk ailesi yerine yabancılardan bir tablo kullanma alışkanlığını hicvedercesine kıyaslama yapıp ‘Önemli olan bu aileyi sevebilmek’ saptamasıyla açılan film, aile bireylerini tanıtan Yozgat Belediyesi otobüs şoförü Muammer’in mangal başı anlatımıyla seyircisini her biri diğerinden ayrı telden çalan aile ortamına daldırmakta… Ki, orada bütün yüzleriyle yaşamın ta kendisi saklı aslında! Öyküsünün öyle olağanüstü bir yanı yok. İnternetten tanıştığı kızın peşine takılıp İstanbul’a kaçan evin küçük oğlunu bulmak için yollara düşen aileyi anlatmaya odaklı bir sadelikte. Lakin bu sadelik cümle absürtlüğü barındırıyor ve hiç yadırgamadan benimseyebileceğiniz sahnelerde öylesine doğal bir akışla işliyor ki, apar topar çıkılan yolculukta kurgudan gerçeklere uzanırken, Kolçak Ailesi’yle sürüklenip gidiyorsunuz Yozgat’tan Taksim’e… Burada oyuncuların yeteneğinin ve karakterlerin ustaca yaratılmış olmasının payı büyük.

Karakterler ne anlatıyor bize? Melek Baykal’ın saflık, sertlik ve korumacılık karışımı klasik anne figürünü başarıyla karikatürleştirerek yer aldığı film yolculuğunda, Ramazan nam-ı diğer Rambo oluş öyküsünü dinlerken Anadolu insanının nüfus kaydını önemsememe mantığını bir kez daha hatırlayıveriyorsunuz misal… Zafer Algöz’ün, sıradan otobüs şoförlüğünden alıp devleştirdiği Muammer’de, hayat şartlarıyla umutlar arasında denge kurmaya çabalayıp eldekiyle yetinen aile babalarının gerçeği komediyle alabildiğine gösteriyor kendini. Diğer yandan büyük hayalleri, küçük detaylarla yıkılıp bir türlü kendine ispat fırsatı sunulmayan şoför olma heveslisi Erdinç’i canlandıran Emrah Kaman harikalar yaratıyor. Onu izlerken erkek bedeninde hapsolmuş Erdinç gibi baba baskısı altında varlık göstermeye çalışıp haksız yere aşağılanmış gençlerin duyguları bir bir dile geliyor sanki.

Bu karakter çeşnisinde ayrıca iç güveysi damat Halil(Cihan Ercan) ile partneri Esma’nın(Algı Eke) uluorta övündükleri çocuk yapma çalışmalarıyla ‘Geniş Aile’ havasını solurken, bu ikiliyle Taksim’de ünlü avına çıkan magazincilerin dünyasına dalıp Teoman ve Funda Arar’ın konuk oyunculuğunu izliyorsunuz. ‘Paramparça’nın haşarı kızı Alina Boz’un ve Kolçak Ailesi’ni yollara döken telefon-internet bağımlısı Eren’i canlandıran Nejat Uygur’un kısa rollerle dâhil olduğu öyküde, Taksim’in gündüz ayrı gece ayrı imaj çizen tiplerini yansıtmak da Necep Memili ve yine ‘Paramparça’nın renkli yüzlerinden Nursel Köse’ye düşmüş. Şişe Kadir ve Muammer sevdalısı Züleyha olarak harika bir performans sunuyorlar.

Sonuçta; Ayhan Sicimoğlu, Ali İhsan Varol, Sadi Celil Cengiz gibi isimlerin de konuk oyuncu olarak yer aldığı ‘Kaçma Birader’, cıvıl cıvıl olduğu kadar hafif yollu taşlamalarla dolu bir yapım. Yozgat’tan İstanbul’a belediye otobüsüyle gelen Kolçak Ailesi sayesinde insanların boş beleş kişilere fal baktırma zaafından, eğlence mekânlarındaki kazıkçı hesaplara… ‘Atatürk ölmedi kalbimizde yaşıyor’ göndermesinden, ‘Cami çok da cemaat yok’ diyen imamına… Bir slogan duyunca peşine takılıp giden gençlerinden… Narkotikçi Bobby’ye… Her tarakta bezi olan bir güzelleme adeta! Dolayısıyla Yozgat’ın havasını natürel absürtlükle estirip ‘Küçük insanlar isimlerle, büyük insanlar olaylarla ilgilenir’ diyerek macerasını yaşatmanın ardından Berlin’e doğru yola koyulan ‘Kaçma Birader’ kaçmaz. Bizden söylemesi.

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal