Hakan Balamir’in cenazesinde neredeydiler?

İki dudak arasından çıkan tek kelime ile kariyeri belirlenen insanlar, her saniye tetikte olmak zorundadır.

Aykut Işıklar Aykut Işıklar

İki dudak arasından çıkan tek kelime ile kariyeri belirlenen insanlar, her saniye tetikte olmak zorundadır. İşini en iyisinden ve daha çok yapmak zorunda olduğu gibi, farkını da sık sık belirtmesi gerekir. Yoksa sıradan kalır, sırtını sağlama dayayan rakiplerinin yanında hep ezilir.

Açıkça söylemek gerekirse, emekli olana, eli ayağı tutmayana dek sıradan bir emekçi kalır. Bu meslekteki insanların ‘mobing’ denilen çağımızın en iğrenç ve tehlikeli mikrobundan da etkilenmesi de çok doğaldır.

Gazetecilik işte böyle bir meslektir. Geçmişinde hiçbir başarısı olmayan bir kişi tepeden helikopter ile indirilebilir. Muhabir yapılır ama öyle işlere gönderilir ki. Getirdiği her haber, gazetenin birinci sayfasında en tepeye girer. Çünkü dünyanın ilgilendiği bir konu veya kişidir.

Sırtını sağlan duvara dayamayan ama bilgi sahibi yetenekli yani liyakat denilen kelimeye harfi harfine uyan muhabir ise Bağcılar'da patlayan kanalizasyon borusunu haber yapmaya gönderilir.

İç sayfada tek sütuna on santimlik haberin muhabiri kalır. Biri Cumhurbaşkanı’nın uçağında dünyayı dolaşır, diğeri pazarda domatesi haberi yaparken dakikalarda yürür.

Siz birilerini iyi veya değerli gazeteci’ olarak tanırsınız. Gerçek öyle mi acaba? asla değildir. İnsani ilişkiler bunu sağlar. Kim iyi, kim kötü asla bilinmez. Ancak işin içindekiler bilir. Böyle olunca da gazetecilerin arasında gerçek arkadaşlık –dostluk- paylaşmanın az olması doğaldır.

Gazetecilerin birbirini sevmemesi de bir gerçektir. Rekabet ortamında her zaman hakkım yenildi düşüncesi vardır. Bu da kaynaşmayı-idealist arkadaş olmayı engeller.

Birbirleri ile geyik muhabbeti yaparlar, sıradan konuları paylaşırlar hatta yıllarca her akşam aynı meyhanede, aynı masada içkilerini içerler ama.. ama önemli günlerde yani kara günde yok olurlar.

Cenazeleri de çok sönük geçer gazetecinin.. Binlerce kişiyi tanıyan gazetecinin cenazesinde hava soğuk ise birkaç çocukluk arkadaşı bulunur. Yıllarca çalıştığı gazeteden bile üç- beş arkadaşını görürsünüz.

Hele hele emekli olup, ortalarda yoksa cenazenizde hiç gazeteci olmaz. Gazeteciler Cemiyeti’nin facebook hesabında ölüm haberiz duyulur. Bilmiyorum Hürriyet'te yayınlanan çift sütun 5 santimlik kutu devam ediyor mu?

Son zamanlarda sadece Mehmet Türker ağabeyin cenazesinde çok gazeteci vardı. Bu da vefat ettiği sırada Sözcü Gazetesinde köşe yazarı olduğu için.

Bu da gazetecilerin en büyük ayıbıdır. Hiçbir arkadaşının cenazesini kaçırmayan birkaç kişi var.

Oyuncular aynen gazeteciler gibi

Aynen gazeteciler gibi kaderi birilerinin ağzına bakan oyuncular da aynıdır. Öldükleri günlerde filmleri vizyonda ise cenazelerine oyuncu arkadaşları bulunur. Çünkü bilirler ki cenaze törenine pek çok TV kamerası gelecektir.

Şöhretini yitirmiş, sinemadan elini ayağını yıllar önce çekmişlerin cenazesine sadece Yeşilçam figüranları bulunur. Sinemanın kötü adamları, dayakçılar, tecavüzcü Çoşkun, Nuri Alço Nişantaşı Camiindeki yerlerini alırlar. Böylece de medyaya kendilerini hatırlatırlar.

Ortaya koyduğum bu düşünce (veya teori diyelim) geçen hafta Hakan Balamir’in cenazesinde bir kez daha açıkça görüldü.

Rahmetli Hakan çok kibar bir insan idi. Dikkati çekmek için ucuz showları yoktu, Medya ile arası hep mesafeli oldu. Ama işini çok iyi yapan bir aktör olarak hep saygı gördü. Ona kim şans tanımışsa ‘iyi ki bu rolü Hakan’a verdim’ dedi.

Rahmetli zaten çok film çekmedi. En parasız günlerinde bile senaryo seçti. Türkan Şoray ile çektiği birkaç film Türk sinema tarihine geçmiştir. İyi senaryo gelmeyince de yapımcı olmaya karar verdi.

Sermaye olmadan yapımcı olunmaz. Bin bir zorlukla mücadele edip durdu. Genç yaşında yaşlandı.

Son bir yılı hastanede geçti dersem yalan olmaz.

Şimdi konuma geliyorum. Hakan Balamir’in cenaze töreninde bu fotoğraf mı olmalıydı?

Kimseyi küçümsemek istemem ama musalla taşının başında Türk sinemasının ünlü aktörlerinde kimseyi göremedim. Gözlerim hep yaşıtı olan aktörleri, yönetmenler aradı. Kadir İnanır, Şener Şen, Aytaç Arman, Serdar Gökhan nerede idiler. Bodrum'da tatilde mi yoksa evde çamaşır mı yıkıyorlardı.

Peki Yeşilçam sinemasının kurucuları yani Türk sinemasının temel taşları ağabeyleri neredeydi? İsim vermekte bir sakınca görmüyorum. Çünkü hepsini bir yerlerde görüyorum. İşi olunca sapa sağlam olarak ortaya çıkıyorlar.

Hakan Balamir den bir önceki kuşağa mensup Orhan Günşiray, Göksel Arsoy, Ediz Hun, Murat Soydan, Tamer Yiğit, İzzet Günay, Salih Güney, Yusuf Sezgin gibi unutulmazlardan birkaçı son yolculuğunda Hakan Balamir’in yanında olabilirdi. FİLMSAN Başkanı Engin Çağlar bile yoktu.

Kadınları hiç saymıyorum. FİLMSAN Vakfında görevli Nilüfer Aydan dışında kadın oyuncu yoktu. Oysa gözler Türkan Şoray, Fatma Girik, Hala Soygazi, Filiz Akın, Müjde Ar, Perihan Savaş, Necla Nazır, Sevda Ferdağ, Nebahat Çehre, Selda Alkor gibi Türk sinemasının unutulmaz kadın oyuncularını aradı. Bu sıcak hava cenazeye mi gidilir?

Gazeteciler meslektaşlarına ne kadar ilgisiz ve saygısız ise oyuncular da öyle. Yaşarken veya elimiz ayağımızı tutarken birbirimizin gözünü oyuyoruz. Bari cenaze törenlerinde son görevimizi layıkıyla yerine getirelim.