Gerçek ‘Kösem’ devri yeni başlayacak!

Şimdi sezon finalini yapıp yeni döneme hazırlanan ‘Muhteşem Yüzyıl’la ilgili hatalı gördüğüm noktaları sıralamadan önce baştan bir konuya açıklık getirmek istiyorum.

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Eveeet… İçimizdeki tarih özlemi dört koldan sürerken tarihi, asıl yazıldığı yerden, yani haremden yola çıkarak ele alan bir ‘Muhteşem Yüzyıl’ı daha bıraktık ardımızda. Üstelik hayli yoğun içerikli bir finalin akıcı temposuna kendimizi kaptırarak. Ne yalan söyleyeyim, gayet iç karartıcı bir üslupla karşımıza gelen ‘Kösem’den bu kadarını beklemiyordum doğrusu. Ama her zamanki gibi hak edene hakkını vermek lazım. Baştaki performansıyla çok zayıf bulduğum dizi, sezonu sağ selamet çıkarmayı başardı.

Kolay iş değil ‘Muhteşem Yüzyıl’da yol almak. Çünkü çıkılan yolculukta öyle çetrefilli haller var ki, nabza göre şerbet verip herkesi memnun etmek zor. Nitekim yağ çekmeden, gereksiz böbürlenmelere girmeden tarihe ve tarihi kişiliklere objektifi çevirebilmek için sabır lazım. Zira bu süreçte ‘tarihi yozlaştırıyorlar’ diyeni de çıkar… Oyuncularına kusur bulanı da… İçeriğini beğenmeyeni de olur, ideolojik zihniyetle zırt pırt şikâyet edeni de. Dahası Hürrem’den Kösem’e uzanan etap, total izleyici kesiminin itibar etmediği bir yolculuk… Dolayısıyla onca boğazlanmanın, uçurulan kellelerin, kardeş-evlat katlinin olduğu bir dönemi, ekranın reyting cellâdına yenik düşmeden atlatmak büyük marifet! Neyse ki, AB denilen kesimin tarihsel yaşanmışlıkları, ders kitaplarında anlatılanın ötesindeki pencereden gözlemle hevesi var da, bir yığın taktik hatasına ve eksikliğe rağmen ‘Kösem’ denilebildi ekranda. Bununla da kalınmadı, gerçek Kösem devrini başlatacak olan yeni sezona ‘IV. Murat’ ile köprü kuruldu. Şimdi gel de bu başarının üstüne birkaç söz söyleme…

‘OSMANLI’NIN EN GÜÇLÜ KADINI

‘Kadınların siyasal güçleri yoktur sözde; oysa akıllı kadınlar, aptal kocalarını hiç güçlük çekmeden parlamentoya sokar, hatta bakan koltuklarına oturturlar’ demiş Bernard Shaw… Geçmişten günümüze uzanan bu sözün doğruluğunu kim inkâr edebilir? Hiç kimse.

Gerçek şu ki, erkeklerin tüm dayatmalarına rağmen kadın aklı kendine bir yol çiziyor. Yeteneklerini-güçlerini kullanmalarına izin verilmeyen ve yönetimsel varlığı günümüzde dahi erkeklerin gölgesinde kalan kadınlar, bu olumsuzluğa karşın yönlendirici tutumlarıyla arka planda her daim etkili olabiliyor. Bunun en bariz ispatı da, dünya genelinde tarihi olaylarla belgeli. Krallar-komutanlar anılırken mutlak surette arka planda onların yolunu çizen destekçi veya köstekçi kadınlar mevcut. Tabii ki Osmanlı Sarayı da kadınların entrikalarından, erkekleri kışkırtan yönlerinden fazlasıyla nasiplenenlerden. Yani güçlü erkekler, olayın sadece ‘vitrin’ yüzü. Çevrelerindeki kadınlar da bu vitrini tasarlayanlar.

Nitekim ‘Muhteşem Yüzyıl’ serisi sayesinde, kurgusal dahi olsa Osmanlı’nın bu yönünü daha net algılar olduk. Kanuni Sultan Süleyman ile Hürrem birlikteliğini izlerken gördük ki; Padişahların oğullarını boğazlatmalarında, yaptıkları atamalarda ve aldıkları kararlarda dolayısıyla imparatorluğun geleceğinde eşlerin-annelerin-kız kardeşlerin etkisi büyük. Devamındaysa, duraklama devrinin tohumlarını atan Hürrem’den çok daha fazla idari işlere karışarak Osmanlı’nın en güçlü kadını payesini hak eden ‘Kösem’in saray yolculuğu başladı.

‘Güçlü kadın’ demişken burada bir parantez açmak istiyorum. Zira bana göre ‘Muhteşem Yüzyıl’ın Hürrem’in ardından Kösem ile devam etmesi hata oldu. Bu gidişat, Osmanlı’daki güçlü kadınları aktarma işinde aksak kaldı. Neden derseniz… Hürrem’in ardından Mihrimah ve Nurbanu ile gelişerek Turhan Hatice Sultan’la sonlanan güçlü sultanlar döneminde, saraydaki kadın ağırlığını asıl hissettiren kişi, Safiye Sultan! ‘Kösem’de Hülya Avşar canlandırmasıyla kısaca üstünde durulan Safiye Sultan’ın Osmanlı’daki yeri yabana atılacak türden değil. Sadece iç işlerin ötesinde devletin dış işlerine de müdahale eden biri. Dahası ‘Kösem’in Osmanlı’daki varlığının sebebi de, onu saraya getirterek torunu I. Ahmet üstünde söz sahibi olmaya çalışan Safiye Sultan. Dolayısıyla ‘Muhteşem Yüzyıl’ın ‘Kösem’ olarak değil de ‘Kadınlar Saltanatı’ olarak devam edip ‘Safiye Sultan’ın dönemini vererek tarihin bu en önemli dönüm noktasını gözler önüne sermesi çok daha iyi olurdu diyorum. Ama geçti artık. Biz, mevcutla önümüze bakalım.

Bu bakışta gözümüze ilk çarpan da, ‘Muhteşem Yüzyıl’ın sezon boyu sergilediği performansta Kösem’in ‘en güçlü kadın’ payesinin hakkını henüz veremediği gerçeği! Burada olay, Beren Saat’in canlandırmasının dışında, doğrudan senaryo gidişatıyla ilgili… İzlediğimiz kurgu bile olsa tarihle karşılaştırdığımızda ister istemez karşımızdaki Kösem’in tarihteki Mah-peyker’in gücüne erişemediğini düşünüyoruz. Gerçi son birkaç bölümde güçlü kadınlıktan esintiler yakaladık ama bunların da ‘Kösem’i tarihtekinden çok farklı bir duygusallıkla işlediği aşikâr.

Öte yandan yeni yetmelik hallerini ve sarayda oradan oraya koşturmasını izlediğimiz; devlet yönetimindeki asıl büyük gücünü, çocuk yaşta tahta oturan IV. Murat dönemiyle gösterecek olan Kösem’in şu ana kadarki iktidar yolculuğunda bir dolu mantıksız yaklaşım da mevcut… Ki bunlar, oğlunu tahta çıkartarak devrini yeni başlatacak Kösem’in elini zayıflatmaya müsait bakış açısının yarattığı olumsuzluklar. Nedir bunlar, bakalım.

KÖSEM’İ GEREKSİZ YÜCELTMEK HATA!

Şimdi sezon finalini yapıp yeni döneme hazırlanan ‘Muhteşem Yüzyıl’la ilgili hatalı gördüğüm noktaları sıralamadan önce baştan bir konuya açıklık getirmek istiyorum. Eleştiri yapıldığında hemen ‘Bu tarih dersi değil, dizi’ savunmasına geçilmekte. Çok yanlış bir mantık. Çünkü dizi bile olsa nihayetinde tarihi gerçekler üstünden ilerleyen bir iş. Bundan dolayı karakterlerin tarihle paralel sunulması gerek. Ama ne yazık ki, Hürrem’de takınılan yersiz yüceltme tavrı Kösem’de de sürdürüldü. Bu da hem diğer tarihi kişiliklere, hem de izleyiciye haksızlık!

Gelelim dizinin hatalarına… Muhakkak ki tarihi danışmanlar var. Lakin az çok tarihle ilgilenen de bilir… Divan’da güç sahibi olmak için 6 yaşındaki kızı Ayşe’yi Nasuh Paşa ile evlendirecek kadar gözü dönen Kösem’in dizideki gibi sevecen ve duygusal hareket etmediğini. Oysa dizide bambaşka bir Kösem izledik. Tavırlarına ve karakterine dair pek çok yersiz sunum gördük. İçlerinden tarihe en zıt düşeni, en tepe attıranıysa final bölümünde sergilendi. Genç yaşta hastalığa kurban giden I. Ahmed‘in Mahfiruz Hatice Sultan’dan olan büyük oğlu II. Osman(Genç Osman) ile Kösem’i bir araya getiren sahneleri ‘İnsaf’ dedirtti izlerken.

Tarihe bakıyoruz… Dizinin tam işleyemediği Valide Handan Sultan’ın bir hayli etkisinde kalan ama onun erken ölümüyle Kösem’in güdümüne giren I. Ahmed, tahtın varisi Şehzade Osman’ın güvenliği için Kösem Sultan’ın ona yaklaşmasını yasaklıyor. Çünkü Kösem’in kendi oğlunu yani Şehzade Mehmed’i tahta oturtmak isteyeceği için Osman’a zarar vermesinden çekiniyor. Yani Genç Osman, her ne kadar şehzadeliğinde iyi ilişkileri olsa bile Kösem’in öz oğlu değil ve onun katli için gerekli altyapıyı hazırladığı meydanda. Buna karşılık ‘Muhteşem Yüzyıl’ın finalinde, Taner Ölmez tarafından mükemmel biçimde canlandırılan Genç Osman’la konuşan Kösem çok farklı bir tablo çiziyor. Osman’ı, Şehzade Mehmed’den daha çok sevdiğini söylüyor ve onu kurtarmak için Yedikule Zindanlarında dört dönüyor. Ardından da sözde onun intikamını almak için katliamdan sorumlu herkesi, selam yollayarak, öldürtüyor. Böylece devletin başına iş açan asi Yeniçerilerin ekmeğine yağ süren Kösem, Genç Osman’ın vebalinden kurtarılmış, üzgün bir anne pozisyonuyla sunuluyor bize. Nasıl inanılır buna?

Öte yandan vahşice tahttan indirilerek katledilen Genç Osman’ın bu sürecini, eşeğe bindirilerek hakaretlere maruz bırakılan Hz. İsa’nın ölüm yolculuğu biçiminde tasvir eden dizide, II. Osman’ın aktarımı da hatalı. Sırf Kösem’i yüceltmek adına, genç yaşına rağmen ufku çok geniş olan II. Osman bir hayli itibarsızlaştırıldı. Sürekli Şehzade Mehmed’i öldürtmesi üstünde duruldu. Devlet yönetiminde yanlış kararlar aldığı fikri yoğunluklu olarak işlendi. Hâlbuki kendi düşüncelerini uygulayabilecek Sadrazam yokluğu çeken ve tecrübesizliğiyle Kösem’in karşısında dik duramayan Genç Osman, gerek kültürü gerekse yenilikçi kafa yapısıyla dikkat çeken bir padişahtı. Dizide kim vurduya gitti.

Ayrıca Şehzade Yahya yani İskender’in öyküsünün de gerçekle bağdaşır yanını bulamadık dizide. Çünkü tarih, Safiye Sultan tarafından öldürülmesin diye Makedonya’da bir manastıra bırakılıp Hıristiyan olarak yetiştirilen Yahya’nın tahta çıkabilmek için Avrupa’dan destek aradığını, Kazakların yardımıyla donanma yapıp İstanbul’a saldırdığını ve nihayet Karadağ’da hastalanıp öldüğünü söylemekte. Anlayacağınız güvendiği Zülfikar’ın ihaneti sonucu bombalı sandıkla gemisinin havaya uçmasının ve önceki yaşanmışlıkların gerçekle ilgisi yok.

Diyeceğim o ki; Genç Osman’ın öldürülmesine sebep olan isyanın ateşini yakarak Osmanlı’nın dengesiz padişahların eline geçmesinin yolunu açıp adeta yabancıların işini kolaylaştıran ve devletin içinde kendi yönetimini kurarak çift başlılığı körükleyen Kösem’i baş tacı eden… Dönemdeki diğer karakterleri fazlasıyla öteleyerek akışı biçimlendiren ‘Muhteşem Yüzyıl’, bu tarihi gerçekleri layıkıyla veremedi izleyicisine! Umalım da ‘IV. Murad’da aynı hata sürmesin.

IV. MURAD’IN İLGİ ÇEKME ŞANSI VAR AMA…

Ekin Koç’un canlandırdığı I. Ahmed sürecinde padişahtan ziyade modern yaşamın gençlerini anımsatan bir üslupla ortaya çıkan ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’in en büyük dezavantajı, saraydaki erkek eksikliğiydi. Dizide ünlü isim çoktu ama o dönemin gereği olarak, iktidar mücadelesi veren yeterince güçlü erkek yoktu. Mete Horozoğlu’nun Zülfikar’ı neredeyse yegâne güç kaynağıydı. Ne de olsa devir, kadınlar saltanatının hüküm sürdüğü devir!

Şimdi önümüzde tarihte ‘ilk’leriyle anılan IV. Murad dönemi var. ‘Muhteşem Yüzyıl’cıların bu dönemde işi hem daha kolay hem daha zor… Çünkü bir yandan Genç Osman’ın katlinden kısa bir süre geçmişken tahta çıkartılan 11 yaşındaki padişahın yerine ‘saltanat naibesi’ olarak imparatorluğu yöneten Kösem’in entrikaları avantaj yaratıyor… Bir yandan asker ayaklanmış ülke yangın yerine dönmüş ki, buradan da yan konular bolca çıkar… Bir yandan da, topuzuyla ünlü IV. Murad’ın yetişkin hale gelip idareyi ele alma sürecinde yaptığı icraatlar, yasakları, kıyımcılığı ve kardeşlerini boğdurması gibi gelişimler bol malzeme yaratacak türden. Yani şayet hakkı verilirse, daha önce mini dizi olarak TRT 1’de yayınlanan ‘IV. Murad’ ilgi çekme şansını yükseltecek tüm unsurlara sahip!

Buna karşılık ‘Muhteşem Yüzyıl’da IV. Murad’la yol almanın zorlukları da mevcut. Öncelikle tahta çıkan en küçük Osmanlı padişahı olan bu güçlü kişilik layıkıyla canlandırılmalı. Önümüzdeki sezon en önemli sorun bu! Zira kişiliği ve fiziksel gücüyle fark yaratan IV. Murad’ı abartmadan veya parodiye dönüştürmeden aktarabilmek lazım. Bu rolün hakkı verilmezse dizinin değeri kalmaz. Geçmişte Cihan Ünal başarılı olmuştu bu konuda. Ardından Burak Sergen ‘İstanbul Kanatlarımın Altında’ filminde IV. Murad oldu. Günümüzde misal, Serhat Tutumluer gibi tiyatro kökenli birkaç isim aklıma geliyor ama… IV. Murad’ın 28 yaşında öldüğünü düşününce, yaş uyumu sorun. Gençlerden yok mudur? Mutlak çıkar da… Önemli olan doğru ismin bulunması. Mümkünse her karaktere aynı yüz ifadesiyle çıkanlardan ve kameraya manken manken bakıp insanı karakterden soğutanlardan olmasın sakın!

Popülerlikten ziyade IV. Murad’ı adam gibi sunacak birinin seçilmesinin dışında, karakterin repliklerinin de o döneme uygun yazılması; sahnelerinin gençlik dizilerindeki bayağılıkta yaratılmaması da önemli. Nasıl ki bu hatalar Ekin Koç’un I. Ahmed rolünde bolca yapıldı.

Tüm bunlara ilaveten Kösem karakterinin de daha güçlü biçimde işlenmesi gerekiyor. Zira bu dönem güç devri… IV. Murad’ın ardından İbrahim’i de tahta çıkartarak valide sultanlığını devam ettirip devlet yönetiminde etkili olan; kendisini kısıtlamaya kalkışınca öz oğlu İbrahim’i tahttan indirtip yerine torunu IV. Mehmed’i 6 yaşındayken padişah yaparak kendi sonunu hazırlayan Kösem’in 25 yıla erişen bir iktidar hırsı hüküm sürüyor Osmanlı’da. Bunun hakkını verebilmek için de, bu sezondan daha inandırıcı bir Kösem Sultan canlandırmasına ihtiyaç var. Biz böyle de idare ediyoruz deniyorsa… O başka tabii.

Sonuçta; Umulanın ötesinde performansla tatile giren ‘Muhteşem Yüzyıl’, sadece IV. Murat ile değil çok daha fazlasıyla devam edip Lale Devri’ne… Oradan Osmanlı’nın son soy atası olan II. Mahmud’a ve devamına uzanacak kapasiteye sahip bir proje. Ancak şu aşamada işin buralara vardırılmak isteneceğini pek düşünmüyorum. Çünkü mevcut haliyle ‘Muhteşem Yüzyıl’ın mirasına konarak durumu idare eden Kösem’de ekstra prodüksiyon için pek çaba sarf edilmezken sonraki dönemler için daha çok yenilik ve masraf lazım olur. Ayrıca yurt dışı satışlarla ve AB kesiminin getirdiği reklamlarla ayakta kalan Kösem’den sonrasında, kadınların saraydaki saltanatının gerilemesi de çekiciliği azaltma açısından bir sorun yaratır. Gerçi o vakit de memleket meseleleri giriyor ya devreye… Neyse. Uzatmaya gerek yok.

Sözün kısası tarihimizde dizi çıkartma potansiyeli çok. Önemli olan bu hazinenin derinine gerçekçi mantıkla inebilmek ve önümüzdeki sezon ‘IV. Murad’ ile iktidar devrini yeni başlatacak olan Kösem’in hakkını tam verebilmek! Hadi bakalım…

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal