Erotizmde Karanlığın Elli Tonu

'Efendi-itaatkâr' tablosuyla başlayan ilişkinin aşka dönüşümünü işleyerek kadının ve bedenin özgürlüğüne ulaşan seri, ‘Grinin Elli Tonu’nun ardından şimdi de ‘Karanlığın Elli Tonu’ bölümüyle beyazperdede…

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

‘Sinsiliği ve ikiyüzlülüğü zorunlu kılan toplumdur. Rahat bırakalım kendimizi’ demiş, ‘Doğa, zevklerimizi kınıyor olsaydı, bizde bu zevkleri uyandırmazdı’ saptamasını yapan Marquis de Sade… İki yüzyıl öncesinden vurgulanan baskıcılık gerçeğinde, insanlığın çok az aşama kaydettiği ve halen erotizmde karanlığın elli tonunun hüküm sürdüğü kesin. Hayat, gittikçe çoğalan ikiyüzlülük ve dahi yüzsüzlüğün türlü tonları sayesinde alacakaranlık kuşağına dönmüşken düşünüyorum da, mutlu ve dingin bir yaşam sürmek açısından insanın en büyük sıkıntısı kendiyle ilgili hakikatleri kabulde zorlanması galiba. Tabular, çevre kaygısıyla güçlenen ayıplar ve manevi yaptırımlar… İnsanlığın bedensel ve ruhsal gerçekleriyle barışık yaşamasının önünde her tondan yükselen duvarlar. Bu o denli büyük bir problem ki, pek çok konuda karşımıza çıkmakta. Sürekli inkâr içinde olunması ve baskılamaların gücü, yanılgıları ve patlamaları da beraberinde getirmekte… Toplumsal huzursuzlukları tetiklemekte.

Ne yazık ki, cinsellik ve seks bu baskılamalardan en çok nasiplenenlerden. Her ne kadar toplumsal açıdan tabu sayılsa dahi seksin tüm canlıların yaşamsal gerçeklerinden biri olduğunu kim inkâr edebilir ki? Dahası, cinsel tatminsizlikle birlikte çalışma ortamındaki başarısızlığın, sapkınlıkların ve tecavüz gibi suçların artış gösterdiği de aşikâr. Velhasıl bireylerin kendi varlık gerçeklerini kabullenip romantizmle harmanlanmış cinselliği layıkıyla yaşaması; erotizmi, insani ihtiyaç olarak kabullenmesi sonucu mutsuzluğun minimuma ineceğini söyleyebiliriz. Peki, köşe bucak kaçılan cinselliğin bir parçası olan erotizmi kurgularla topluma yansıtıp tabu olmaktan çıkartmak kolay iş mi?

‘Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin’ gibisinden anonim sözlerle, cinselliği sadizmle buluşturma mantığının yaygınlığı saptansa da… Çocuk yaştaki kızlar, ‘çıtır’ yakıştırmalarıyla cinsel iştahları kabaranlara yem edilse de… Pornografiyle erotizmi aynı kefeye koyan, dizilerdeki en masum öpücüğü dahi ‘gençleri ahlaksızlığa itiyor’ mantığıyla algılayıp filmleri sansürleyen kafaların… Kadına yönelik şiddeti, ‘Haddini aşan kadının ilacı dayaktır’ gibisinden tavsiyelerle kitabına uydurup kendilerini tatmin etmeyi; kapalı kapılar ardında her tür sapkınlığı sergilemekte sakınca görmezken dışarıda ahlak bekçisi kesilmeyi alışkanlık edinmişlerin varlığında… Maalesef hayli zor!

Kaldı ki, aşk tanrısı Eros’tan türetilen ‘erotizm’ kelimesi temelde sevgiye-aşka dayalı bir kavram. Yani doğrudan cinsellikle sınırlı değil. Ancak gel de bunu at gözlüğüyle bakanlara anlat. Öte yandan erotizmin ve cinselliğin dikkat çekmek amacıyla suiistimal edilme durumu da mevcut kuşkusuz. Magazin haberlerinde bolca rastlıyoruz bunlara. Medyanın ciddi habercilik yapma olanaklarını yitirdikçe kadın bedenine dadanma çiğliğinden ibaret kalan bu olumsuzluklar bir tarafa, edebiyat ve kurgu dünyasında ciddi erotizm örnekleri bulunmakta. Nitekim erotizmin tonlarını işleyerek dünya çapında ünlenen İngiliz yazar E. L. James’in ‘Elli Ton’ üçlemesi bunlardan biri. Her kesimden ve yaştan okuru olan ve çok satanlar listesinde yerini alırken, ‘efendi-itaatkâr’ tablosuyla başlayan ilişkinin aşka dönüşümünü işleyerek kadının ve bedenin özgürlüğüne ulaşan seri, ‘Grinin Elli Tonu’nun ardından şimdi de ‘Karanlığın Elli Tonu’ bölümüyle beyazperdede…

KURAL YOK, ACI YOK, SIR YOK

Bizim edebiyatımızda ve kurgularımızda pek rastlamasak da yabancıların ürettiği sayısız eser mevcut erotizm konusunda. ‘Elli Ton’ üçlemesinin bunların arasındaki yeri ne derseniz… Türünün klişelerinden bolca nasiplenen serinin öyle olağanüstü bir yanının bulunmadığı, diğerlerine nazaran ayrıcalıklı bir noktada olmadığı malum. Lakin Christian Grey ile Anastasia Steel’in erotizm yolculuğundaki anlatım dili, farklı öğeleri birleştirerek sunan başarılı bir yapıya sahip. Dolayısıyla sıkılmadan okunacak bir seri diyebiliriz. Eserin film haline gelince…

Muhakkak ki, kitaptaki yoğun seks ve erotik tasvirlere filmlerde rastlamak imkânsız. Hem zaman açısından, hem de canlandırmaların yaratacağı sakıncalardan ötürü bu evreler daha kestirmeden verilmekte. Christian Grey’in cinselliğini emirler ve kurallarla belirlenen sadistlik şeklinde yaşamasını işleyen ‘Grinin Elli Tonu’nda, röportaja gelen Anastasia Steel ile başlayan kurallı erotizmin tonlarını da bu kısıtlı çerçevede izlemiştik nitekim. Yani içerikteki kuralların pornografiye kaçan maddelerini baz alıp beklentiye girenler ne umup ne bulmuştu bilemem ama çıplaklığın bolca sergilendiği kendi çapında bir erotizme sahipti.

‘Karanlığın Elli Tonu’na baktığımızdaysa… ‘Kural yok, acı yok, sır yok’ diyerek Chris’i vanilya ilişkiye yönlendiren filmde, erotizm ve çıplaklık çizgisi biraz daha geriye çekilmiş halde. Hatta cinsellik barındıran sahnelerin, türünün gerisinde kaldığını bile söyleyebiliriz. Anlaşmazlığa düşüp ayrılmış sevgililerin yeniden deneme kararıyla gelişen sıradan öyküler misali başlangıç yaparak zenginliğin nimetlerini bolca gözümüze sokan film daha çok geçmişin analizlerine yer vermiş. Rahatlatıcı alışveriş olayını, ‘havayolu satın almak’ şeklinde tanımlayan Chris ile yeni başladığı işte ilerlemeyi hedefleyen Ana’nın değişimini sunan… Eski itaatkâr Leila, yayıncı Jack Hyde ve Bayan Robinson karakterleriyle intikamcılık ve kıskançlık olgularını devreye sokan… Ve nihayetinde aşk ve değişim bilincine vurgu yapan filmde sevişkenlik yine var ama artık alışkanlığa dönüşerek yeterli erotizm hazzını hissettirmemekte. Dolayısıyla bu olgunun ötesindeki detaylar çok daha doyurucu.

‘KARANLIĞIN ELLİ TONU’NU İZLEMEYİ GEREKTİRENLER

İlişki için iletişimin şart olduğu ana fikri üstüne kurulan ‘Karanlığın Elli Tonu’nu izlemeyi gerektiren sebepler çeşitli. En başta, devam filmi olması geliyor haliyle. Ama içindeki acıdan zevk alma duygusunu atamamış olmakla birlikte yeni şartlara açık olduğunu dillendiren Chris ile geçmişi karanlık bir adamla mutlu ilişki yaşanabilir mi sorgusuna odaklanan Ana’nın macerasını izlemeyi gerektiren nedenler bununla sınırlı değil. Bunlar nelerdir, sıralayalım.

1-‘Karanlığın Elli Tonu’, sağlam bir geçiş öyküsü

Serinin ilk bölümünün kaldığı yerden devam eden ‘Karanlığın Elli Tonu’, üç günlük zaman atlamasıyla yarattığı öyküsünü oldukça sağlam temeller üstüne kurmuş. Yani öyle ilk bölümde olduğu gibi sadizm içeren salt cinsellik sunumuyla idare edilmemiş. Kuralların kalktığı ilişkiye, duyguların ağır bastığı romantik bir tat da getirilerek çiftin kalıcı birlikteliğine zemin hazırlanmış. Bu çok önemli bir ayrıntı. Çünkü malum olduğu üzere Chris ile Ana’nın ilişkisi normal bir başlangıca sahip değildi. Onlarınki sapkın cinsellik tutkusunun ve merakın yarattığı sözleşmeyle oluşmuştu. O aşamada geleceği yoktu. Oysa şimdi işin rengi birdenbire değişti. Anlayacağınız bu bölüm, finale giden yolda ‘Acaba bu ilişki nereye varacak’ merakını diri tutan başarılı bir geçiş niteliğinde… Tabii romanı okumayanlar için!

2-Çocuklukta yaşananların cinselliğe etkisini yansıtıyor

Chris’in uyuşturucu bağımlısı öz annesini ortaya çıkartan devam filmi, onun küçük yaştan şiddetle tanıştığını gösteren bir kâbusla açılışını yapıyor. Böylece anne ilgisinden yoksun olan; vücudunda sigara söndürülen, dövülen çocukların kendilerini zorba erkeğin elinden alamayan anneye karşı öfke besleyip ileriki yaşlarda onlara benzeyen kadınlara işkence yaparak hınç alma sapkınlığı geliştirdiği gerçeğini ortaya koyuyor. Tabii bunu polisiye veya korku filmlerindeki gibi sertlikle değil erotizmle süsleyerek sunmakta… Ki bu klişe detay, filmin, Marquis de Sade özgürlüğüyle yarattığı çekiciliklerden biri konumunda.

3-Erkeği dize getirmenin formülünü gösteriyor

‘Karanlığın Elli Tonu’nu izlemek için nedenlerden biri de, erkeği dize getirmenin formülünü işlemesi. Öyle ki, acı vermekten zevk alan Chris’i terk eden Ana’nın feminizme kaçmadan sergilediği güçlü kadın davranışlarıyla ipleri eline alması ve bir anda erkeğin kurallarını yok edip kendi şartlarını dayatması, ‘En kurallı ve sert erkek bile kendini geri çeken kadın karşısında itaatkâra dönüşebiliyormuş’ fikrini hissettirmekte. Gerçek yaşamda sadistçe alışkanlıkları olan, üstelik ultra zengin bir adama karşı bu taktik nereye kadar iş görür bilinmez ama sıradan normal bir erkeği dize getirmek için ideal formül. Hani ne demişler… Kaçan kovalanırmış! Chris’in efendiliğine son verip itaatkâra çeviren Ana da tam bunu uyguluyor devam filminde. O nedenle dikkatle izlenmeli derim.

4-Erotizm ve fantezilerin cinselliği renklendirdiğini vurguluyor

Çiftlerin cinsel yaşamlarındaki sınırlar muhakkak ki kendilerinin belirleyeceği bir şey. Ancak ufak tefek oyunların, bazı oyuncakların iki kişi arasındaki muhabbeti sıradanlıktan kurtaracağı gerçeğini de kulak ardı etmemek lazım. Bu noktada, ‘Karanlığın Elli Tonu’ ölçüyü kaçırmadan erotik örnekler sunmakta bize. Cinselliğin yatak odasının dışında da yaşanabileceğini asansör, balo, kırmızı oda vs. fantezileriyle işleyen yapımın ilkine kıyasla yarattığı farksa, tek yanlı emredicilikten ziyade iki tarafın arzusuyla yaratılan oyunların cinselliği renklendirici olduğu yönüne ağırlık verilmesi! Seksi detaylarda birinci filme nazaran daha geride kalarak genele hitap eder hale gelen sahnelerden dileyen herkes kendi yaşamına pay çıkartabilir.

5-Kalıcı ilişkide sevgi ve cinsellik dengesini sorgulatıyor

İlişkilerdeki bağlayıcılığın her ne kadar cinsellik olduğu üstünde durulsa da, Chris’in eski alışkanlıklarını bırakmaya çalışmasını ve Ana’nın peşinden koşturmasını işleyen ‘Karanlığın Elli Tonu’, sevgi-cinsellik dengesinde, sevginin daha büyük güç olduğunu ve cinselliğin önüne geçtiğini söylemekte. Bunu da Chris’in kaybetmek istemediği kadın uğruna yaşamında gittiği değişimle ve özelindeki fedakârlıklarla yansıtmakta. Öte yandan Chris’in sahiplenme tavırlarına bakıp dümeni geçici olarak Ana’ya bıraktığını düşünmek ve ‘Huylu huyundan vazgeçer mi? Vazgeçse ne kadar sürdürür’ diye sorgulamak da kaçınılmaz.

6-Annelerin kadın arkadaşları tehlikeli olabilir diyor

‘Karanlığın Elli Tonu’, ergenlikte uğranılan cinsel tacizi ilk bölüme nazaran daha netleştiren bir yapıda. Chris’in, annesinin yakın arkadaşının itaatkârlığıyla sadistliğe adım attığını Bayan Robinson’ı birebir olaya sokarak arabozucu saptamalarıyla bütünleştiren bölüm, aile dostlarının yaratabileceği cinsel istismar tehlikesine vurgu yapıp genç yaştaki cinselliğinin, ilk deneyimlerde karşılaşılanlar eliyle şekillendirilebileceğini söylemekte.

7-Aşk bahane lüks yaşam şahane mantığını hissettiriyor

Sahiplenme duygusunun her tonunu layıkıyla sergileyen Chris’i yontarak birlikteliği kabul eden Ana karakteri, ‘Karanlığın Elli Tonu’ndan çıkarcı aşk yorumu yapmak adına gayet başarılı dizayn edilmiş bir tip. Aşkı ve saflığı yem gibi kullanıyor duygusunu hissettiren Ana, adeta kaz gelecek yerden tavuk esirgememe kurnazlığında. Başta utangaç ve masum pozlar takınırken birden dişini gösteren karakterin benim gözümdeki yeri, aşkla davranan kadından ziyade yakışıklılığı tamamlayan görkemli mal varlığına tamah eden sinsilikten ibaret! Parayı reddedip Chris’in zenginliğinden uzak duruyormuş izlenimi yaratıyor ama pahallı hediyeleri itirazsız kabullenmesi, lüksün nimetlerini kullanması ve zengin sevgili sayesinde tepeden inme yönetici olmayı hazmetmesi baştaki söylemiyle taban tabana zıt bir tablo çıkartıyor karşımıza.

Nasıl ki, ‘Şöhrete giden yolda biriyle olacaksan seni daha akıllı yapacak birini tercih et, daha zengin yapacak olanı değil’ diyen Jack Hyde’ın sözlerinin aksine zenginliği seçen Ana’nın işindeki yükselişinin arkasında Chris’in olmadığını düşünmesi ve sadece kendi yeteneğiyle aşama kaydettiğine inanması… Seyircinin de bunu kabullenmesi saflığı aşan bir durum olur. Anlayacağınız gerçek yaşamdaki örneklerde olduğu gibi, Ana açısından bu ilişkide aşk bahane lüks yaşam şahane! Eee… Hayatın tonları da böyle işte… Birileri bir taraflarını yırtar ilerleyeceğim diye, Ana gibi zenginleri kafalayanlar da hazırlop kuruluverirler her yere.

Sonuçta; ‘Elli Ton’ üçlemesi bir dönüşüm öyküsü! Acı verici efendi olarak kadınları kırmızı odaya atan Chris’in tüm hâkimliği ve gardı ‘Karanlığın Elli Tonu’nda düşmüş durumda. Yine de en büyük itaatkârın aslında kendi olduğunu uğradığı değişimle resmeden Chris’in çöküşü ve erkeğin zaafıyla elini güçlendiren Ana’nın yükselişi olarak değerlendirebileceğimiz film, duygusal açılımlarda, griden daha ağır olan karanlığın tonlarını hissettirmekte. ‘Özgürlüğün Elli Tonu’ndaki değişimler öncesi tercihlerin belirlendiği ve sevginin zarar verici yönünün öne çıkartıldığı bir bölüm olarak izlenmeye değer. Devamının 2018’de geleceğinin bilgisiyle…

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal