90'larda İstanbul'da olmak

Doksanların müziklerine bakınca Tarkan’ın Kıl Oldum Abisiyle dans etmeye çalışmamız, Demet Sağıroğlu’nun Arnavut Kaldırımı ile hüzünlenmemiz, Burak Kut’un bebeğim ile aşkımızı ve Sezen Aksu ile ise kavuşamadığımız aşkları yad ederdik.

Fuat Akyol Fuat Akyol

Doksanlardan bahsediyorsak eğer, o dönemin telefon kulübelerinden okul çıkışı gittiğimiz atari salonlarından, sana yağlarından, pamuk ve kuru fasulyeden fotosentez yapmalardan, gazetelerin verdiği ansiklopedilerden, dijital olmayan fotoğraf makinalarından, plastik toplarından, rüzgara göre değişen antenlerinden, voltaj ayarlayan yükselticilerden, rüzgar tabancasından, cino çikolatasından, tetrisinden, TRT’nin tahtına el koyan özel tv kanallarından, melon şapkanın radyo programlarından, şahane pazarından, sobada ekmek kızartmaktan, Barış Manço’dan, kilitli ev telefonlarından, kara şimşekten, süper baba dizisinden, futbolcu kartlarından, mahallenin muhtarları dizisinden, bizimkiler dizisinden, tele tabilerden, kasetlerden, volkmenlerden, gocuklardan, çim adamlardan, altın rehberden, sevdalıya ve dosta yazılmış mektuplardan, salçalı ekmeklerden, mahalleli ile toplu olarak pikniğe ve denize gitmelerden, he-man çizgi filminden, Cenk Koray ve Telekutu proramından, nayloncu geldi hanım diye bağıran nayloculardan, halı süpüren gırgırlardan, alman markından, kanepe kütüphanelerden, sadece bayramda aldığımız kıyafetlerden, Erkan Yolaç’ın Evet Hayır’ından, sulu boya ile patates baskı yapmaktan, isim şehir oynamalardan, Polis Akademi fİlmlerinden, uçan kaz çizgi filminden, radyolu ışıldaklardan, şahin ve kartal arabalarından, Galata Köprü altından bahsetmeden doksanları anlatmamız imkansız olsa gerek.

Doksanların müziklerine bakınca Tarkan’ın Kıl Oldum Abisiyle dans etmeye çalışmamız, Demet Sağıroğlu’nun Arnavut Kaldırımı ile hüzünlenmemiz, Burak Kut’un bebeğim ile aşkımızı ve Sezen Aksu ile ise kavuşamadığımız aşkları yad ederdik.

ANAVATAN partisinin Arım Balım Peteğim şarkısını unutmamak gerek.

O dönem Beyoğlu, bildiğiniz Beyoğlu değildi, loş ışıklı kapıdan içeri girerken siyah takım elbiseli kirli sakallı adamların elpençe divan durarak (hoş geldiniz abi) raconunu kestikleri, içerde nüfusun yüzde doksanın erkek olduğu mekanlar pavyonlar çoğalmaya başlamıştı.

Özellikle de merkezi yerler ve mahallerde birahanelerin de en yoğun olduğu dönemdi. 1994’e geldiğimizde ise pavyonlar yavaş yavaş tek sazla şarkı söylenen türkü barlara, türkü barlar ve birahaneler ise Galata Köprü altının etkisi ile Beyoğlu’nda yabancı müzİğin dinlendiği rock barlara evrimleşmeye başlamıştır.

Doksanların sonlarına gelindiğinde ise daha sonraki yazılarımda tek tek anlatacağım sizlere. Beyoğlu’nun ünlü mekanlarını da unutmamak gerek (Kemancı, Roxy, 45lik, Cumhuriyet Meyhanesi, Yaga, Beyaz Ev Pavyon, Dersaadet, Çiçek Bar, Haydar, Karavan, Sefahathane, Çalıntı ve Meis’i de) unutmamak gerek.

Bunların bir kısmı canlı müzik yaparken bır kısmı da sadece bar olarak hizmet vermekteydi. Meis Bar’da Erkin Koray, Cem Karaca ve MFÖ sahne alırdı. Yine canlı müzİğin öncülerinden birisi Kemancı Bar’dı. Doksanların filmleri ise Cesur Yürek, Terminatör, Aslan Kral, Siyah Giyen Adamlar, Schindler’in Listesi, Titanic, Yeşil Yol, Fulp Fiction, Forrest Gump, Dövüş Külübü; Türk filmlerine bakıcak olursak Tatar Ramazan, Gölge Oyunu, İstanbul Kanatlarımın Altında, Hamam, Mum Kokulu Kadınlar, Tabutta Rövaşata, Gemide, Her Şey Çok Güzel Olacak, Proboganda, Ağır Roman’ı da unutmamak gerekir.

Eşkıya filmi ise doksanlarda Türk sinemasında çığır açmıştır. Doksanların siyasetçilerine gelince Tansu Çiller, Erdal İnönü, Süleyman Demirel, Turgut Özal, Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz, Deniz Baykal, Necmettin Erbakan, Murat Karayalçın ve Alpaslan Türkeş’i de unutmamak gerek.

Aslında doksanlara dair anlatılacak sinemasıyla, müzikle ve siyasetle alakalı o kadar çok şey var ki, anlat anlat bitmez, biz sadece şöyle bir tur atıp neler olduğunu görelim dedik.

Bu haftaki yazıma burada son veriyorum haftaya görüşmek umuduyla hoşçakalın…