Abone Ol

Yeni Şafak yazarı: Egonuza tavan yaptıran gereksiz harcamalara son verin

Hükümete yakın Yeni Şafak gazetesi yazarı Yaşar Süngü, ABD gerginliğiyle birlikte dövizin rekor kırması ve beklenen ekonomik krizin sertleşmesiyle, hükümetin harcamalarını tartışmaya açtı.

Yeni Şafak yazarı: Egonuza tavan yaptıran gereksiz harcamalara son verin

Yeni Şafak gazetesi yazarı Yaşar Süngü, bugünkü “Ben gelince o çıkar” başlıklı yazısında, konuya ilişkin dikkat çeken ifadeler kullandı.

Yaşar Süngü, “Egolar tavan yaptırılmış. Herkes her şeyin en iyisi en pahalısını en güzelini hak ettiğine inandırılmış. Kredi kartları, Truva atı gibi herkesin ellerine tutuşturulmuş.

Ondan sonra ver coşkuyu; Erik dalı gevrektir, giden bizim çeyrektir. Etrafınızda borçlu olmayan vatandaş, borçlu olmayan şirket kaldı mı?

Devletlerin en büyük borçlu ABD olmak üzere hepsinin de borç krizinde olduğunu açıklanan verilerden biliyoruz” diyerek eleştirilerini aktardı.

İşte o yazı…

1892 yılında Osmanlı Devleti’nin bütçe tahsilatı 17.1 milyon Osmanlı Lirası, devletin harcaması 18 milyon Osmanlı Lirası’ydı.

1800’lü yıllarda yapılan saraylara bakalım;

Dolmabahçe Sarayı (1856): Padişah I. Abdülmecid tarafından yaptırılan Dolmabahçe Sarayı’nın mimarları Garabet Balyan ve Nigogos Balyan.

Avrupa mimarisinden etkilenilerek barok tarzıyla yapılmış.

Adile Sultan Sarayı (1856): Günümüzde varlığını devam ettiren Osmanlı saraylarından biri olan Adile Sultan Sarayı, padişah Abdülmecit döneminde yapılmış.

Eserin mimarı Sarkis Balyan, bu eserini Sultan Abdülmecit’in kız kardeşi Adile Sultan için yapmış.

1916’dan itibaren Kandilli Kız Lisesi olarak kullanılan saray 1986 yılında çıkan bir yangın nedeniyle harap olmuş, restore edilerek 2007 yılında tekrar kullanılmaya başlanmış.

Beylerbeyi Sarayı (1865): Sultan Abdülaziz döneminde yapılan bu sarayın da mimarı Sarkis Balyan.

Sultan II. Abdülhamit Balkan Savaşlarından sonra bu sarayda yaşamaya başlamış.

İstanbul’da yer alan ve günümüzde müze olarak ziyaretçileri ağırlayan Beylerbeyi Sarayı 1909 yılında restore edilmiş.

Çırağan Sarayı (1867): Sarayın yapımına Sultan Abdülmecit döneminde başlanmış, ancak sultanın ömrü sarayın tamamlandığını görmeye yetmemiş.

Sarayın yapımı Sultan Abdülaziz döneminde tamamlanmış.

Batı’dan ve Galata bankerlerinden altına endeksli borç parayla yaptırılan saraylar bunlar.

Yani devletin ekonomide “Ayaklarını yorgana göre uzat” prensibini unuttuğu ya da önemsemediği yıllar.

Yani ayakların yorgandan çıktığı yıllar.

Yani dünyanın bugün yaşanan borçlandırarak yaşamanın ilk adımlarının atıldığı yıllar.

**

“Tasarruf açığımız var onu kapatmalıyız” cümlesi son dönemde ekonomi uzmanlarından çok duyduğunuz bir cümle. Ancak bu çok beylik ve boş, karşılığı olmayan bir laf.

Tasarruf açığını kapatamayız

Nedeni çok basit; Yorgan herkese kısa geliyor.

Hiç kimse tek tek insanlar, aileler, şirketler ve devletler sahip oldukları yorganı beğenmiyor.

Herkes hak etsin etmesin krallar gibi yaşamak istiyor.

Yani insanlara harcama yaptıran yer, cüzdanın kapasitesi, gelirin miktarı değil, nefis dediğimiz yer.

**

Hani şu anlatılan hikayedeki gibi;

İnsanoğlu çamurdan yaratılırken, organlar tek tek yerleştiriliyormuş.

Kenardan seyreden şeytan akla sormuş “senin yerin neresi”

Akıl; Kalp demiş.

Biraz sonra nefis gelmiş.

Ona da “senin yerin neresi” diye sormuş.

Nefis, “kalp” deyince, şeytan şaşırmış ve sormuş;

“Az önce akla sordum o da yerim kalp dedi, sen de kalp diyorsun, ikiniz oraya nasıl sığacaksınız” deyince nefis cevaplamış; Ben gelince o çıkar.

İşte o nefis tasarruf açığının, borçlanma iştahının, bugünkü ekonomik krizin baş sebebi.

Egolar tavan yaptırılmış.

Herkes her şeyin en iyisi en pahalısını en güzelini hak ettiğine inandırılmış.

Kredi kartları, Truva atı gibi herkesin ellerine tutuşturulmuş.

Ondan sonra ver coşkuyu; Erik dalı gevrektir, giden bizim çeyrektir.

**

Etrafınızda borçlu olmayan vatandaş, borçlu olmayan şirket kaldı mı?

Devletlerin en büyük borçlu ABD olmak üzere hepsinin de borç krizinde olduğunu açıklanan verilerden biliyoruz.

Büyük şirketlerin bankalarla tekrar oturup borç yapılandırmalarına girdiğini de basından takip ediyoruz.

Bugünkü ekonomik sistem nasıl çalışıyor?

Krediyle.

Kredi nedir?

Borç paradır.

Borç nedir?

Senin olmayan daha sonra ödeyeceğini söyleyerek aldığın, ödeyemediğinde fazladan faiz ödediğin paradır.

**

Ekonomide ne zaman borçla yani krediyle büyüyenlerin akıllı, öz sermayesiyle büyümeye çalışanların aptal olduğuna yönelik algı arttıysa, bilin ki, kriz kapınıza dayanmıştır.

Bugün hem vatandaş hem şirketler hem de devletler adına kredi denen borçlanmayla gemisini yürütmeye çalışıyor.

Doların uçuşa geçmesi ile borçlanmaların maliyetinin ödenemeyecek kadar yüksek olduğu yakında anlaşılacak.

Ve gönüllü sıkmadığımız kemerler bundan sonra çok daha fazla ve zorunlu olarak sıkılacak.

Şimdiden tüketim harcamalarını yeniden gözden geçirmekte fayda var.

Egonuza tavan yaptıran gereksiz harcamalarınıza son verme zamanı.

Asgari temel ihtiyaçlarınızla geçinmeye çalışanlar bireysel olarak borç batağında boğulmaktan kurtulabilir.

Yoksa hazin hikayelerin baş aktörü olabilirler.