Gören Göz İçin Fikret Mualla

‘Ressamın yaşam öyküsünü anlatan ressam-yazar, aynı zamanda resimlerinin de öyküsünü anlatır.

Gözde Ünver Gözde Ünver

Bir ressamın gözünden başka bir ressamı okumak

‘Gören Göz İçin Fikret Mualla’

Enteresan bir kitap okuyorum. Öyle öneri ile de değil, tamamen kazara karşılaştık. SSM’nin hediyelik eşya bölümünde…

Kitap, Abidin Dino’nun gözünden Fikret Mualla’yı anlatıyor.

Çok enteresan değil mi.. Bir ressamın gözünden başka bir ressamı okumak…

Üstelik, sadece hayat hikayesini değil, ressamın gözüyle bir seyahat gibi.

Kitabın ‘sunu’ kısmında da şöyle belirtilmiş:

‘Ressamın yaşam öyküsünü anlatan ressam-yazar, aynı zamanda resimlerinin de öyküsünü anlatır.

Gören Göz İçin Fikret Mualla - Resim: 1

Onları ressamca okur’

Buraya kadar zaten yeterince çarpıcı olan kitabı okudukça; başka bir çarpıcı durum beni derinden etkiledi.

Kitapta Mesnevi’den (resim sanatının yasak sayıldığı dönemlerden diyebiliriz) alınmış dizeler, kalp gözü ile görmekle; el ile görmek arasında salınmış durmuş.

‘Bütün güzel, hoş ve yaraşan şeyler, gören göz için yapılır’ Mevlana, mesnevi I.s 191

Her dönemin sanatçıları, kanaat önderleri birbirinden etkilenir bilirsiniz.

Üstelik, yaşadıkları çağ ve o çağın çalkantıları da onlara bir yol çizer.

O dönemde de Fauve (Fovizm) akımının etkilerinden bahsediyor yazar, dönemin çizerlerinin doğa ile karşı karşıya olmasından..

Gören Göz İçin Fikret Mualla - Resim: 2

Mualla’nın en büyük tutkusu ise, İstanbul şehriymiş.

Ayasofya’da üç ressam her gün buluşur, kentin güzelliğinden sarhoş olurlarmış.

Bu arada yazar, dönemin diğer sanatçıları ile ortak noktalarını da vurguluyor sıkça.

Cezanne için Aix-en-Provence’in çamlı tepeleri neyse, bizim için de Ayasofya oydu diyor ve ekliyor ‘1920’lerde kendini gösteren ekspresyonist akım, delikanlı Fikret’i de önemli ölçüde etkileyecekti.’

Kitapta sıkça Nazım Hikmet’den bahsediyor. Malum, şairin kitaplarında Fikret Mualla’nın çizimlerine rastlıyoruz.

Hatta bir dönem, bu şekilde geçimini sağlamaya çalışıyor Fikret Mualla.

Bir başka nokta ise şu, Sanat eleştirmenleri dehayla deliliğin arasında ince bir çizgi olduğunu iddia ediyorlar.

Haksız da sayılmazlar değil mi?

Friedrich Nietzsche, Sigmund Freud, Vincent Van Gogh hepsi biraz aykırı değil mi?

Fikret Mualla da bir dönem Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde ‘misafir’ ediliyor. Neyzen Tevfik ile birlikte.

‘Deliliğe aşığım, akıllılığa, usluluğa doydum’ Mevlana, Mesnevi VI.s.48

Düşünüyorum da, sıradan bir akıllı olmak mı? Yoksa İz bırakan bir deli olmak mı?!

Kesinlikle sıradan bir akıllılığın kimseye faydası yok.