Evli ve Öfkeli’nin mantığı kadına karşı mı?

Aldatmanın sadece erkek kaynaklı olmadığını, kadının baş düşmanının kadın olduğunu Seray, Gülendam, Gaye gibi karakterlerle gösteren ‘Evli ve Öfkeli’de ilk sözüm, dikkatimi en çok çeken husus üstüne…

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Yaşamı düzenleyen ve güvence sağlayan pek çok kurumdan biri, evlilik… Kültürden kültüre değişim gösterse dahi her toplumda yeri olan evliliğin kimine göre sığınak, kimine göre hapishane olduğu da bir gerçek. Dolayısıyla iki kişiyi kanunların öngördüğü biçimde bir araya getirerek ailenin ve çocukların korunmasını amaçlayan bu taahhüde dair türlü felsefi yorum yapmak mümkün. Çünkü her açıdan bol malzeme verme özelliğine sahip.

Nitekim özveriyi, sabrı, sevgiyi ve en önemlisi karşılıklı saygıyı gerektiren bu birliktelik üstüne pek çok söz söylenmiş, hakkında sayısız kitaplar-senaryolar yazılmış. Faziletlerini sergilemeyi minimumda bırakıp külfetlerini öne çıkartarak bir şeyler üretmeye girişenler çoğunlukta tabii. Eşlerin geçimsizliklerini, aldatma olayını baz alanlar evliliği türlü biçimlerde ama genelde benzer hikâyelerle anlatmaya, irdelemeye soyunmuşlar. Değişik bakış açılarıyla fikir beyanında bulunmuşlar. Tutanı da var, tutmayanı da…

‘Evlilikte başarı yalnız aranan kişiyi bulmakta değil, aranan kişi olmaya da bağlıdır’ diyen Foster Wood’un dengeli ve yapıcı bakış açısına karşı, ‘Erkekler kendilerini yorgun hissettikleri için, kadınlar ise meraktan evlenirler. İkisi de hayal kırıklığına uğrar’ diyen Oscar Wilde’ın karamsar tablosu çıkıvermiş mesela… Bana göre en doğru yaklaşım, bu iki sözün karmasını yansıtan evlilik halleri!

Kısacası evlilik olayına bakış, tıpkı evliliğin kendisi gibi… Niyet neyse, ortaya çıkan sonuç da o doğrultuda oluyor! Nasıl ki, evlilik üstüne yapılan dizilerde de aynı durum söz konusu. Güncel örneğimiz, Wood ve Wilde’ın evlilik saptamalarının karışımıyla olaya bakan ‘Evli ve Öfkeli’.

‘EVLİ VE ÖFKELİ’NİN MESAJLARI, KADINI BASKILAYICI

Aldatmanın sadece erkek kaynaklı olmadığını, kadının baş düşmanının kadın olduğunu Seray, Gülendam, Gaye gibi karakterlerle gösteren ‘Evli ve Öfkeli’de ilk sözüm, dikkatimi en çok çeken husus üstüne… Ki bu da, kadın-erkek ilişkilerindeki olumsuz tablonun sağ gösterip sol vuran türden yaratıldığı! Aldatmanın kadındaki yıkımı mesajlarla ve esprilerle donatılarak açığa çıkartılmaya çalışılmış. Güzel. Ancak öte yandan öyle replikler var ki, sanki erkek aldatmasını masumlaştırılmaya odaklı. Yani mesajların çoğu kadını baskılayıcı türden!

Evlenmeden hamile kalıp şişik karınlarıyla gelinlik giyen kadınların konuşulduğu prova aşamasında, hamile kadının gelinlik isteği ‘utanılacak’ bir durum olarak gösterilmiş mesela… Komiser Esra’nın hamile gelin konusundaki tepkisini ‘Yok artık’ çıkışıyla verip kaynanalara da laf çakan dizinin, ‘Ayıp denen bir şey var’ mantığı, kadın özgürlüğü konusunda yönlendirici bakış açısının dayatması gibi. Şimdi bunu ‘espri’ olarak algılamak mümkün mü?

Öte yandan konferansların, kaçamaklar ve hatalar için fırsat yarattığını söylerken evli kadına ‘Bir defalık kaçamağı affet’ algısını alttan lata verme amacı güden dizide, Seray’ın ‘Bir kadın önce kendine saygı duymalı’ diyerek kilolar üstüne yaptığı aşağılayıcı konuşma da apayrı bir baskılayıcılığa sahip! Öyle vurucu sözcükler kullanılmış ki, ‘Kilolu kadının hayattan ve evlilikten beklentisi olamaz. Aldatılıp terk edilebilir’ mesajını çıkartmak mümkün.

Dizilerdeki, yıllar sonra çıkıp gelen kocaman kızlar modasına taş atıp bunların anne karakteriyle uyuşmayan büyük görünümlerini gündeme getirerek eleştirel takılan… Herkesin kariyeri için bir şeyleri feda ettiğini söyleyen… İlaveten dizilerdeki rollerin yapımcıların yatağından geçerek kapıldığını gösteren dizide, ‘Yuva yıkan kadını kimse sevmez’ saptaması da kurgulardan gerçeğe kadını alta alan göndermeler. ‘Mantığı kadına karşı mı’ diye sorgulatan dizinin seç, beğen, al niteliğindeki mesajlardan nasıl çıkartım yaparsanız artık.

KARAKTERLER, ‘EVLİ VE ÖFKELİ’NİN BAM TELİ

Kadına yönelik mesajcılığını bir yana bırakıp içeriğe gelecek olursak… Hikâyesi çok farklı olmayan kadınların ihanet mağduru evliliklerinin ve kırık dökük hayallerinin yarattığı öfkeyi, Çiko Dilek’in 20 yıl önceki oyunla patlatıp karşımıza çıkan ‘Evli ve Öfkeli’nin içeriğine bakıp konu itibariyle benzerlerini aşan bir orijinallik ortaya koyamadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu nedenle ‘Umutsuz Ev Kadınları’nın veya ‘Sex and the City’nin erkeklerden dertli kadın öyküleriyle özdeşleştirmek de mümkün. Pek çok romantik komedi filminden payına düşenler çıkar elbet. Dolayısıyla, ‘Evli ve Öfkeli’yi karakterler üzerinden değerlendirmek daha isabetli.

Düğünü birbirine katan açılışın bir gün öncesine gidip karakterlerini bize tanıtan ‘Evli ve Öfkeli’de birbirinden farklı dört kadın başı çekmekte. Seray(Ebru Cündübeyoğlu), Mine(Yıldız Çağrı Atiksoy), Dilek(Ayça Erturan) ve Esra(Birce Akalay). Peki, ara ara ‘Gönül İşleri’ni de anımsatan karakterlerin ‘kadın’ ve ‘evlilik’ yönleriyle bize yansıması nasıl? Sırasıyla bakalım.

Yumurtadan çıkıp kabuğunu beğenmeyen civciv misali ortalıkta dolanan ve oyuncu tayfasının kaprisli yüzü olarak ‘Evli ve Öfkeli’de yer alan Seray, ekibin edepsiz ve bencili. Kara Dullar setinde, dört yıl okuyup damdan düşer gibi oyuncu olanların azarlarına maruz kalanların sorununu net biçimde ortaya koyan süreçte karakterini fazlasıyla belli eden Seray, pabucu dama atılabilecek döneme girmiş bir oyuncu. Kendisini özleten Ebru Cündübeyoğlu da bu karakterin hakkını tam vererek dizinin en göze batıcı performansını sergilemekte. Hiçbir yapmacıklık, zorlama yok. Onu izlerken bazı oyuncuların dizi dışındaki tavırları geldi aklıma. Yani tam manasıyla gerçekçi bir karakter… Kapris ve komplo peşinde koşarken mahalle günlerini özlemle anma duygusallığı yaşayan Seray’ı çok sevdim. Yapımcıdan ve kocadan kazığı yiyerek gerçeklerle yüzleşip, genç rakibini yendiğini sanırken alta giden Seray’ın kocası Macit’ten intikamcılığını izlerken zaman içinde egosunun düştüğüne de şahitlik edeceğiz muhakkak. Eminim o duruma da Ebru Cündübeyoğlu rahatlıkla ayak uyduracaktır.

‘Görüş Günü Kadınları’ dolayısıyla yakından tanıma fırsatına sahip olduğum Yıldız Çağrı Atiksoy da aslına uygun rolüyle bir kez daha hanım hanımcık ama güçlü bir kadın olarak karşımızda. Mine karakteri ona çok yakışmış. Kısa saç zarafeti de öyle. Duygularından arınıp mesleğinin gereğini yapabilmeyi başaran doktorluğu ‘Hayat Yolunda’ dizisinde Nur Fettahoğlu’nun Şafak karakterini hatırlattı bana… Hamile kalma çabasına, başka kadını hamile bırakarak karşılık veren başhekim kocasının ihanetiyle yıkılan Mine, büyük ihtimalle Londra’yı bırakıp Türkiye’de acil servis doktorluğu yapmaya gelen Cenk’te teselli arayacak. Bakalım bir uçak tanışmasından daha büyük aşk çıkacak mı? Malum şimdilerde çok moda.

Lakabını, ‘Depresyondayım’ parçası eşliğindeki reklamda arka arkaya çikolataları ağzına tıkan kız misali, stres yapıp 12 tane çikolata yediği için kazanan Çiko Dilek, bu tarz yapımların olmazsa olmazlarından. Üzüldükçe yiyen, yedikçe de aşağılık duygusuyla daha çok ezikleşen ve tüm bunları aşmak için çevresindekileri memnun etmeye çabalayan bir tip. Düğün organizasyonculuğuna heveslenip damdan düşer gibi kocasının kendisini sevmediğini öğrenen Dilek’in rutini kırmasını isterdim. Ne yazık ki, çırpınışı ve berbat şarkı performansı klişe abartılarla doluydu. Sert biçimde vurgulanan ‘toplu kadın’ karakteri, ‘Çok Güzel Hareketler Bunlar’da bolca izlediğimiz skeçlerden fırlamıştı sanki. Dolayısıyla gayet iyi bir iş çıkartma kapasitesindeki Ayça Erturan’ın geçmişin izlerini taşıyan bu havadan soyutlanması lazım. Rutin icabı, kendine çekidüzen verip zayıf ve bakımlı bir kadına dönüşerek antrenör Haluk’la yakınlaşacak olan yeni Dilek’te abartılar terk edilmiş olur umarım.

‘Gâvur güveysi’ gibi anlamsız bir söylemle fark yaratmaya çalışıp hormonları zorlayan gelinlik provasında atarlılığını ortaya koyan Komiser Esra’ya gelince… Erkek Fatma tarzı rollerin Birce Akalay için biçilmiş kaftan olduğu düşünülmüş olacak ki burada da kabadayı konuşmalar ve erkeksi hallerle donatılmış bir karakter düşmüş payına. ‘Söz verdik bir kere, evleneceğiz’ tripleriyle nikâh masasına oturan ve erkeksi havaya tavan yaptıran Esra’nın evlilikten payına düşense, bekârlığa veda olayını, ‘eve kadın atmak’ olarak algılayan damatla ilk geceden ayrılık. Yelken açacağı ufuk, büyük ihtimalle Sarp Akkaya’nın canlandırdığı Murat Komiser. Ama bir diğer ihtimal de, uzun süredir peşine düştüğü ‘Hayalet’ denilen kaçakçıya tutulması, sonrasında Komiser’de karar kılması! Hani ‘Gönül İşleri’nde de Saadet, hırsız Asrın’a aşık olup sonra komiser kanadına yönelmişti ya… İşte burada da aynı yol izlenebilir.

Neticede; Asla kazanamayacağı iddialara girmeyen Seray… Çocuk sahibi olma derdindeki Mine… Şişman kadın olgusunun yansıması olarak umursamıyor görünmekten bıkarak isyan eden Dilek… Ve suçluları yakalarken kendisini kaşarlıyla kandıran Cihan’ın burnunun dibindeki ihanetini fark edemeyen Esra… Hinlikle saflığı, eziklikle atarlılığı buluşturan hikâyede aynı gün aldatıldıklarını öğrenen bu dört kadın ‘Evli ve Öfkeli’nin bam teli! Başarıları da bu telin doğru biçimde tıngırdatılmasıyla yaratılacak duygulara bağlı. Abartıya kaçıp kulak da tırmalayabilirler ve ömürleri kısa sürer… Ya da kadının gücünü yansıtıp ruhumuza dokunarak sıkı bir rekabete girişirler.

Sözümüzü, ‘Evli ve Öfkeli’ derken kadın-erkek dengesinin yanlış algılar yaratılmadan sağlanmasının önemini işaret ederek ve içerik mesajcılığının ne yönde gelişeceğinin merakıyla noktalayalım.

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal