İçimdeki ego canavarını durduramadım

Sanırsın Nobel aldım. Ya da prensesim de kraliçe oluyorum taç giyme törenim düzenlenecek. İçimdeki değersizlik hissi, onaylanma ihtiyacı, önemli ve başarılı insanlara konuşma yapacak olmamdan kaynaklanan ego patlamam hepsi birden hortladı.

Sezin Sivri Sezin Sivri

Bazen çenemi tutamıyorum. Sanki içimde bir kapı açılıyor ve oradan dışarı, benimde ara sıra karşılaştığım bir Sezin çıkıveriyor. Ağzımdan sonradan beni hayrete düşürecek sözler dökülüyor… Size böyle bir anımı anlatacağım. Derdim sadece anı paylaşmak değil, ben dahil hepimizin uyur gezer gibi yaşadığımızı, değerimizi kariyerimizde başardıklarımızla ölçmemizin büyük bir hata olduğunu, vazgeçişlerimizin ne kadar önemli olduğunu belki de hiçbir şey olmamaya çalışmanın daha erdemli olduğunu anlatmaya çalışacağım.

Yaz başıydı, kapalı özel bir gruba konuşma yapmak üzere çağırıldım. Ki bana bu gruptan birkaç yıl önce bahsetmişler ve “seni de aslında bir toplantıya davet edebiliriz” demişlerdi. Ve o gün bu gündür falanca şirketin patronlarının, dünya ekonomisinde önemli rol oynayan uluslararası şirketlerin CEO’larının, ödüllü kitapların yazarlarının, birkaç ressamın, doktorun, profesörün hatta hiçbir konuşasını kaçırmadığım, bana ‘ne kadar çok bilmediğim şey var’ dedirten bir felsefecinin olduğu, entelektüel ve hayat başarıları hatırı sayılır kişilerden oluşan bu kapalı gruba çağırılmayı bekliyordum.

Aradan 2 koca yıl geçti ve “tamam sen artık iyice oldun, falanca tarihte toplanıyoruz gel hadi” dediler. Başladı mı benim kalbimde sokak bandosu çalmaya. Sanırsın Nobel aldım. Ya da prensesim de kraliçe oluyorum taç giyme törenim düzenlenecek. İçimdeki değersizlik hissi, onaylanma ihtiyacı, önemli ve başarılı insanlara konuşma yapacak olmamdan kaynaklanan ego patlamam hepsi birden hortladı. Tabi bunun farkına sonradan varıyorum.

O gün geldi çattı ve o sabah bana bir şeyler olmaya başladı. Önemsemedim ve geçiştirdim. Meğer içimdeki Sezin sinyal veriyormuş: ‘bak ben geliyorum şu sergilediğin halindeki seni mahvedeceğim’ diyormuş. Bende ise havalar 1500, kendimi onaylanmış hissediyorum, değerli hissediyorum falan filan. Çok uzatmayayım toplantıya gittim: bir dizi ritüelleri var, acayip saygı duyulacak bir sistem, elit bir ortam vs. Tam ben konuşma yapacağım içimdeki Sezin horladı. Yüzümdeki ifade değişti, hayranlık dolu olan bakışlarım değişti. Bilim kurgu filmi sanki ya da ben astral seyahatteyim de ruhum benimden çıkmış kendime ve diğerlerine uzaktan bakabilmeye başladım. Ani bir aydınlanma sonucu o kadar hazırlandığım konuyu bir kenara bıraktım başladım kendime dair hissettiklerimi ve orada gördüklerimi söylemeye.

Özetle neler mi anlattım..

O kadar kendimle uğraşıyorum ancak bir arpa boyu yol almışım. Hala sizin gibi değerli ve başarılı inşaların arasında konuşma yapacak olmak bana kendimi bir halt olmuşum zannettirip havaya sokuyor, egomu benim ve bütünün iyiliğine hizmet etmeyecek düzeyce şişiriyor. Sizlerin geldiğiniz yüksek mertebeler, kazandığınız başarılar, gelirleriniz ve ününüzden, hatta içtiğiniz purodan dahi etkilenebiliyorum. Hiçbir şey yapmadan da değerli olduğum ve kendimi olduğum gibi- anne şefkati ile- sevmem gerekirken beni aranıza layık gördüğünüz için kendimi değerli ve sevilesi hissediyorum. Yani ben sizler beni buraya çağırmasaydınız kendim için değersiz ve kendi sevgime bile layık olmayan biriymişim gibi.

Bakıyorum da bunlar sadece bende olan şeyler değil. Sanki uyurgezer gibi yaşıyoruz hayatlarımızı. Önemsiz şeyleri kafaya takıyoruz. Şöhret ve para istiyoruz, diğerlerini kıskanıp hiçbir önemi olmayan şeyler için büyük mesafeler kaydediyoruz. Anlamsız hayatlar sürüyoruz. Yiyor, içiyor, uyuyor ve kendimizi meşgul edecek sorunlar icat ediyoruz. Asıl olanı unutup tekamül etmek yerine: içimizdeki zayıflığı, arızaları ört pas edecek şeylerle vakit geçiriyoruz. Vitrin yapmakta üstümüze yok.

Kendi değerlerimizi eğitim geçmişlerimiz, kariyerlerimiz, ünümüz, ekonomik durumumuz, ne kadar bildiğimiz hatta belki de sosyal medyadaki takipçi sayılarımız ya da kaç like aldığımız ile ölçen kişileriz. Başarıya ulaştığımızda hayatlarımızın bir anlamı varmış gibi hissediyor ve mutlu oluyoruz. Geçici bir mutluluk. Başarısız olduğumuzda ya da zorlandığımızda hayatlarımıza anlam katan tek şey gitmiş olduğundan umutsuzluğa düşüp değersiz olduğumuza inanıyoruz. Başarının ve mutluluğun aslında kariyerimizde kazandıklarımızla ya da en çok oyuncağa sahip kişi olmamızla bir alakası yok!

Başarılı ve mutlu biri olmak demek iyi hisseden ve iyi hissettiren, bilge ve cömert biri olmak demek. Yapmaya değer bir şeyler bulmak, kendimizi faydalı hale getirmek ve bu yolla kendimizi gerçekleştirmek. Yoksa ne kadar takdire şayan ve mükemmel olduğumuzun kanıtı ne kadar işe yarar biri olduğumuz değil… Başarımızı ve mutluluğumuzu kazanacaklarımızla ölçmeye kalkmak yerine yarattığımız anlamlı rol veya yenilikler ya da onların dünya üzerindeki etkisi üzerinden kursak?

Albert Camus “Oldum olası içimde biri, tüm gücüyle hiçbir şey olmamaya çalışıyor.” demiş. Bazen tıpkı kendimi bu sözdeki gibi hissediyorum. Hepimizin bu yaşamda var oluyor olmamızın bir amacı var, kendimizi gerçekleştirmek zorundayız. Bu kuşkusuz. Fakat yapmakta olduklarımız ne kadar buna hizmet ediyor? Hepimiz kararlarımızı özgürce veriyoruz gibi görünüyor ama asıl kökenlerini incelediğimizde çoğu zaman farkında bile olmadığımız pek çok etken tarafından koşullandığımızı görebiliriz.

İşte ben bu etkenler tarafından ya da onlar uğruna bir şeyler yapaktansa tüm gücümle hiçbir şey olmamaya çalışıyorum. Bana bunları empoze edenlere direniyorum, bağırıp çağırdığım dahi oluyor. (Aslında direnmeyi bırakıp kulak asmam gerekiyor) Çoğu korkulardan sıyrılıp kendiliğimden kendime sahip çıkıyorum sanki. Zaman zaman kendime iyilik yapıp vazgeçebileceklerimi hesaplayıp, gereksiz yüklerimden kurtuluyorum. Onaylanmaktan yana bir sıkıntım olmuyor böyle zamanlarda ya da sevilmekten. Böyle olunca kendimi gerçekleştirme potansiyelimi de kolayca ortaya koyabiliyorum.

Teoride çok şey bilmenin hayatta anlamlı bir karşılığı, yani yaşamda bir sonucu, dönüştürücü bir etkisi olmuyorsa pek bir anlamı yokmuş gibi geliyor bana. Az önce saydığım onca şeyi teoride sular seller gibi biliyorum ama uygulamak, tüm bu zayıflıklardan sıyrılmak öyle kolay olmuyor. Hala bazı konfor alanlarına ihtiyacım var, bazı şeylere cesaretim yok, bazı vazgeçişlere, bazı kendimle yüzleşmelere, bazı yeni yeni başlangıçlara, bazı onaylanmalara, bazı sevgilere…

Şu konuşmayı yapmıyor ve burada sizlerle olmanın büyüsüne kapılmış gidiyor olsaydım o bir arpa boyu yolu dahi alamamış olacaktım. Önümde tıpkı sizlerin olduğu gibi daha çok yol var. Başarı, deneyim, eğitim ve bilgiye her zaman şapka çıkarırım, tüm bunlar önemli ve gerkli ama önünde eğileceğim tek şey bilgelik olacak. Bana ayna tutuğunuz ve kendimle yüzleştirdiğiniz için sizlere minnettarım. Belki hiç kimseye olmadığından çok bana faydanız dokundu.

Ray Charles’ın şarkısında söylediği gibi “Senin elinde, bebeğim. Tüm anlaman gereken bu: Her şey tam da senin elinde.” Bana biraz zaman tanıyın, ben kendime bu zamanı vereceğim. Eğer bir daha karşılaşacak olursak umarım karşınıza kendi içimde biraz daha yol almış çıkarım.

Öyle işte…


Twitter: @sezinsvr

Facebook: www.facebook.com/Sezinsvr/

Instagram: www.instagram.com/sezinsivri/

Mail: sezin@sentinus.com.tr