Bizim Hikaye'de utanmazlık aramayın

Paylaşılan iki fragmana istinaden ‘Bizim Hikâye’yle ilgili ilk sözüm, bu işin tam da ‘Bizim Hikâye’miz olacağı ve orijinalinin şablonundan yola çıkıp kendi özünü-sözünü yaratacağı yönünde!

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Bizim Hikâye’ye peşin yüklenmesek…

Ön yargılı yorumlar, peşin hükümlü karalamalar ve acımasızca geliştirilen alaycılık… İnsanımızın ve medyanın bir türlü kurtulamadığı kötü alışkanlıklardan biri! Ağzı olanın konuştuğu, iki kelimeyi bir araya getiremeyenin fikir babası haline geldiği sosyal medya da bu alışkanlığın alabildiğine yaygınlaştığı bir alan. Çamur at izi kalsın mantığının hüküm sürdüğü günümüzde, her kesim böylesi medya zihniyetinden nasiplenmekte ne yazık ki. Tabii oyuncular ve diziler için de geçerli bu ön yargı furyası. Bir yapım henüz ekrana çıkmadan verip veriştirenler, iş, izleyici tarafından sevilip başarılı olunca hemencecik çark edip övgü yağdırıyorlar. Duruma göre konuşma iki yüzlülüğünün daniskası!

Nitekim uzun zamandır hakkında konuşulan ve ‘Yapılabilir, yapılamaz’ tartışmalarına konu edilip tanıtımlarının yayınlanmasıyla birlikte ‘ti’ye alınan ‘Bizim Hikâye’ de, haksızlık yapılmış olabileceğini akıllarına getirmeyenlerin fütursuzca savurdukları eleştiri oklarından nasiplenenlerden kervanına katıldı. Hatta o kadar ki, montajlarla diziyi alabildiğine yerin dibine sokan, rencide eden görsel paylaşımlar dahi mevcut internette. Yani yerli dizileri beğenmeyip eleştirebilirsiniz ama olayı bu raddeye vardırmak neyin kafası? Ayıp değil mi? Dahası henüz yayına girmeden kıyaslamalara başlamak; kurgusunu, tekniğini, oyunculuğu beğenmemek maksatlı karalamacılık veya ukala işgüzarlığı olmuyor mu? Pes artık.

Kuşkusuz biz de, yeri geldiğinde yabancıların olumlu yönlerine övgüler dizerek bizdeki işleri kıyaslıyor ve yerli yapımların aksaklıklarını sıralıyoruz. Yerlilerin kendine has ağır tempolu bir yaşam algısı, dramatikliği abarta abarta göze sokan bir dünyası ve tüm bunların müsebbibi uzun süreleri olduğunu kim inkâr edebilir ki? Lakin her yerli dizinin veya uyarlamanın kötü olduğunu da söyleyemeyiz. Mesela ‘Kalp Atışı’ gayet başarılı. Aksaklıklarını bilahare eleştiri yazımda ele alacağım ‘Meryem’ de şu an için durumu idare ediyor. Keza ‘Bizim Hikâye’nin Barış’ı olan Burak Deniz’i ‘Toprak’ karakteriyle parlatan ve orijinaliyle kıyaslanıp eleştiri yağmuruna tutularak hak ettiği değeri bulamadan noktayı koyan ‘Tatlı Küçük Yalancılar’ da kayda değer bir uyarlamaydı. Ama o da daha yayına çıkmadan orijinaliyle kıyaslanıp yerilerek sekteye uğratıldı ve hak ettiği değeri bulamadan ekranlara veda etti.

Anlayacağınız sırf ‘yerli’ diye kötülemeye kalkıp, yabancı hayranlığı havası atmak çok yanlış bir yaklaşım oluyor. Hani yumurtadan çıkmış kabuğunu beğenmez misali. Öte yandan, gözleme dayalı hataları vurgulama durum hariç, peşin hükümlü bakış açısında diretmeyi, rakiplerin yolunu açma uğruna geliştirilen ‘çelmeleme’ şeklinde de yorumlamak mümkün… Ki, bu mantık hep var. Amaç belli sonuçta… O işin önünü kesmek! Yazıktır, günahtır. Onun için bu oyuna gelmeden yapımın neler sunacağını beklemek ve amacını aşan kötülemelere kulak asmamak lazım diyorum. Kim bilir belki de ‘Bizim Hikâye’ye peşin yüklenilmese, ortaya umulanın üstünde kendine has güzellikte bir iş çıkacak! Neden olmasın? Az sabır.

BİZİM HİKÂYE’YE HANGİ GÖZLE BAKMALI?

Yeni işlerin-ürünlerin ilk sunumu elbette ki önemlidir ve bütüne yönelik bir takım fikirler uyandırır insanlarda. Ancak tanıtımların her zaman için kesin değerlendirme kriteri olamayacakları da unutulmamalı. Çünkü çok vasat veya kötü bir şey, göz boyama becerisiyle yaratılan sunum sayesinde, ederinden daha iyiymiş gibi yansıtılabilir müşteriye. Buna karşılık vasat tanıtımların beklentisizlik tablosunun arkasından da çok iyi işler çıkabilir. Gerçi günümüzde insanlar kandırılmaya fazlasıyla açık ve iyi planlanmış pazarlama taktikleri sayesinde kalitesizliği baş tacı ediyorlar ama… Yine de sunum üstünden kesin yargı doğru değil. Nasıl ki bu bakış açısı diziler için de geçerli. Bir bakıyorsunuz fragmanlar üstünden yıldızlaştırılan yapımların içi kofluktan ibaret kalıyor. Buna karşılık fragmanıyla eleştirilenler, söylentilerin aksine kaliteli çıkabiliyor.

Velhasıl herhangi bir konuda ‘iyi-kötü’ kararını verebilmek için öncelikle bütüne hâkim olmak… Ön değerlendirme yapabilmek için de, olaya tarafsız-art niyetsiz ve peşin hükümsüz yaklaşmak lazım. Aksi olunca eleştirinin tadı kaçıyor, amacı sapıyor zira. Dolayısıyla ‘Bizim Hikâye’ye de, ne övgüde ne de yergide abartıya kaçmadan; objektif gözle bakmalı!

Dizilerin ekran ömründe çok önemli bir adım olan bu gerçekleri bir kez daha saptamanın ardından gelelim, Banu Kiremitçi ve Hatice Meryem’in senaryosu, Serdar Gözelekli’nin yönetmenliğiyle ekrana taşınacak olan ‘Bizim Hikâye’ ile ilgili ön değerlendirmeme…

‘BİZİM HİKÂYE’ KENDİ ÖZÜNÜ YARATACAKTIR!

Paylaşılan iki fragmana istinaden ‘Bizim Hikâye’yle ilgili ilk sözüm, bu işin tam da ‘Bizim Hikâye’miz olacağı ve orijinalinin şablonundan yola çıkıp kendi özünü-sözünü yaratacağı yönünde! Daha net ifadeyle dizinin, Hazal Kaya’nın Amerikan versiyonuna verdiği cevaptaki gibi, tam İstanbul’un orta yerinden çıkma, mizahla karışık dramın orta yerinde yaşanacak aşk öyküsü olacağını düşünüyorum. Yani buram buram yerli malı utanmazlar tablosu izleyeceğiz.

Neden derseniz… İstanbul’un varoş mahallelerindeki durum, çok çocuklu ailelerin günü kurtarma halleri, yaşam savaşına küçük yaştan atılanların çocuk masumiyetini öteleyen yırtıcılığı(ki, üstünde durulmasını önereceğim Kiraz’ı şimdiden çok sevdim) tam bizlik… Ve böylesi dramatik düzenlerde her daim hayatını esir etmiş bir kurban bulunduğu gerçeği de olabildiğince yerli düşünce üslubuyla konmuş ortaya. Amerikan işiyle paralel bir tablo olsa dahi, çok daha alt seviyedeki ev ortamında yaratılanların kendine has bir tadı var. Bu ise Türkiye’nin utanmazlarından yansıyan ilk manzarayı samimi yapmış. Eminim dizinin bölümleri de aynı yaklaşımın izlerini taşıyacaktır. İşi abartmamak kaydıyla da gayet güzel yol alınacaktır.

Nitekim Rahmet, Hikmet, Fikret, İsmet, Kiraz ve yerli Fiona Filiz… Malikânenin demirbaşı-alkolik baba Fikri… Yakında FOX TV’de başlayacak olan ‘Bizim Hikâye’nin, bizim kısmından manzaralarla tanıtılan karakterleri olarak, bu görüşümü destekleyen unsurlar. Hikâye’nin diğer kısmında bulunan ve ‘Bu bizim hikâyemiz, bu hikâyede sen yoksun’ diyerek babasını, kardeşlerini ve ailesinin yaşam tarzını savunan Filiz tarafından reddedilen Barış da doğru seçim. Varoş aile tablosunun yerliliğiyle, Barış’ın halim selimliği gayet uyumlu duruyor. Bu arada, niye çamaşır makinesi yerine çiçek ve özür mektubu bıraktığını bölümü izlerken anlayacağımızı umduğum, Barış ile Filiz’in görsel açıdan hoş tablo oluşturduklarını ve güzel bir dizi çifti çıkartma potansiyeline sahip olduklarını da belirteyim. Ayrıca fragmandan göründüğü kadarıyla utanmaz baba karakterine denk düşen Reha Özcan yerinde bir seçim olmuş. Kötülüğü, hoşlaştırıp sevdireceği ve tıpkı orijinali gibi izleyiciye kendini benimseteceği muhakkak. Ailenin çocuklarının genel duruşuna gelince… Karakter tanıtımındaki kısa paslaşmadan sevdiğimi söyleyebilirim. Gerisini göreceğiz. Umarım hayal kırıklığı yaşatmazlar.

Şimdi tüm bu süreçte topyekûn olumlu bir bakış açısı sunduk da… Senaryoda, ‘Utanmazlar’ın utanmazlığını bulmak isteyenler de olacaktır sonuçta. Eminim içeriği yazanlar bisiklet arakçılığı, çemkirme ve polis kucağına düşme sarhoşluğu dışında başka yaratıcılıklar çıkartacaktır karşımıza. Bunun ötesinde bizdeki utanmazlığın ölçüsü belli. Ahlak kurallarıyla ters olmakla birlikte, yaşadıkları her durumla özdeşleştirme becerisine sahip karakterleriyle ve gerçekçi durum analizleriyle kendini sevdiren ‘Shameless’teki gibi olamayacağı muhakkak! Fazlasını isteyenler, kadehi-dumanı sözde görünmez kılan, masum öpüşmeden dahi nem kapan sansür sistemimizi hatırlayıp problemin dizide-dizicilerde olmadığını anlasınlar. Dahası… Sekse, eşcinsel ilişkilere ve özgür yaşama bakış açısı bizden rahat olsa bile yabancı televizyonlarda da herkesin rahatça eriştiği kanallarda kısıtlamalar-kurallar olduğu… ‘Shameless’ dizisinin paralı kanalda yayınlandığı geçeğini de hatırlasınlar. Hoş, bizde serbest dahi olsa böylesi sahnelerin yabancılarla aynı doğallıkta canlandırılamaz ve sahte durur ya… Doğallıktan eser olmayan örneğini izledik-izleyeceğiz paralı kanalda.

Hal böyleyken ‘Utanmazlık’ arayanlara diyeceğim o ki… Kurgusal açıdan hiç beceremediğimiz sevişmeyi filan geçin. ‘Bizim Hikâye’nin iyi anlatılma becerisi olacak mı, olmayacak mı ona kilitlenin. Karakterler, bizdeki utanmazları iyi yansıtabiliyor mu; kızgınlıkla sempatiyi buluşturup empati kurdurabiliyorlar mı, bunlara göre dizinin değerlendirmesini yapın. Yani kendi özünü yaratmaya soyunan ‘Bizim Hikâye’ye, yabancı özentisiyle değil bizim gözle bakın!

ÖZETLE; BAFTA ödüllü İngiliz dizisinin Amerikan uyarlamasıyla aldığı reytinglere ulaşır mı bilinmez ama ‘Bizim Hikâye’den şu an için umutluyum. Çünkü aşkla varoşluğu buluştururken uyarlamadan ziyade özgün karakter dilini ve içerik gelişimini oluşturma kapasitesine sahip bir iş görünümünde! Dolayısıyla Chicago varoşlarından dünyaya seslenen en utanmaz, en çarpık aile reisi olup partinin hasının nasıl yapılacağını bilmekle övünen Frank Galaggher ile ünlenen orijinal versiyonuyla birebir kıyaslamaya girişmek… Ya da ‘Orijinalindeki sevişmeler, aşırılıklar olmayınca bu işin Türkiye’de yaratılması fiyaskodur’ diye düşünmek büyük haksızlık olur.

Neticede ön yargıları tetiklemeyi iş edinen kafadakilere nasihatler pek işlemese de… Ben, geri kalanlara ‘‘Bizim Hikâye’ye peşin yüklenmesek, neler sunacağını görüp kararımızı ona göre versek iyi olur’’ hatırlatmasında bulunayım yine. Ayrıntılı eleştiri hakkımız saklı kalmak üzere… ‘Bizim Hikâye’ anlatıcılarına, ön yargı ve peşin yüklenme handikabını aşma hususunda bol şans diliyorum. Ekran mücadelesinde yolları açık olsun.

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal