Ekranların küçük menfaat kapısı

Ekranların küçük menfaat kapısı

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

‘İnsanları harekete geçirmek için iki manivela vardır: Menfaat ve korku’ demiş Napoleon… Geçmişten günümüze bu sözün her şekilde hayatta bir karşılık bulduğu aşikâr. Aba altından sopa göstermeler veya alenen sergilenen korkutmacılıkla yaratılan çıkar halleri bir yana…

Menfaat, dendi mi akan sular durmakta. Dost bildiklerimizin menfaatleri bitene kadar yanımızda olmasından tutun da, çıkar elde etmek uğruna her tür sömürüyü mubah sayanların kurdukları düzene… Yaşamımız menfaat odaklı eylemlerle dopdolu.

Nasıl ki aşk duygusunu sulandırarak vıcık vıcık hale getiren, gençlik masumiyetini özentilerle yapaylaştıran, aile kavramını deforme eden ve erkek bedenini teşhirden medet umar hale gelen televizyon dünyasındaki tercihlerin ve gelişmelerin temelinde de menfaat mantığı yatmakta. Hiç kuşkusuz ticari kaygılar çerçevesinde ekranları şekillendiren menfaatçilik normal karşılanmalı. Ancak ipin ucunun kaçırılmaması çok önemli bir ayrıntı.

Dolayısıyla abartı ve sömürü detayları ekran menfaatçiliğinde temel kriterler olmalı. Dahası bu noktada değerlendirme yaparken ‘çocuk’ olgusu üstünden yürütülen programlara ekstra dikkat şart! Zira küçüklere yönelik her sektör, yetişkinlerden çok daha fazla prim yapmakta ve getiri sağlamakta. Bu da haksız kazancın yanı sıra yozlaşmanın da önünü açan bir faktör olmakta.

Ayrıca ekranda çocukların varlığıyla ilgi toplama olayındaki istismarın ‘şirinlik’ kılıfıyla kamufle edilip masumlaştırılmak istendiği de bir gerçek. Sorarım size… İzleyiciye sempatik gelen hallerle yapımlarda boy gösteren çocuklara gerek maddi gerekse manevi yönden amacını aşan performanslar sergiletmek, onları menfaat aracı yapmak değil de nedir?

Gerçek şu ki; sadece çocuklar için, onlara hitap edecek konseptlerde yaratılsalar problem teşkil etmeyecek böylesi yapımların, yetişkinlerin izlediği işlerin çocuk versiyonu olarak yaratılması tam anlamıyla çocukları ekranların yeni menfaat kapısı haline getirmektir!

İşin kötüsü bu menfaat kapısı, Pandora’ın kutusu gibi… Açılan kapıdan peş peşe yeni olumsuzluklar çıkagelmekte. Küçüklerin şirinliklerini, dizilerde, yarışmalarda, şovlarda ve dahi çocuklarla doğrudan ilgisi olmayan ürünlerin reklamlarında malzeme olarak kullanarak menfaat sağlama alışkanlığını her geçen gün daha da artıran kanallarda çocuk odaklı yapımlara sürekli yenileri eklenmekte.

Bunlardan biri de yakında Show TV’de yayına girecek olan ‘Bebeğim Yolda’!

DOĞMAMIŞ BEBEKLERİ YARIŞTIRMAK

Doğmamış bebekler yeni umutlar olmanın ötesinde, birer sürprizdir çiftler için. Neler getireceği, hayatı nasıl değiştireceği bilinmez. Doğmamış bebeğin sürprizliğine karşın ‘Adam olacak çocuk…’ diye başlar büyüklerimiz söze ve bu vesileyle kişinin nasıl gelişeceğini, bir işin arkasının nasıl geleceğini anlamanın yolunu gösterirler bize.

Öte yandan iyi başlamakla birlikte hızla yoldan çıkan televizyon âleminde rahmetli Barış Manço’nun TRT ekranından sunduğu ‘‘7’den 77’ye’’ programındaki ‘Adam Olacak Çocuk’ bölümünün de ayrı bir yol göstericiliği vardır geçmişten geleceğe. Tabii aynı kafa yapısıyla hareket edenler için!

Çocukların sahneye çıkıp şarkı söylediği ve Manço’nun sorularını cevapladığı bu bölümün küçük-büyük herkesin hafızasında olumlu izler bıraktığı muhakkak. Çünkü sadece çocukları yarıştıran bir iş olmayıp en doğalından gerçekleştirilen soru-cevap kısmıyla da eğitmeye ve öğretmeye odaklı bir yapımdı.

Pek çok çocuk bu sayede faydalı alışkanlıklar edinmiş, ebeveynler de bilinçlenmişti. En önemli özelliğiyse, çocukları, çocuk kimliklerini bozmadan, çocuk gibi yansıtmasıydı izleyiciye. Yani şimdilerde olduğu gibi, popüler kültüre oynama sevdası ve büyüklerin taklitçiliğindeki çocuklar sunma hevesi taşımıyordu.

Gel gör ki zaman içinde tıpkı dizilerde olduğu gibi çocukları malzeme yapan programlarda da zihniyet değişti. O yıllardan bu yana, türlü yapımı izleyiciyle buluşturan televizyon dünyası, çocukların gelişimine etkilerini düşünmeden, çocuklar üstünden büyüklere oynamayı ve izleyici toplamayı hedeflediğini her şekilde gösterdi bize. Birkaç örnek verecek olursak…

‘O Ses Türkiye’ diyerek büyüklerin şarkı yeteneğini keşfe çıkanlar, ‘O Ses Çocuklar’ ile aynı konseptin büyümüş de küçülmüş havasındaki çocuk versiyonuna giriştiler mesela. Çocuklara star olma hırsı yüklemek onların gelişimini olumsuz etkiler diye düşünüldü mü peki? ‘Güldüy Güldüy Show’ deseniz…

O da benzer mantıkla yol alıp büyüklüğe özenti performanslarla eğitilen küçüklerin yaşlarıyla bağdaşmayan skeçlerini sergileyerek büyükleri güldürmeyi hedefledi. Bozuk şivelerle konuşturulan, abes tavırlarla rol yapmaya çalışan çocuklar böylece oyunculuk eğitimi mi almış oluyordu? Yapılan işin tiyatroya katkısı neydi? Kimin umurunda.

Keza özellikle sürekli çikolata vs yedirilerek özendirici hale getirilen ‘Çitos’ üstünden eleştirilip dizilerde, eğlence programlarında, reklamlarda çıkan çocukların durumunu incelemekle görevli kurulun oluşmasına sebep olan ‘Çocuktan Al Haberi’ de bir başka düşündürücü örnek olmuştu sözde çocuk programlarında.

Hepsinin ortak noktası da fenomenleşecek ve sosyal medya vasıtasıyla programları popülerleştirecek çocuklar yaratıp bunlar aracılığıyla nemalanmaydı. Amaca da gani gani ulaşıldı hani…

Şimdi ‘Adam Olacak Çocuk’tan yola çıkarak başlattığımız bu saptamaların ardından Show ekranında yer almaya hazırlanan ‘Bebeğim Yolda’ isimli yeni yarışmaya geçecek olursak…

Elde edilen verimliliğin iştah kabartıcılığıyla işe girişildiğine kuşku yok. Lakin bu kez çocuk olayında aşama kaydedilmiş ve henüz doğmamış bebekler üstünden yarışmacılık yaratma akılcılığına gidilmiş.

Şöyle ki; Anne-baba ve tüm ailenin yeni hayatlarına hazırlık süreçlerini ekrana getirecek olan programda anne adayları zevkleri, yaratıcılıkları üstünden yarışacakmış. Her gün bir bebek odasının yapılacağı ve haftanın birincisi seçilen anne adayının doğum masraflarının karşılanacağı yarışmada rengârenk bebek partileri, birbirinden farklı bebek mevlidi masaları, el emeği ile örülmüş dolu dolu bebek bohçaları ve bebek odaları sergilenecekmiş.

En eğlenceli ‘Hoş Geldin Bebeğim’ gününü organize etme, en güzel bebek odasını hazırlama konusunda birbirleriyle çekişecek olan anne adaylar doğum odasından loğusa odasına… En eğlenceli Hoş geldin Bebeğim günü organizasyonundan, en cici yeni doğan kıyafetlerinin alımına… Bebekle ilgisi olan her alanda kıyasıya rekabete tutuşacaklarmış.

Hayallerin gerçekleştirileceği ve duygusal anların yaşanacağı ‘Bebeğim Yolda’ programını bu tanıtım konseptiyle değerlendirdiğimizde kuşkusuz hayli renkli, cıvıl cıvıl ve umut dolu bir iş olacağı sonucuna varacağız. Ne güzel.

Bebeklerin doğum heyecanını artıran böylesi bir renkliliğe sözümüz olamaz haliyle. Ancak buzdağının görünmeyen yüzünde eleştiriye açık bir yön olduğunu da gözden kaçırmamak lazım. Peki, nedir? İnsanları gereksiz veya abartılı tüketime yönlendirme faktörü… Ki, bu da en az büyüklere benzetilmeye çalışılarak veya özendiricilik sergiletilerek sömürüye açık hale getirilen çocuk programları kadar olumsuz bir durum! Maddi açıdan olanı var, olmayanı var ne de olsa.

SONUÇTA; Çocukları odağına alan yapımlar ekranların küçük menfaat kapısı olmayı sürdürmekte kararlı görünüyor. ‘Bebeğim Yolda’ diyerek, doğmamış çocuğa don biçme halleri sergilemek de bunun bir uzantısı sayılabilir. Zira böylece, çocuk istismarı gibisinden eleştirilere hedef olma ihtimali bertaraf edilmiş olsa dahi, yeni konseptin özendiriciliği sayesinde bebeklere yönelik sektöre faaliyet kazandırmak mümkün kılınmış olacak.

Bu iyi mi kötü mü, bilemem ama… Her alanda tasarrufun gerektiği bir dönemde Amerika’daki Baby Shower partilerinden ilhamla, Hoş Geldin Bebeğim gibisinden kültürümüze yabancı adetlerle yarışmacılık geliştirmeyi ‘gereksiz tüketimi teşvik’ olarak yorumlamak rahatlıkla mümkün. Göze batan bu detayı hatırlatarak ve bebeklerin-çocukların menfaat mantığından uzak tutulduğu bakış açısıyla ‘Bebeğim Yolda’ hevesindekilere hayırlı olsun diyerek koyalım noktayı.

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal