Amerikan tetikçisi: İkizler Projesi

İlaveten gerçek hayatta da bilinen, derin devletlerin pis işlerini rakiplerinin üstüne atma alışkanlığına dair mesaj da mevcut ‘İkizler Projesi’nde.

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Günümüzün en önemli gündemi savaş olduğuna göre, bugünkü yazımda savaşçı zihniyete ayrı bir boyut açan ABD tetikçisi ‘İkizler Projesi’nin kritiğini paylaşmak istedim sizlerle. Ancak bundan önce birkaç saptama yapmak doğru olacak savaş üstüne.

Gerçek şu ki, geçmişten günümüze türlü şekilde yaşanan savaşlar insanlığın en acınası yanı. Zira insanlar ölüme uzanan yaşamda, barış ve huzur içinde kardeşçe günlerini geçirmek varken, birbirleriyle didişmeyi seçiyorlar. Hani Martin Luther King, ‘Kuşlar gibi uçmasını, balıklar gibi yüzmesini öğrendik.

Ancak bu arada çok basit bir sanatı unuttuk; kardeş olarak yaşamayı’ demiş ya… İşte insanların yaptığı tam da bu! Nedeni de gayet net… Ekonomik avantajlar elde edip üstün gelme ve sömürüyle bütünleşen güç tutkusu! Yanı sıra yönetimsel prestij hevesi de önemli rol oynamakta kuşkusuz. Keza savaşı, ‘sanat’ olarak görüp övgüler dizenler veya barış adına savaşın gerekliliğini düşünenlerin etkisi de var.

Öte yandan, savaş karşıtlığının hainlik olarak etiketlendiği gerçeğinde, savaşların en baba tetikleyicisi silah gücüne duyulan güven… Ki, bu da silah gücünü sürekli daha tahrip edici hale getirme ve bilimi savaş tutkusunun hizmetinde kullanma gayretini devreye sokmakta! Bu noktada Amerika ve Rusya gibi ülkeler gizli projeler yürütme hususunda zirvede.

Hal böyleyken iki süperin çekişmeciliğine ve arada kaynayıp gidenlere dair öykülerin gerçek hayatta olduğu kadar kurgu dünyasında da prim yapmasına şaşmamak lazım. Dahası kurgularda ele alınan konuları gerçekleştirilmeye çalışılan projelerin ‘ön sunumu’ şeklinde de görebiliriz. Yani önce niyetler kurgularla dökülür ortaya, ardından da uygulaması çıkartılır piyasaya. Jules Verne’in aya yolculuk öyküsü veya nükleer denizaltısı o gün için hayalken sonradan gerçeğe dönüşmedi mi?

Velhasıl; günümüz Amerikan bilim kurguları pekâlâda çalışmaları yürütülen projeler için insanlığı alıştırma evresi olabilir. Nasıl ki, vizyonda yerini alan ve içeriğinin ötesinde, yenilikçi aksiyon örneği olma özelliğinden dolayı ayrı bir yere konmayı hak eden ‘İkizler Projesi/Gemini Man’ de bu düşünceyi akla getirenlerden!

Zira saman altından suların yürütüldüğü derin devlet olgusuyla bütünleşen ‘tetikçi’ olayını, operasyonlarda hata yapmama gayesiyle harmanlayarak bu doğrultuda yaratılan ‘canlı silah’ prototipiyle tanıştırıyor bizi. Daha net ifadeyle Oscar’lı yönetmen Ang Lee yönetiminde beyazperdeye taşınan yapımın mantığı, tam anlamıyla Amerikan tetikçisi ‘İkizler Projesi’nin zemin yoklaması gibi durmakta… Tabii kıyımcı kötücül proje heveslilerine karşı, engelleyici insancıl mücadeleyi ön plana çıkartıp ikili oynayarak.

‘İkizler Projesi/Gemini Man’ filmiyle ilgili bu girişin ardından hikâyesi Darren Lemke ve David Benioff’a ait olan, Will Smith’in başrolde yer aldığı yapımın yorumuna geçecek olursak…

BİR ADIM ÖTESİ ‘KLON’ SAVAŞÇILAR MI?

Bir insanın aynı anda hem kendini hem de 23 yaşındaki halini canlandırması ve karşılıklı rol kesmesi mümkün mü? Dijital teknoloji sağ olsun. Bunun örneğini de 23 yaşındayken Junior’ı canlandıramayacağını ama şimdi sahip olduğu deneyimden dolayı bunu rahatça başardığını söyleyen Will Smith’i, dijital kopyasıyla çarpıştıran ‘İkizler Projesi/Gemini Man’ göstermekte.

Belçika’daki bir tren istasyonundan açılışını yapıp gerçek anlamda hızlı trenin nasıl olduğunu hissettiren film, bizi 238 km hızda giden trenin kavşaklardaki kıvrılışıyla kucaklamanın ardından trendeki adamı boynundan mıhlama becerisine sahip keskin nişancı üstünden öyküsünün içine daldırıyor. Bu süreçte insani duygularla vicdandan arındırılmış savaşçı zihniyetin çarpıcı mücadelesi bekliyor seyirciyi.

Dört kişinin ıskaladığı hedefi, nişan aldığı biçimde kafasından vuramadığı için 72 leşten sonra emekliye ayrılan özel birim nişancısı Henry’nin hassasiyetini, ‘vicdanının sesine kulak verme’ mantığıyla dillendiren senaryo, devamında ABD’nin yeni nesil savaşçı projesine odaklanıyor. Böylece yaşı ilerledikçe duyguları öne çıkan ve yıllar boyu yalanlarla kandırıldığını öğrenen Henry’yi ortadan kaldırmakla görevlendirilen onun 23 yaşındaki versiyonu Junior sahne alıyor… Ve tabii ‘İkizler Projesi’nin nefes kesen olağanüstü aksiyonu da!

Şimdi filmin bu tablosuna baktığımızda teknik gücünün ve mesajcılık yönünün aynı oranda kayda değer olduğunu görüyoruz. İşi, nitelik açısından ele aldığımızdaysa, aynı zamanda rap müzisyeni de olan 51 yaşındaki Will Smith’in zorlama olmaksızın akıp giden performansı öncelikle üstünde durulması gereken detay. Zira çifte canlandırma yapılmış başka filmlerin aksine buradaki ikiz karakter, dijital insan ve bu şekilde yaratılan 23 yaşındaki halinin tüm performansı da Will Smith’e ait.

Yani genç halinin dijital yaratımının dövüşçülüğü, %100 kanlı canlı Will Smith’in aksiyonu yakalanarak oluşturulmuş. Bu bağlamda yakın plan dövüşlerdeki uyumun kusursuzluğunu belirtmekte fayda var. Dahası gözyaşlarının dahi bizzat Will Smith’e ait olduğu yapımdaki karakterlerin, gençleştirme veya yüz değiştirme olmaksızın, tamamen doğal biçimde yansımasına büyük katkısı olan makyaj ustalığını da gözden kaçırmamak lazım.

Duygusal zıtlık yaratmak için iki insanın iyiyle kötü yanlarını iç içe geçirirken aslında aynı kişi olduklarını çok net hissettiren yapımın benzerlerine fark atan bir diğer yönü, aksiyon olayı. Misal, Cartagena’da yaşanan motorlu karşılaşmada ve motosikletle adam dövme sahnesi yönetmen Ang Lee’nin yenilikçi yorumculuğunun ne denli başarılı olduğunun ispatı. Bunun ötesinde daha önce görülmeyen ileri seviyede 3D HD izleme olanağı sunması aksiyona ayrı bir hız katıp, seyirciyi bu ortamındaki görsel efektlerle birlikte aksiyonun içine çekiyor. Bu da seyir keyfini artıran bir detay olarak filmin artı hanesine yazılıyor.

Böylesi teknik avantajlar ve yenilikçi mantıkla donatılan ‘İkizler Projesi’nin içeriğinden yansıyan mesajcılığa gelince…

Genel çerçeveden bakıldığında ‘İkizler Projesi’, savaş karşıtı bir söylem diline sahip gibi! Yaptıklarının acısını içinde yaşayıp uykuları haram olan Henry’nin kişiliğinde savaşçıların ve özel birimlerdeki keskin nişancıların analizine girişen yapım, bu yoldaki insanları yanlışlar yapmaktan alıkoyacak en önemli etkenin ‘vicdan’ olduğunu vurgulayarak başlıyor kısa ama öz mesajcılığına. ‘İnsan körü körüne komutlarla hareket etmeyip aklı ve duyguları sayesinde doğruyla yanlışı ayırabilir’ gerçeğini savaşçılık aracılığıyla hatırlatan yapımda, kendisini yok etmek isteyenlerden kaçarken yine kendisine yakalanan Henry’nin Junior ile olan münasebeti de yine duygusallık temeline oturtulmuş. Senaryo bu noktada olayı, ‘klon insan’ yaratma tehlikesine yönlendirerek işi bağlıyor.

Gerçek hayatta tartışmaları süren ve etik noktasında tereddüt yaratan ‘insan klonlama’ya dikkat çeken senaryo, bunun gerçekleşmesi halinde kötü amaçlı kullanımlar gelişebileceği hakikatine yoğunlaşmış halde. Ancak bunu yaparken çifte standartla bakıyor olaya.

Şöyle ki; Bir yandan Yasaklara rağmen özel bütçelerle desteklenen gizli laboratuarlarda bu tür çalışmalar yürütülebileceğini hatırlatıp klonlomanın ötesinde insan genleriyle oynayarak onları duygusuz savaş silahlarına dönüştürme ihtimalinin yıkıcı varlığını gündeme getiriyor. Bir yandan da savaşlarda insani tereddütler sonucu verilen kayıpların büyüklüğünden dem vurup acı çekmeyen insanlar üretmenin bu ölümleri engelleyebileceğini dillendirerek bu alanda olası projelere haklılık yolunu açıyor. Yani ne şiş yansın ne kebap durumu var ‘İkizler Projesi’nin senaryosundaki ‘klon insan’ mesajcılığında!

İlaveten gerçek hayatta da bilinen, derin devletlerin pis işlerini rakiplerinin üstüne atma alışkanlığına dair mesaj da mevcut ‘İkizler Projesi’nde. Burada da Amerikan özel birimlerinin pisliklerini örtmek için icraatlarını Ruslara yıkma alışkanlıkları, gerçekleri öğrenen Henry’nin peşine düşen DIA ile ortaya koyulmuş. Ancak bu yapılırken Rusların kendi elemanlarını öldürmeyi alışkanlığa dönüştürdüğü ve Amerika’nın aksine bunun Rusya’da kanıksandığı esprisi var. Yani senaryo yine ikili oynamış ve iğneyi kendine çuvaldızı başkasına batırmış.

SONUÇTA; ‘Bir askere gençken ne söylersen inanır. Yaşlandıkça vicdanı gelişir’ diyen… Bu sorunu aşmak için acı hissetmeyen insan yaratma ihtimalini akıllara düşürerek ‘Bir adım ötesi klon savaşçılar mı’ sorusunu doğuran… ‘Kendi devletinin seni öldürmeye kalkması nasıl bir şey’ diye düşündürürken, işe yaradığı müddetçe övgülerle karşılanan tetikçilerin aslında derin devlet için hiçbir şey ifade etmediğini ortaya koyan… Ve savaştan medet umanların bu uğurda her türlü sınırı aşabileceğini sergilerken, kopyanın aslını geçemeyeceğini işaret etmeyi de ihmal etmeyen ‘İkizler Projesi/Gemini Man’, senaryosu zayıf görülse bile aksiyonun gölgesindeki düşündürücü mesajcılığıyla kendine has bir yapım.

‘Önermesi bizden, değerlendirmesi sizden’ derken… Hırsların boşluğunu anlamayan ve savaştan kaçınacak kadar akıllı olmayı beceremeyen insanlığın ‘klon’ savaşlarını devreye sokmasının çok da hayal olmadığı gerçeğini işaret edip ilahiyatçı yazar Fénelon’un sözüyle koyalım noktayı… ‘Tüm savaşlar iç savaştır, çünkü tüm insanlar kardeştir’!

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal