Çoban Yıldızı'nın final gerekçesi ne?

Haftalar önce medyaya düşen final haberlerine inanmamakla birlikte, temkinli yaklaşarak bekleyip görmeyi tercih etmiştim.

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

‘Zamanın iki yüzü vardır, iki boyutu… Uzunluğunu, güneşin seyri belirliyor. Genişliğini ise tutkular’ diyor Lübnanlı yazar Amin Maalouf(Emin Maluf)… Yaşam için geçerli olan bu sözü dizilere uyarlayacak olursak, ‘Dizilerde zamanın iki yüzü vardır, iki boyutu…

Uzunluğunu, reytinglerin seyri belirliyor. İçerik genişliğini ise senaryoya hükmedenlerin tutkuları’ diyebiliriz rahatlıkla. Gerçekten de diziler dünyasında öyle finaller yaşanıyor ki, böylesi bir sözle yorumlanmayı fazlasıyla hak ediyorlar. Nasıl ki, sağ gösterip sol vururcasına sezon finalinden vedaya geçiş yapan ve gerekçesine açıklık getirmeyerek yarım yamalak noktayı koyan ‘Çoban Yıldızı’ da bunlardan biri.

Haftalar önce medyaya düşen final haberlerine inanmamakla birlikte, temkinli yaklaşarak bekleyip görmeyi tercih etmiştim. Öyle ya, ağalı-töreli işlerin ekmeğini uzunca süre yiyen kanalın aynı yolun yolcusu olan ‘Çoban Yıldızı’ndan vazgeçmesi pek mantıklı durmuyordu. Dolayısıyla bu iddiaların yine bir magazin parlatması olma ihtimali yüksekti. Lakin bölümlerin performanslarının gerilediği de göze çarpan bir olumsuzluk olarak orta yerdeydi ve final durumu ‘Çoban Yıldızı’nın gerçeği oldu. Bu gerçeğin düşündürdüğü baş konu, hiç şüphesiz final kararının gerekçesi! Gerçek sebep reyting mi, yoksa arka planda yaşananlar mı?

İşin doğrusu… Hani bazen insan söylemek istediği bir yığın şey varken şartlar gereği susarak gitmek zorunda kalır ya… İşte sürpriz bir kararla sezon finalini, finale dönüştürerek noktayı koyan ‘Çoban Yıldızı’nın gidişi de bu minvalde. Söz çok ama onu dillendiren yok! Öte yandan kabul etmek gerekir ki; Gülizar Irmak imzalı öyküyle gelişen ve 11. bölümden itibaren Coşkun Irmak’ın usta kalemiyle desteklenen senaryonun yansıttığı tablo ikilem yaratıyordu. Bir yandan söyleyecek sözü çoktu, bir yandan da sözün bittiği yere gelmişliğin tıkanıklığındaydı. Dolayısıyla ‘final’ olamayan vedasıyla hem izleyici beklentisine, hem de başta aldığı reytinglere ters düşen bu gidişin gerekçesini irdelerken çok yönlü düşünmek lazım.

Kapadokya insanını yanlış tanıtma gibisinden ithamlarla karşı karşıya kalarak yola çıkan ‘Çoban Yıldızı’nın finaliyle ilgili getireceğim ilk yorum, yapımın başlangıç bölümlerinde aynı konu etrafında fazlaca dönenip durmasının yarattığı ilgi kaybına yönelik olacaktır. Burada baş sorumlunun senaryo olduğuna kuşku yok. Konuyu açacak olursak…

Dişler kitli biçimde icra edilen bozuk şiveden ve Selin Şekerci’nin her an ağlayacakmış gibi duran şaşkın haliyle, kocaman kocaman bakan gözlerinden medet ummak başta işe yaramış olsa dahi bu detayların bölümler ilerledikçe kanıksanan, hatta itici gelmeye başlayan bir duruma dönüşmesi engellenemedi. Yaşlı erkeğe zorla verilmek istenen bir kızın dramı şeklinde başlarken, çok yönlü öykü imajı çizen yapımın ‘Seyit-Zühre kaçar, Zekkar-Fikret kovalar’ kalıbına sıkışıp kalması… Genç kesimin algısına hitap edebilecek söylem şekli geliştiremeyip diyaloglarını dar alanda çevirerek iç bunaltıcı hale gelmesi… Kayda değer bir aşk tablosu oluşturamaması… Ve konusunu bir türlü ilerletemeyerek, baştan itibaren bölümlerce yerinde sayması dizinin yeni sezon yolunu tıkadı. İçerik kapasitesini heba edercesine verilen sıkıntıyla düşüşe geçen reytingler de, ‘Çoban Yıldızı’nın tehlike çanları ve gelecek sezonda işlerin daha kötüye gideceğinin sinyali oldu. Nitekim finalin Total’de sekizinci, AB’de 17’inci olması ilgi kaybının göstergesi. Şayet bu gidişatla yeni sezonda devam kararı alınsaydı, birkaç bölüm sonrasında gelecek erken final kaçınılmazdı zaten.

Bunun ötesinde dizinin ilk bölümden itibaren senaryo mantığında sorun olduğunu vurgulamadan edemeyeceğim. Araba kullanmayı bilmediği halde babasının elinden kurtulmak için sersem sapalak araçla kaçmayı deneyerek çuvallayıp Seyit ile karşılaşan Zühre yüzünden Kapadokya’yı korku alanına çeviren dizide ‘Neden, nasıl’ diye sorduran sahne bolluğu vardı. Cebinde kuruş olmayan ve ne hikmetse Zekkar’ın mekânının ilanını yanından eksik etmeyerek pek çok melanete zemin hazırlamaktan korkmayan Zühre’nin sürekli Seyit’ten kaçması, Rüveyda’nın kayıplığını yeterince umursamayan Seyit’in Zühre’yi bulmak için çırpınması, İbrahim’le karısının, Zekkar’ın aksiyonuna abartılarla bulaştırılması… İbrahim’in paragöz karısını yatağa atmakta sakınca görmeyerek diziye bir mantıksızlık daha ilave eden Zekkar’ın hiç çekinmeden şiddetini ve yasadışı işlerini uluorta sürdürmesi… Zühre’nin hastane evresindeki boşluklar, Seyit’in tuhaf tesadüflerle motorize kahramana dönüştürülmesi, Erdal’ın patronlaştırılması, Sırma’nın boynu bükük gelin pozisyonundan, konağın sözü geçen modern hanımlığına terfisi… Ve dahi bunalımlı takılırken bunalımdan eser yansıtmayan Güneş’in en soğuğundan devreye sokulması… Hepsi de tutarsız diyaloglarla geçen sahnelerde, mantığın pek işlemediği detaylar olarak çıkartıldı karşımıza.

‘Çoban Yıldızı’nın finale gitmesindeki etkenler çizelgesinde, enerjiden yoksunluk da kayda değer bir yere sahip! Müziklerine ve Kapadokya evresindeki görselliğine denecek söz olmayan dizide, olayların, aradan bölümler dahi geçse takip açısından kayıp doğurmayacak bir tempoyla sunulması, yapımın kan kaybedip sürpriz finale gitmesinin önünü açanlardan. Öyle ki Şükrü Özyıldız, Selin Şekerci, Selim Bayraktar, Menderes Samancılar gibi isimler başarılı oyuncular olsalar dahi dizinin heyecandan ve meraktan yoksun tekdüze gidişatını kıramadılar. Bu tekdüze akış da, başlangıçtaki karakter gücünü nötrleştirmeye başladı ve diziden beklentilerin aşağıya çekilmesini tetikledi haliyle.

İlaveten beklenti çıtasını yüksek tutarak işe koyulan yapımın, umulanın gerisinde bir getiri sağlaması ve gelir-gider dengesinin olumsuz yöne kayması da, sürpriz finalin sürpriz olmayan gerçeklerinden. Hele bir de yeni rakip karşısında tökezleme hali var ki, bu sonuç, gelecek sezon ortamı hesaba katıldığında, finalin yerinde bir karar olduğunu düşündürmeye yetiyor. Tüm bunların yanı sıra bir dizinin, reytinglerin ve senaryo başarısının ötesindeki zamansız final gerçeğini sorgularken, olayın içsel sorunlara dayanabileceği yönünü de unutmamak lazım tabii. Yani işi ciddi tutmak ve hakkını aramak, yaşamın diğer alanlarında olduğu gibi, dizi sektöründe de pek prim yapmıyor olabilir! ‘Artık sebep her neyse’ diyerek, varı yok eden ‘Çoban Yıldızı’nın vedasıyla ilgili yorumun ardından final bölümünün tablosuna geçelim…

ÇOBAN YILDIZ’NIN ‘FİNAL’ OLAMAYAN VEDASI…

Seyit’in peşini bırakmayacağını belli eden Güneş’in annesi olduğunu öğrendiği Sırma’ya mesafeli tavrının sürdüğü… Fikret’in ‘Zöhre’ tutkusunun, genç kadınla evlenme hevesinden değil de, gençlikte yaşanan sevdanın kursakta kalmasından kaynaklandığının açığa çıktığı… Zekkar’ın İstanbul’daki varlığının gece kulübünden ibaret kaldığı… Ali’nin şirketlerin başına geçtiği… Seyit’in Zühre’nin gerçekten Fikret’in karısı olmadığını idrak ettiği… Cabbar’ın sesinin güzelliğinin tescillendiği... Ve dahi herkesin sevda düşüncelerinin derinlerine daldığı final, çarpan kapılarla hayaletli konağa dönen evdeki gizli geçidi de ölüm hücresine çevirdi. Kimsenin duymadığı sesi duyup gece vakti bir başına dedektifliğe soyunarak kendi ayağıyla tıpış tıpış kapana kısılan Zühre’nin davranış garabetinden, ‘Fazla merak iyi değildir’ mesajını veren final, bağcıksız botlu hayaletin kim olduğunu açık etmedi ama Zekkar’ın, 5-6 yıl önce kaybolan ve 6 ay önce cesedi bulunan, annesi Vahide’nin hastalığı yenmeyip ölmediğini öğrenmesiyle bu detayı da hayallerimizde tamamlamamızın kapısını araladı… Bu noktadaki görüşüm… Gizli geçitte bulunan kemikler Fikret’in sevgilisine aitti. Onu oraya kaptan da Vahide’ydi ve rakibini ortadan kaldırdığı için hastalığı birdenbire iyileşmişti. Fikret’in karısı olan Zühre de konağa dönünce Vahide’nin hışmına uğradı. Dizi bittiğine göre geçmiş ola…

DİYECEĞİM O Kİ; Hayli iddialı biçimde başlayan ve ederinin üstünde ilgi görerek parlayan ‘Çoban Yıldızı’ndan geriye kalan, komple tatminsizlik! Zira gücü, engin dizi boşluğunda uzun soluklu parıltı saçmaya yetemeyen dizinin vedası, baştan beri izlenenleri boşlukta bırakan türden gerçekleştirildi. Ali ile Rüveyda’nın akıbetinin netliği dışında diğerlerinin halleri açık uçlu soru gibi kaldı. Bu ise akışın, finalden ziyade ‘Devamı yeni sezonda’ havasında bir bölüm olarak yansımasına sebep oldu. Böylece yeni gelişimlere gebe bırakılan sezon finalinden, ani finale gidilme örneğini izledik biz de.

‘Bırakmam seni’ diyen Seyit ile ‘Senden başkasıyla olacağıma canıma kıyarım’ diyen Zühre’yi Kapadokya’nın oyuntu şehirlerinde buluşturup Fikret’i bir kez daha at üstünde arayışta bırakan final, Zekkar’ı da şüpheleriyle birlikte annesinin mezarı başına dikti. Bana göre ‘Çoban Yıldızı’nın takipçileri böyle havada kalan bir sonu hak etmedi. Şayet finale gidileceği önceden biliniyorduysa neden her karakter için daha düzgün bir final yaratılmadı, diye sorsak yeridir. Yok eğer bölümler yazıldıktan sonra final kararı alındıysa o zaman da izleyiciye ve senaryoya saygı adına hiç olmazsa bir bölüm daha uzatarak akla takılı kalan sorulara cevap getirilmesine fırsat tanınmalıydı. Lakin yapılmadı. Böylece yeni gelişimlere gebe bırakılan sezon finalinden, ani finale gidilme örneğinin boşluğunu izlemek düştü bize de.

Kuşkusuz bu ne ilk ne de son örnek olacak. Dramalar, iç bunaltan uzun sürelerini doldurmak için tempolarını olabildiğince yavaşlatmak zorunda kaldıkları sürece… Dizilerin ömrü, iç çekişmelere-yüksek meblağlı getirilere endeksli oldukça daha ne final olamayan ve izlenen bölümlerin boşluğunu hissettiren vedalar çıkacaktır karşımıza... Keyfiyetle dayatılan finaller yüzünden izleyiciye mi yazık oluyor, emeğe mi? Yorum sizin.

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal