Arkası Yarın şizofren hikayeler 2

Bir gecede Adonis'in, Anatola'nın ve Mehmet’in hayatlarının 6-7 Eylül olaylarında nasıl kaydığını hatırladı, ama tam hatırlamak istiyordu eksiksiz sanki bugünmüş gibi, onun da zamanı var dedi.

Fuat Akyol Fuat Akyol

Sanki yabancıydı, buralara hatırlıyordu hatırlamasına ama ya çok eskiyi, ya da zaman zaman yeni dönem gelip gidiyordu. Soldaki han tanıdık geldi; içi ürperdi pek de iyi şeyler hatırlamadı.

12 Eylül darbesini hatırladı, yaka paça sokaklarında götürülen kendi mahallesinin çocuklarını, ayrıca hanın adı da 12 Eylül 80 darbesinde değiştirilmişti, danışman geçidi tabelası asılmıştı.

Ama bir ben bilirim işte burayı bay Hacopulo'nun 1871'de ne zorluklarla yaptığını, Namık Kemal ibret gazetesini burada çıkarırdı ve de Jöntürklerin buluşma noktasıydı.

Ayrıca Kemal’in sürgün yeri de oldu burası, ama şimdi sağlı sollu çay ocakları ve tanımadığım çay içen bir sürü insan vardı.

Bir anda içinde müthiş bir sıkıntı... Sanki bütün cadde kusacak gibi içi kalktı. Anatola'yı hatırladı Mehmet’in biricik aşkı dünyalar güzeli Anatola. Upuzun sarı saçlarını mavi gözlerini, çıtı pıtı bacaklarını ve gülücüklerin hiç eksik olmadığı o güzelim yüzünü, Anatola'nın dedesi Aleko'nun da burada dükkanı vardı.

Bay Hacopulo ile uzaktan akraba olurlardı. Bay Aleko buradaki terzi dükkanını oğlu Adonis ile işletiyordu. O kadar güzel kıyafetler dikiyordu ki; burası İstanbul’un kalbi gibiydi kimler kimler gelir elbise diktirirlerdi. Bir gecede Adonis'in, Anatola'nın ve Mehmet’in hayatlarının 6-7 Eylül olaylarında nasıl kaydığını hatırladı, ama tam hatırlamak istiyordu eksiksiz sanki bugünmüş gibi, onun da zamanı var dedi.

El hamra sinemasını hatırladı ne de çok değişmiş acaba burası değil miydi kaygılandı, buranın Fransız tiyatrosu olduğu zaman geldi aklına biraz çarpıntısı hafiflemişti.

Sonrasını da hatırladı, pasaj şık koltuklarıyla Elhamra sineması olmuştu . Avrupa’nın en güzel sinemalarından biriydi. Atatürk bile buraya iki kez film izlemeye gelmişti, Paşa tüm ihtişamıyla karşısında gibiydi. 90'ların sonunda çıkan yangında yok olduğunu da hatırladı.

Artık sadece tuhafiye ve gelinlikçilerin olduğunu gördü. Çıldıracak gibi oldu yeri çok iyi hatırlıyordu, yangınında, ama şimdi sanki tarih bir silgiyle silinmiş gibi geliyordu. Adımlarını hızlandırdı karşıda Galatasaray lisesi solunda ise Galatasaray postanesi vardı.

Biraz rahatladı, 1875 yılını, tüccar Thedor Sıvacıyan tarafından konut olarak yapıldığını, sonrasında ise Hüseyin Hasip Efendi'nin posta telgraf merkezi olması için aldığını, üç kez de yandığını, restorasyonunun ise tasarruf tedbirlerinden dolayı doğru yapılmadığını düşününce kendini çok kötü ve aciz hissetti.

Karşıda ise bütün heybetiyle duruyordu. Ama o daha eskilere gitti sultan ||. Beyazıt'ın Galata sırtları av yerlerinden birisiydi. Sultan da buranın sahibi Gül baba da sanki karşısındaydı. Burası çok bakımlı ve temiz olduğunda Sultan, Gül Baba'ya sorar dile benden ne dilersen, Gül Baba'nın Sultan'dan tek bir isteği olur;

Burası hastane ve mektep olsun sultanım der. Bu mektepte kimler mezun olmaz ki? Reşat Nuri Güntekin, Fikret Mualla, Cahit Sıtkı Tarancı, Cemal Reşit Rey, Abdi ipekçi, Ali Sami Yen gibi bir çok aydın yetişir. Kurtuluş savaşına gidipte denemeyen öğrencilerde oldu. Her şey gözünde canlanmıştı.

Biraz keyiflendi, tanzimat dönemi geldi aklına Sultan Abdülhamit ve Sultan Abdülaziz'i görür gibi oldu. Caddede yürüyorlardı yine tiyatro günüydü Naum tiyatrosuna girdiler. İçerde Verdi'nin il Travatore operası sahneleniyordu. Kıyamet gibi kalabalıktı, konsoloslar, levantenler, gayri müslimler, tüccarlar ve çok şık hanımlar, bir anda 1870 yılında yanması geldi aklına sonra..

Rum banker Hristaki efendinin satın alıp Paris modasına uygun 24 dükkan ve üstüne ise 18 lüks daire, dairelere cite de Pera, pasaja ise Hristaki pasajı deniliyordu..

Sonrasında Sait paşa geçiti de oldu. Ekim devriminde kaçan Rus düşeslerin Çiçek sattığı yerde. Yorgun’un meyhanesi de buradaydı. Yürüyerek çıkıldığında ise sahne sokak karşılardı (balık Pazarı) sizi, sol tarafta krepen pasajı duruyordu üç tane girişi vardı.

1. Sahne sokak, 2. İngiliz konsolosluğuna doğru, 3. İse düdük odaları sokağına çıkardı. İçerde irili ufaklı Gedikli diye tabir edilen koltuk meyhaneleri vardı. Müdavimleri arasında, Ece Ayhan, Edip Cansever Özdemir Asaf şiir okur, Dürnev Tunaseli güzel konuşmasıyla herkesi kendine hayran bırakırdı.

Semiha Berksoy, Ara Güler ve Demir Özlü'yü ve Neşe meyhanesine sabahtan gelmiş yan yana oturan, içki içenlerde dün gibi hatırındaydı. Ama bu değişim yeni sahiplerini kiracılarını kapı girişinde yazan Aslı Han pasajı tabelasını hatırlamıyordu. Yakın tarihi neden unuttuğunu kara kara düşünürken birden aklına 45'lik geliverdi.

Yakın tarihi hatırlamış gibiydi. Galatasaray lisesinde aşağıya Tophane’ye doğru giderken sağ tarafta bir bar vardı iki kardeş açmıştı ikisi de Yeşilçam hastalarıydı. Ne zorla açmışlardı, çocuk yaştalardı, bazen gece soğukta donar gibi oluyorlardı. Battaniye olup üzerlerine örtülesim gelirdi, zaten ne çok yoksulum Yorgunum var bir bilseniz. Her gece üç beş ellerinde para kaldıysa çiçek börekte börek yerlerdi. Dürüst çocuklardı. Hatırladığına çok mutlu olmuştu.

Görebilir miydi çocukları içerde ilk önceleri bu çocukların barı 45'likte Metallica , pink floyd, Deep Purple, doors, beatles duyulurdu sonralarda ise Cem Karaca, Barış Manço, Şenay, Zeki Müren ve İsmet Nedim duyuluyordu. Müzikler çok güzeldi. Yakın tarihi hatırlamışken çocukları görmek istiyordu. Çünkü tekrar unutacaktı, içini bir hüzün kapladı neydi bu unutmaların sebebi kendisi yavaş yavaş yok mu oluyordu .