Arkası Yarın Şizofren Beyoğlu Hikayeleri 3

Pala sokakta yaşamaya başlar ve pavyonun kapısında hiç ayrılmaz.

Fuat Akyol Fuat Akyol

Galatasaray lisesinin duvarlarına baktı ürperdi palayı görüyordu oysaki öldüğü söyleniyordu.

Pala'nın acıklı hiç bir zaman kavuşulamayan aşk hikayesini hatırladı. Pala memleketinde gencecik bir delikanlıyken genç ve güzel bir kıza aşık olur kız biraz havalı artist olmak içinde İstanbul’a gelmeyi düşünüyordur. Pala kıza hiçbir zaman açılamaz reddedileceğinden korkar bu benim aşkım diyerek kızdanda vazgeçmez.

Kız İstanbul’a kaçınca kızın peşinden İstanbul’a gelir. Yıllarca bilmeden görmeden kızı arar en sonunda bir pavyonda bulur. Pala sokakta yaşamaya başlar ve pavyonun kapısında hiç ayrılmaz. Kadına kimse zarar veremez çünkü pala onu bir gölge gibi takip eder kim olduğunu kadına hiç bir zaman söylemez ve onu ölene kadar korur.

Bu hikayeyi hatırladığında içi ürperdi, nefes alamaz oldu, neden bu aşklar bu kadar zor oluyordu. Mehmet ve Anatola'yı hatırladı sahne sokaktaydı daha sonra değişmişti her şey gibi Adı da balık Pazar’ı olmuştu. Mehmet ve anatola mutluluk içinde geziyorlar dı az ilerilerinde üç horan üç horan Ermeni kilisesini gördü.

Kilisenin yapım tarihinin 16. Yüzyıla dayandığını hatırladı 1805’te hacı krikor amira kevolkyanın aldığı arsayı ve kilisenin buraya ahşap olarak yeniden yapıldığını 1807 de ibadete açılışı sanki bugün gibi gözünün önüne geldi. Sonra hüzünlendi 1810 yılında ki yangını gördü,1835 yılına kadar harap kalmasını, 1838 yılında tekrar ibadete açılmasını ve 1889 yılında tapu aldığı günü de hatırladı.

Sırtını balık pazarına verdiğinde degustasyonun ilk olarak İtalyan lokantası halini hatırladı 1940 yıllarında kimler gelmezdi ki buraya ya krependeki bele lokantasına gidilir ya da degüstasyona gidilirdi. Nazım hikmetin 1939 da kısa süreliğine özgür kaldığında soluğu alıp köpüklü bira içtiği yerdir. Ahmet Haşim bir günün sonunda Arzu'yu Ece Ayhan konar hanımın denizleri adlı şiiri okuyor.

Peyami Safa cumbadan rambayı, sait Faik sarnıç'ı, Orhan Kemal gurbet kuşlarını, Kemal Tahir biz böyle delikanlılar değildik, Necip Fazıl sonsuzluk kervanı adlı kitaplarını yazıyorlardı. Fikret Mualla Atatürk’e hakaretten gözaltına alınıyor İbrahim Çallı en güzel resimlerini burada yapıyordu. Cemal Süreyya anne ve babasının sürgün hikayelerini yazıyordu sanki bütün acısını beni öp sonra doğur adlı şiirle dile getiriyordu.

Orhan Veli Canan ki degustasyona gelmez balık pazarına hiç gelmez diye duygu dolu şiirini okuyordu birden irkildi, Canan ı hiç görmemişti ve ya hatırlayamıyordu. Orhan Veli Canan ile buluşmuşmuydu unuttu mu görmedimi hatırlayamadı, zaten şu anda tanımadığı bir sürü insan vardı kapıda sürekli bağırıyorlar, buyur abi diyerek insanları kollarında tutarak içeri almaya çalışıyorlardı.

Nerede nazım hikmetin memleket özlemi nere de şu anda ki insanlar, çok değişmişti acaba yenileri ondan mı unutuyordu. Aaaa! Bu binayı bir yerden hatırlıyordu az kendini zorlayınca cercle d'orient'ti bu, sevindi 1883 yılında açılmıştı mimarı alexandre vallaury i ve abraham paşayı görüyordu, çok mutlulardı çünkü Osmanlı’da ki ilk sosyal kulüptü burası , sonrasında ise atıl bir halde tekstil atölyesi ve depoya dönüştü.

1983 te çıkan yangında büyük zarar gördü, zamanla çatısı çöktü tahrip oldu böyle değerli tarihi bir binanın yok olup gittiği günü hatırladı , bugün farklıydı yeni gibiydi ama ne o güzel tarihi vardı ne de güzel insanları. Tam arkasında emek sineması vardı. İlk açıldığı günü hatırladı, kapıda mimarı Rafael Alguadiş gururla duruyordu. Yıl 1924'tü melek sineması olarak açılmıştı. İçi acıdı melek sineması 1942 yılında varlık vergisi kanunu ile sahipleri borcu ödeyemeyince İstanbul belediyesine satıldı.

Fakat bu uzun sürmedi emekli sandığına ihale edildi 1958 yılına kadarda ipekçi kardeşler işletti. Emekli sandığı emek filmi kurarak işletmeyide kendi bünyesine aldı. 1989 yılında restorasyon için ihaleye çıkardı talep olmayınca ihale iptal edildi. 1992 yılında tekrar ihaleye çıkarıldı ihaleyi Kamer inşaat kazandı. 2009 yılında ise yenileme kanunu ile tadilat başladı ve 2016 yılında kapılarını açtı. Ne cercle d”orient a eski hali vardı, yeni adı da grant Pera idi ve Emek sinemasıda bu adanın içindeydi.

1953'te Mehmet ve Anatola nınmutlu günlerinde Emek sinamasında filme girdiklerini bu gün gibi hatırlıyordu. 1955'te 6, 7 Eylül olaylarına kadar . 29 Ağustos ta İngiltere, Yunanistan ve Türkiye Londra’da bir araya gelmişlerdi . Dışişleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu Türkiye’yi temsil ediyordu. Dengelerin değişmesi gerekiyordu sorun kubrıstı. İstanbul Ekspres gazetesi nin Atamızın evine bomba atıldı haberi üzerine 6 Eylül 1955 de ellerinde kazma, balta ve sopalarla binlerce insan sokağa dökülmüştü.

Polis müdahale etmiyor Rum ve diğer azınlıklara ait evleri işyerlerini yakıp yıkıyorlardı, kiliseler yakıldı mezarlıklar açılıp cesetler çıkartıldı. Adapazarından , Bursa’dan ve çeşitli şehirlerden akın, akın insanlar İstanbul’a Rumlar ve diğer azınlıkları yağmalamaya ve yok etmeye geliyorlardı. Celal Bayar ın istiklaldeki hasarı görünce galiba dozu kaçırdık dediğini duyar gibiydi, Beyoğlu, kurtuluş, Şişli, Nişantaşı, Eminönü, Fatih, Balat, Eyüp, Bakırköy, Yeşilköy, Ortaköy, Arnavutköy, Bebek, Anadolu’da ise Moda, Kadıköy, Kuzguncuk, Çengelköy ve İzmir’de yakılıp yıkılmıştı.

Ama asıl yarayı İstiklal Caddesi ve pera almıştı , yakılıp yıkılıp yağmalanıp yok edilmişti. Öyle ki A milli Takım ve Fenerbahçe nin ünlü golcüsü Lefter'in evi taşlanmış kızları öldürülmeye çalışılmıştı. Birileri düğmeye basmış Ülkeyi, Ticareti, komşulukları, dostluklarımı kardeşliği ikiye bölmüştü.

Çok acılar çekildi çok... 4 bin 214 ev, 1004 işyeri, 73 kilise 1 sinagog, 2 manastır, 26 okul ve 5 bin 317 otel işyeri tahrip edilip yağmalanmıştı. Rumlar güzel vatanların da İstanbul'da, İzmir'de göç etmeye başladılar. Bu da zaten Mehmet ve Anatola'nın sonu oldu. Bir sayfa daha kapanmıştı neden unutmaya başladığını neden tarihini hatırladığını artık daha iyi biliyordu.