Aşk Laftan Anlamaz diyelim mi?

Show TV’nin iddiası büyük dizisi ‘Aşk Laftan Anlamaz’, yaz ekranının merakla beklenen yapımlarındandı. Bu beklentinin özündeyse, geçtiğimiz yazın kazanımlarından diyebileceğimiz Hande Erçel ile Burak Deniz’i buluşturması yatıyordu kuşkusuz.

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Yanlış anlaşılmalar, başkalarının yerine geçmeler ve tesadüfler… Hayatın içinde bu olgulardan kaynaklanan mutluluklar ve başarılar ne oranda yaşanıyor bilemem ama şimdilerde dizi dünyasında devir, onların devri. Nasıl ki, gidenlerin yerlerine gelen ve yazdan kışa sarkabilmek için kıyasıya rekabete girişen yeni dizilerin şu ana kadarki tablosunda da öykülerin temeli hep bunlara dayanmakta. Hangi yeni dizinin içeriğine baksanız, tesadüf ve kimlik değişimiyle başlayan bir aşk tablosu çıkıyor karşınıza.

Ancak bu yöntemin hoş ve bereketli olduğunu söylemek her zaman mümkün değil. Zira bu yaz gençlik dizilerinin pabucunu dama attıran romantik komedilerle ekranı doldurmak için kolları sıvayanlar… Yanı sıra Ege işlerini ekrana sürenler o denli birbirlerini taklide başladılar ki, bunlara bakıp Kore modasının yanı sıra daya gitsin mantığıyla mı hareket ediyorlar diye düşünsek yeridir. Kısa günün kazancı olarak bakıldığında, bu kolaycılık formülü iyi güzel… Lakin aynı konulara böylesine abanmanın, nihayetinde bıkkınlık ve hüsran yaratacağını da unutmamak lazım! Ama geleceğe yönelik bakış açısından ziyade anı kurtarma düşüncesinin hâkim olduğu ekran dünyamızda kimin umurunda? Tabii ki hiç kimsenin.

Öte yandan Kore dizilerinin yarattığı ‘hazırlopçu senaryo’ olanağı da, seri üretime geçen dizi sektörümüz için nimet. Ayağına gelen nimeti tepmek olur mu? Olmaz. Yani öykü bulup geliştirmek için sarf edilen bir emek yok. Üç beş klişe ilaveyle durumu kotarmak mümkün. Ayrıca bu tür işler büyük prodüksiyonu gerektirmediğinden çekimleri de pratik. Kısacası bıkkınlık tehlikesine karşın eldeki avantajlar her şekilde ağır basıyor. Dolayısıyla inceldiği yerden kopana kadar benzer konuları işlemeye ve yaz ekranını, ayakları yere basmayan romantik komedilerle doldurmaya devam.

Yazlık dizi kıvamında hal böyleyken biz de çaresiz umduklarımızla değil bulduklarımızla idare edeceğiz ve yeni dizilerin kritiğine başlayıp sırası geldikçe hepsine dair birkaç söz edeceğiz. İlk olarak ‘Aşk Laftan Anlamaz’ diyelim mi? Hadi buyurun.

BU İŞ TAM ANLAMIYLA ‘HAYAT-MURAT’ MESELESİ

Show TV’nin iddiası büyük dizisi ‘Aşk Laftan Anlamaz’, yaz ekranının merakla beklenen yapımlarındandı. İzleyici potansiyelini oluşturan bu beklentinin özündeyse, geçtiğimiz yazın kazanımlarından diyebileceğimiz Hande Erçel ile Burak Deniz’i buluşturması yatıyordu kuşkusuz. Nitekim ilk bölümüyle de bu işin ‘Hayat-Murat meselesi’ olduğunu ortaya koydu. Konusundan ziyade bu ikilinin başarılı uyumuyla dikkat çekti. Gerçi şaşılacak biçimde totalde 23’üncü AB’de de 32’inci sırada yer alan bir başlangıç yaptı ama rakiplerin sezon finaline gitmesiyle durumu hemen toparlayıp 8’inciliğe ve 12’nciliğe yükselmeyi başardı.

Önümüzdeki bölümler ne getirir bilemeyiz ama aslında bana sorarsanız bu sıralamanın çok daha yukarılarda olması lazım. Çünkü ‘Aşk Laftan Anlamaz’ın sergilediği romantik komedi tablosu, oyunculuk açısından hayli tatminkâr! Şöyle ki; kendi ayakları üstünde durmaya çalışan kız ile evlilik ve patronluk baskısını üstünde hisseden zengin genç arasındaki aşkı bir kez daha sergileyecek olan Hayat-Murat karakterleri her ne kadar bildik tipler olsalar dahi davranışları abartılı değil. Bu açıdan diziyi değerlendirdiğimizde ‘Aşk Laftan Anlamaz’ı tebrik etmek lazım. Kolay mı, ‘Hayat-Murat’ denklemini doğallık dengesini bozmadan kurmak?

Emine anneyle birlikte memleketine dönmemek için oyunbazlığa bile tenezzül edebileceğini göstererek günümüz kızlarının aile baskısı gerçeğine farklı bir pencere açan ve her seferinde Murat’ın kucağına düşmeyi başaran Hayat’a bakıyoruz… ‘Ne iş olsa yaparım ama karaktersizliği kabul etmem’ modundaki Hayat, Hande Erçel’in Güneş’in Kızları’na nazaran daha yerine oturmuş oyunculuğuyla çok başarılı görünüyor. Ne haykırıyor, ne de gereksiz saflığa yatıyor. Atarlanmasında da, sakarlık olayında da doz aşımı bulunmuyor. Diyeceğim o ki, külyutmaz annesini alt edip istediği gibi bir düzen kurmak için kırk takla atan Hayat, hayatın akışıyla bağdaşan bir yapıda ve kendi kriterleri içinde tam kıvamında.

‘Hamam devri bitmiş’ diyerek torunlarına internetten kız bakan babaannesinin kolonya ikramından ve evlilik ısrarından usanan Murat derseniz… ‘Tatlı Küçük Yalancılar’daki Toprak karakteriyle iyiden iyiye göze batan bir performans sergileyen Burak Deniz, bambaşka türdeki ‘Aşk Laftan Anlamaz’ın Murat’ı olmayı da gayet iyi başarmış. Üstelik ne yersiz sırıtmaları var, ne de rolün özünü bozan gereksiz havalı mimikleri. Yani Murat da, Hayat’ın muradına ermesi için gereken doğal vasıflara sahip. Bundan iyisi can sağlığı.

Yanı sıra romantik komedinin ‘Hayat-Murat’ meselesini tamamlayan karakterler de göze hoş görünen türden. ‘Ne giydiğin değil, nasıl taşıdığın önemli’ diyerek kadınlara ‘kadın olma’ konusunda tüyolar veren modanın Messi’si, Tuval mesela… Bu rol için yaratılmış gibi duran Demet Gül, ‘Ulan İstanbul’dan hızını alamamış, olanca coşkusuyla ‘Aşk Laftan Anlamaz’ı renklendirmek için kolları sıvamış. Müthiş enerji katıyor diziye. Hele o bar sahnesi neydi öyle!

Romantik komedilerin kumral-esmer-kızıl saçlı kız arkadaş üçlemesinde İpek karakteriyle sert-atarlı kanadı doldurma görevini üstlenerek iyi bir iş yapan Merve Çağıran da bir başka güzellik. Doğallığına diyecek yok. Aynı şekilde kızıl saçın abartısız kullanılabileceğini gösteren Aslı’yı canlandıran Özcan Tekdemir de heyecanlı-telaşlı kızımız olarak hayli başarılı.

Burada Doruk ve Kerem karakterleri için ayrı bir parantez açmak istiyorum. Doruk’u canlandıran Oğuzhan Karbi, ekranın taze yüzü olarak dikkat çekiyor. Muzur çocuk edasında olanca heyecanı ve sevimliliğiyle karşımızda. Abisiyle gayet iyi anlaşan bir kardeşin, anne kışkırtması ve aşk rekabetiyle nasıl karakter değişimine uğrayacağını gösterme görevini üstlenmiş durumda. Bakalım devamında neler yapacak.

‘Aşk Laftan Anlamaz’da hoşuma giden performanslardan biri de Kerem’i canlandıran Süleyman Felek’e ait. Benzincideki çikolata muhabbetinin geyikliğini dahi izlenebilir kılmayı başaran Felek’in Arka Sıradakiler’le başladığı oyunculuk kariyerinde, yeteneğine karşın bugüne dek hak ettiği biçimde değerlendirilmediği görüşündeyim. İpek-Kerem ikilisi bu açıdan daha fazla üstünde durulmayı hak ediyor.

Kısacası; Gözde Kocaoğlu, Tuğçe Karabacak gibi isimlerin de rolleriyle gayet denk düştüğü ‘Aşk Laftan Anlamaz’, Türk usulü Kore kıvamlı romantik komedi olayının ‘Hayat-Murat’ meselesi… Bu meselenin çözümünde doğal performanslar sunarak alnının akıyla çıkıyor işin içinden. Aşırı yaygara ve şapşallıklarla izleyiciyi canından bezdirenlere örnek olsun!

‘AŞK LAFTAN ANLAMAZ’I KÜÇÜK FALSOLARI…

Show TV’nin Bİ Yapım imzalı yeni dizisinde performansları, karakterlerin abartısızlığını ve yapımın genelini beğendik ama… ‘Aşk Laftan Anlamaz’ın da bazı göze çapan yönleri var elbet. Bu falsoların baş gösterdiği yer de ne yazık ki içerik.

Öncelikli olarak aklıma takılan nokta, hikâyenin başlangıcında… Hayat’ın nasıl Suna’nın yerine geçtiği oldu. Bir başkasının CV dosyasını vermekle işe alınma nasıl gerçekleşir? Tut ki ortada hatır gönül meselesi var ve oradan ilk adım atıldı… Peki ya ev adresinden cep telefonuna her tür bilginin bulunduğu CV’de resim olmaması mümkün mü? Dahası işe girişte kimlik bilgileri istenmez mi? Bu en baba torpilde bile ihmal edilmeyecek bir durum. Çünkü nihayetinde şirketin çalışanı olarak kayıt yapılacak. Ayrıca bunun sigortası var, osu var busu var… Yani kimlik belgesinin ibrazı şart! Peki, bu durumda Hayat’ın Suna olarak kendini kabul ettirmesi ne iş? Bunu nasıl kabullenelim? Yoksa bu şirket de konfeksiyonda kaçak-çocuk işçi çalıştıranlar gibi kaçak asistan yardımcısı mı alıyor? Gelecek bölümlerde bu konuda mantıklı bir açıklayıcılık sergilenirse memnun olacağız.

Bunun dışında Didem karakterinin arka planı da hayli boş bırakılmış. Murat, ilişkilerinin olmadığını söylüyor; ‘Biz sevgili değiliz’ diyor. Ama kadın tam tersi davranmak için üstün gayret sarf ediyor. Hele Murat’ın kapı dışarı ettiği Didem yüzünden Hayat’ı azarlamasına hiç mana veremedim. Aynı şekilde gizli projenin Doruk tarafından öğrenilmesini direkt Hayat’a bağlaması da saçma durdu. Zira Doruk’un annesi bu bilgiyi asistan Çağla’dan aldığına göre tek bilen Hayat değildi. Yani Hayat’ın istifasına giden yolda döşenen taşlar yerine oturmamış.

Tüm bunların ötesinde dizide gözüme çarpan kusur, ‘Hayatımın Aşkı’ ile benzeşmeler sergilenmesi. Örnek verecek olursak… ‘Hayatımın Aşkı’nda Gökçe, patronu Demir’le birlikte iş görüşmesine gidiyor ve kırmızı straplez bir elbise giyiyor. Sonra ‘Aşk Laftan Anlamaz’ın ikinci bölümünü izliyoruz. Bir bakıyoruz ki Hayat da, Çağla’yı es geçip Arapça biliyor diye asistanın asistanını tercih eden patronu tarafından sürpriz biçimde iş toplantısına çağrılıyor… Ve o da kırmızı straplez elbise giyiyor. Üstelik de bu kıyafetin Araplarla yapılan bir iş görüşmesinde çok pervasız düşeceği barizken! Ardından tercümanlık evresindeki benzeşmeler giriyor devreye. Gökçe, Japonca tercüme olayını Japonya’daki tanıdığıyla telefon bağlantısı kurma formülüyle halletmeyi tercih ederken, Hayat kızımız da Arapça tercüme işini kaz sürüsü peşinde koşan Suna ile kurduğu telefon bağlantısı sayesinde kotarıyor. Ne tesadüf değil mi? Hani dizide ‘Tesadüf kaderin şaka yapma şeklidir’ deniyor ya… Bu benzeşmeler de şaka gibi!

Bunları ve dahi nicesini izlerken, düşünmeden edemedim doğrusu… Gerçekten de gerek var mıydı, ‘Aşk Laftan Anlamaz’ın kendine has havasını böylesi taklitçiliklerle bozmaya? Hayat, kırmızı yerine başka bir renk giyseydi daha mı az ilgi görecekti dizi? Veya ‘yabancılarla iş görüşmesi-dil bilmezken tercüme yapma’ gibi durumlar yerine daha özgün bir şeyler düşünülemez miydi? Elbette ki ne bunların eksikliği diziyi bozardı, ne de varlıkları ekstra bir katkı sağladı. Aksine ‘Aşk Laftan Anlamaz’ı kendinden önce aynı sahneleri izleten ‘Hayatımın Aşkı’nın taklitçisi durumuna düşürdü. Bence asansör sahnesi gibi bir klişeyi dahi gayet güzel işlemeyi başaran senaryo, kolaycılığı ve yaratıcılıktan yoksunluğu akla düşürmenin ötesinde bir anlam ifade etmeyen bu mantıktan bir an önce kurtulmalı.

Sonuçta; ‘Aşk Laftan Anlamaz’, Hayat-Murat üstünden gelişecek konusuyla yaz aylarının gözde dizilerinde olmaya aday bir iş. Çünkü öncelikle performanslar çok güzel. Bununla birlikte, boş yere senaryoyu yetersiz gösterecek ve diziyi kıyaslamaya sokacak tıpkılaşmalara gidilmesi de can sıkıcı. Bunları bir tarafa bırakmak gerek. Zira hiç şık durmuyor. Ayrıca eminim ‘Onlar yapmış, biz de yapalım’ mantığından vazgeçilip bir parça düşünülürse, aşka giden yolda çok daha ilgi çekici orijinallikler sergilenebilir. Ha gayret.

‘Romantik komediler illa ki birbirine benzeşse bile, birebire yakın durumlar yaratmaktan kaçınmalı’ diyerek ve dahi 13 bölüm handikabını aşacak güç dileyerek koyalım noktamızı.

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal