Abone Ol

Serenay Aktaş: Survivor askerlikten zor!

Eski futbolcu, 'Survivor' adasının gediklisi, şimdilerde 'Acil Aşk Aranıyor'un Zeynep'i... Serenay Aktaş, Kağıthane'de geçen çocukluğunu, en büyük tutkusu olan futbolu ve Survivor adasıyla ilgili hislerini Radikal'den Armağan Çağlayan'a anlattı.

Serenay Aktaş: Survivor askerlikten zor!

SERENAY AKTAŞ... GALERİ

Serenay Aktaş göğüslerine silikon taktırdı

Siz önceden de oyuncu muydunuz, sonradan mı oyuncu oldunuz?
‘Survivor’dan önce de oyunculuk yapıyordum. 2011’den beri sektöre adım atmaya çalışıyorum. Ufak ufak bölüm oyunculukları yaptım birkaç dizide. Sonra bu sektörden ve bazı insanlardan çok çekindim. Çekinince de “Tamam” dedim, “Galiba bana göre değil, ben bu işi yapamam herhalde.”

Niye çekindiniz?
İnsanlarından çekindim. Her şeyin böyle çıkar ilişkisi doğrultusunda yürütüldüğünü ve bazı şeylerden çok fedakârlık yapılması gerektiğini sürekli söyledi insanlar, ben de “Yok, ben yapamam” dedim.

Serenay Aktaş: Survivor askerlikten zor! - Resim: 1

Mesela?
Kendimden fedakârlık edemem mesela. Manevi yönlerimden vazgeçemem kimse için ya da bu iş için… Anlatabiliyor muyum?

Manevi yönden kastınız ne?
Birçok şey…  Öyle söyleyeyim işte, geçsin o… “Bazı fedakârlıkları yapamam ben” dedim ve “Yok” dedim, “Yapamayacağım herhalde.” Daha sonra bir tiyatro yarışması başlayacaktı. ‘Türkiye Artistini Arıyor’ diye, oraya başvurmuştum. Hamdi Alkan da jüriydi. Ön elemeleri geçtim ama yarışma iptal oldu. Sonra Hamdi Hoca’nın aklında kalmışım. Bir gün aradı beni, 2012’de, “Ben Arka Sıradakiler’i yeniden çekiyorum” diye. ‘Arka Sıradakiler’ dizisinde 24 bölüm oynadım, Gülüm karakterini canlandırdım. Orada bazı şeylerin farkına vardım. Büyüdüğün zaman daha çok mantık kurabiliyorsun. Sen bir şeylere “Hayır” dediğin sürece, kimse sana zarar veremez. Bunu öğrendim. Öyle olduğunu fark edince de “Tamam” dedim. Daha sonra birkaç reklam filminde oynadım. 2013’te de ‘Muhteşem Yüzyıl’ oldu. ‘Muhteşem Yüzyıl’da da ilk 5-6 bölüm diye konuşuyorduk, sonra 14 bölüme kadar çıktı. O dönem ‘Survivor’a gidecektim ama ‘Muhteşem Yüzyıl’ devam ediyor diye gidemedim. Öylesi daha hayırlı olmuş ki 2014’te ‘Survivor’a katıldım ama bu sefer Ünlüler grubuyla...

SURVIVOR ADASINI ÇOK ÖZLÜYORUM
İnsanın bir kere ‘Survivor’ deneyimi yaşadıktan sonra ikinci kez gitmek kararı alması bana çok cesurca geliyor. Başınıza ne geleceğini biliyorsunuz. Zor. İkinci kere o zorluğa karar vermek de zor. Para mı? Yoksa şöhretin tadı mı? Ne o?
İkisiyle de hiç alakası yok. Oraya giden insan  orayı, yaşadığı zorluklara rağmen özlüyor. O adada olmak istiyorsun. Ben hâlâ diyorum ki, “Ah şu adada olsam keşke, teknolojiden uzak, hiçbir şeyden haberin yok, insanlardan haber almıyorsun…” Çok rahatsın. Doğal bir ortamdasın. Bazen öyle düşünüyorsun ve orayı özlüyorsun. ‘Survivor’ın atmosferi çok başka. Şöyle söyleyeyim, 18’im dolmadan bile ‘Survivor’a katılmaya çalışıyordum. Hep katılmak istiyordum, hiçbir zaman “Oyunculuğa başladıktan sonra kesin katılayım” demedim. Ben 2010’da da katılmak istiyordum. Özellikle Merve Oflaz şampiyon olduğu zaman, bir kadın şampiyon olduğunda çok sevinmiştim. Ki o zaman oyunculuk falan yapmıyordum. Her zaman çok istediğim bir yerdi. Cesurum, evet. Cesareti seviyorum. Ve içimdeki amazonu orada ortaya çıkarabiliyorum.
Bana çok zor geliyor, ben orada bir gece bile duramam. Değil gece herhalde 3-4 saat bile duramam.
Hadi ya.

Mümkün değil. Bir kere, fareden aklım çıkar.
Öyle şeyler… Anladım. Böcek, fare hepsi geliyor tabii gece yatarken… Benim tırnağımı yedi fare.

İğneye gitmediniz mi?
Evet. Gitmeden önce bir sürü sağlık tedavisinden, sağlık kontrolünden geçiyorsun. Aşılar oluyorsun...

Orada ortak yaşama da tahammül edemem aslında.
Belki normalde kahve bile içmeyeceğin insanlarla bir aradasın ve tahammül edemiyorsun. Ve tahammül etmek zorunda kalıyorsun. Üstelik senin karakterinden çok uzak insanlarla... Diyorum ya, bir araya gelip asla kahve içmezsin, belki de selam verir geçersin. Öyle insanlarla aynı barakada yatmak zorunda kalıyorsun. Beni de psikolojik olarak en çok zorlayan buydu.

Yatmayı bırak, hayatı paylaşıyorsun.
Her şeyi. Beraber kazanınca, ona seviniyorsun. Kaybedince onunla beraber üzülüyorsun. Sen kazanınca o da yiyor. O kazanınca sen de yiyorsun. Hep birine destek olmak zorundasın bir şekilde.
Askerlikten bir tık daha zor hatta, çünkü yemek yok. Askerde biliyorsun ki yemek saatlerin var. Burada o da yok. Ödülü kazanırsan var, ödülü kaybedersen yemek yok.


DÖRT DÖRTLÜK BİR HAYATIM YOK
Siz güzelsiniz diye mi oyuncu olmak istediniz?
Bence her güzel kız oyuncu olamaz. Ya da her oyuncu güzel olmak zorunda değil ki. Çünkü bu hayatta  kimi daha şanslı, kimi bir tık daha şey… Nasıl diyeyim. Kimin kaşı gözü daha yerinde, kime göre, neye göre yani değişiyor? Öyle şeylere de inanmıyorum. Güzellik her kapıyı açıyor diye bir şey yok. Çünkü dört dörtlük bir hayatım yok.

Nesi eksik?
Hayır yani, öyle bakınca kimsenin hayatı dört dörtlük değil ki...

Ne mezunusunuz?
Lise mezunuyum.

Sonra oyunculuk falan…
Oyunculuk okumadım. Üniversiteye giremedim bir türlü, iki sene sonra ‘Survivor’a gidince giremedim haliyle. Bir sene de futbol oynadığım için ertelemiştim. Erteleye erteleye kaldı. Şu an bir şey okumadım ama bu sene gireceğim inşallah sınava.

Ne okumak istiyorsunuz?
Açıktan bir bölüm okumak istiyorum. Çünkü oyunculuk eğitimimi dışardan almak istiyorum. Daha önce kamera önü oyunculuk eğitimi almıştım.

Şimdiki aklınız olsa yine ‘Survivor’a gidip bu piyasaya girer misiniz?
Bu piyasaya girmemek gibi mi? Ben önceden kendime meslek olarak futbolu görüyordum. Diyordum ki “Ben futbolcu olacağım.”

İLK PARAMI GARSONLUK YAPARAK KAZANDIM
Hep gençlik güzellik işleri. Futbol da gençlik işi, oyunculukta öyle...
Evet. Ama ben de sonuçta daha kaç yaşındayım ki? 23’üm. Normal değil mi? Ne yapabilirim başka? Hiçbir zaman masa başı iş yapamam. Futbolu da hâlâ çok seviyorum, oyunculuğu da… Kamera önündeki enerjiyi de başka bir karaktere hayat vermeyi de çok seviyorum.  Ama şunu da hiçbir zaman demedim. Benim ilk işim garsonluktu mesela. İlk parayı garsonluk yaparak kazandım. Zaten futboldan para kazanmıyorsun. Hayalim hep şöyleydi: Futbolcu olacağım. Beden eğitimi öğretmenliğini okuyacağım. Bitireceğim ama futbolcu olacağım. Avrupa’ya gideceğim. Avrupa’da transfer olacağım ve büyük paralar kazanacağım. Öyle düşünüyordum. Ama öyle bir futbol hayali olmadığını gördüm.

Futbol nereden?
Küçükken sokak aralarında oynamaya başladım. Sonra bana çekici geldi ve devam ettim. Galatasaray’ın maçlarına götürmüş babam beni, omuzunda ben de hep izlermişim maçları herhalde oradan geliyor biraz. Sonra sokak aralarında…

Tek çocuk musunuz?
Ağabeyim var bir de. Ağabeyim de evli. Onun futbolla alakası yok hiç.

Sıkı bir taraftar mısınız?
Evet, koyu bir Galatasaray taraftarıyım.

TOPA DOKUNDUĞUMDA GÖZLERİM DOLAR
Futbol kafamızda daha erkeksi bir spor, cimnastik falan gibi naif bir tarafı yok. Ya da bir buz pateni gibi değil…
Kesinlikle. Bir tango gibi değil.

O kadar sert bir dünya niye bu kadar ilginizi çekiyor?
Futbol benim için bir tutku, tarif edemem ki. İnanılmaz bir şey benim için hâlâ… Uzun süre ayrı kalıp sahaya çıktığımda, o ayakkabıları giyip, topa dokunduğumda gözlerim dolar, enteresan bir şekilde. Çok seviyorum futbolu. Bilmiyorum, beni çeken ne? Nasıl tarif edebilir ki insan tutkusunu…

Hangi takımda oynuyordunuz?
En son Antalyaspor’da oynadım.

Para kazanılıyor mu o işten?
Bayan futbolunda para yok. Cep harçlıkları var ufak tefek ama hiçbir bayan futbolcu geçimini sadece futboldan sağlayamaz. Ekstra bir iş yapması gerekiyor. Sadece dolmuş parasına oynadım futbolu yıllarca.

Futboldan başlayan hayat şimdi para kazanma yönüne girdi değil mi artık? Para kazanıyorsunuz artık bu işlerden...
Evet, kazanıyorum.

AİLEMİN HEM ÇARESİZLİĞİ, HEM MUCİZESİYİM
Annenizle aranızdaki ilişki niye bu kadar özel? Dilinizde niye hep anneniz var?
Bazı insanların hayatta değer verdiği şeyler vardır. Odur sizi güçlü tutan, ayakta tutan. Güç verir. Belki âşık olduğunuz insan, belki başka bir şey. Bana güç veren annemdir. Çünkü ben ailemin, annemin hem çaresizliği, hem de mucizesi oldum. Ailem için.  Annemin çok zorluklardan çıkıp, dimdik güçlü durabilmesini gördüm. Ve bir kadın bu hayata karşı evlatları için neler yapabilirse, hepsini yaptığını gördüm. Bir gün davranış olarak aklımı başıma getiren bir görüntü var. O da annemle ilgili. Bir anda böyle görüntü geldi gözümün önüne, ben ondan sonra daha merhametli bir insan oldum. “Karnımız doysun yeter” kafasına girdim.

Neydi ki o görüntü?
Daha önce yaşadığımız sorundan dolayı ben 3,5, 4 yaşındayken evimize icra geldi. O eşyalar kamyona yüklenirken annemin bir görüntüsü var. Gözümün önüne geldi. Diz çöküp, sokağın ortasında, etrafında birkaç tanıdıkla beraber, o eşyalara çaresizce bakıp ağladığını gördüm. O görüntü benim gözüme ortaokulda geldi. O zamana kadar hiç kimse bana o kadar anlatmamıştı. Sanki onu içinde gördüm her şeyi. Ertesi sabah anneme gittim. Anne senin üstünde bu mu vardı? Şu mu vardı? Şöyle miydi? Sen şu tam çapraz pencereye karşı mı çökmüştün? Tam pencerenin çaprazında mıydın? Evet, evet deyince… O an bir şey oldu bana. Allah bazen öyle şeyler yaratıyor ki “Ne oluyor, ne yapıyorum ben?” diyorsun. Ben öyle dedim. Ondan sonraki yaz hemen çalıştım. Annemin o zaman ciltle ilgili bir problemi vardı. Cilt kanserinin bir benzerini geçirdi. Ben işte o yaz çalıştım. Annemi tatile götürdüm. Çünkü doktor “Deniz, kum iyi gelir cildinize, mutlaka gidin” demişti. Ben de çalıştım. Annemi tatile götürdüm, garsonluk yaparak…

Ne iş yapıyordu aileniz?
Babam sinema makinisti.

Anneniz ev kadını mı?
Annem ev yemeklerinde aşçı. Hâlâ çalışıyor, “Emekli olacağım” diyor. Emekli olmasına az kaldı. Bir de annem çok çalışkan bir kadın. Beni doğurduğu gün bile işe gitmiş zaten.

BAZEN KAĞITHANE BENİ ÇOK KORKUTUYOR
Nerede oturuyorsun?
Kağıthane de.

Hâlâ oradasınız yani, değiştirmediniz yerinizi?
Yok, değiştirmedim.

Niye?
Değiştirdik ama ben aileme ev aldım. Bu işlerden biriktirip biriktirip böyle 5-10 lira; ‘Survivor’, dizi, film falan da çektim. ‘Kaçak Gelinler’ derken geçen sene ev aldım aileme. Ama yine aynı bölgeden... Çünkü orada doğup büyüdüm. Yıllardır da oradayız. Bana unutturmuyor bazı şeyleri. Hani “Bak, sen böyle bir yerde yaşıyorsun. Bunları unutma. Bu insanları da unutma. Neler yaşadığını da unutma. Kendini unutma” diye… Hiçbir zaman büyük konuşmak istemiyorum çünkü.  Yaşım daha çok genç. “En azından biraz daha burada oturalım” dedim aileme. Onlar da bunu bana söylediler.

Kağıthane siyasi olayların merkezinde bir yer, değil mi?
Evet ama bizim ev orada değil. Eskiden olayların arasında kalıyorduk. Şimdi aşağı çekildik biraz.

Ne oluyordu o olaylar olduğunda?
Ne mi oluyor? Ortalık kan ağlıyor, böyle bir şey olamaz. Çöpler yakılıyor, yıkılıyor. Duraklar taşlanıyor. Otobüsler taşlanıyor. O semtten bir gün taşınırsam şu yüzden taşınacağım. Geçen sene orada olay oldu bir gün yine. Annem işten eve giriyor. Biber gazları atılıyor. Bizim orada olaylar olduğunda, “Anne eve girebildin mi?” diye annemi arıyorum sürekli. Çünkü oradan geçen benim annem de olabilir, bir şey atıldığında. Taş atılıyor mesela, ya annemin kafasına gelse? Bunları düşünmek istemediğimden biraz uzaklaştırdım. Ama yine yansıyor. Çünkü duraklar orada. Cadde üstü. Oraya çıkmak zorunda kalıyoruz. Bazen Kağıthane beni çok korkutuyor, bu siyasi olaylar yüzünden.

Siz de hiç politize oldunuz mu orada yaşarken?
Yok, ben hiç girmedim. Samimi bulmuyorum öyle şeyleri. Siyaseti de o insanların yaptıklarını da... Ben niye bindiğim otobüs durağını taşlayayım ki? Bana mantıksız geliyor. Değil mi? Alıyor mu mantık?  Niye kendi kullandığım mala, mülke zarar vereyim ki sevmediğim insanlar yüzünden. Gerek yok ki. Orada bir olay olduğunda, yoldan geçen senin de bir tanıdığın olabilir.  O taşı atarken iki kere düşüneceksin. İnsanlar haklıyken haksız duruma düşüyor bence.

Orada yaşarken herhangi bir olaya katılmışlığın var mı?
Yok, hayır. Orada yok. Gezi’ye gittim ama bizim orada  karışmadım olaylara. Zaten ailem de karşı öyle olaylara.

Hep korktun siyasete bulaşmaktan.
Korkmadım açıkçası, ben bulaşmıyorum, “Bana ne” dedim yani. “Eğriyi doğruyu bileyim, neye göre oy kullanıp kullanmayacağımı bileyim, bu bana yeter” dedim her zaman. Bilgim olsun ama çok içine girmeyeyim. Ona göre de yaşadım.


ADAYA KEREM’i, KIVANÇ’I, ÇAĞATAY’I GÖTÜRÜRDÜM
Sen ‘Survivor’ castı yapsan kimleri götürmek istersin adaya?
Hiç düşünmedim. Çağatay Ulusoy’u alırdım, kesin onu bir koyardım.

Niye, çok mu beğeniyorsunuz?
Evet, çok. Ne kadar yakışıklı varsa onları koyardım. Bizim kızlar yakışıklı adam görmek istiyor. Herkes yakışıklı adam görmek istiyor ekranda. Kerem Bursin’ler, Kıvanç’lar hepsini koyardım.

Bence gitmezler.
Bence de gitmezler. Ama ben yapacak olsam hayal ya… Ama kızları da çok güzel kızlardan seçerdim; Beren Saat, Tuba Büyüküstün, Serenay Sarıkaya, Meryem Uzerli… Ay çok güzel cast oldu bence.

Çok büyük paralar mı kazandın Survivor’dan?
Yok hayır, öyle bir şey yok. Şampiyon olursan zaten ödül belli, 500 bin. Ama öyle çok büyük paralar kazanılmıyor.

Hayatta da sabırlı mısındır?
Tez canlıyımdır. Ama aynı zamanda sabırlıyımdır.

Bir şeyi kafana takınca sabredersin yani?
Evet, olması için beklerim. Sabrederim. Çalışırım, dua ederim. Olsun isterim, olmazsa da “Demek ki olmayacaktır” deyip geçiyorum.

Şimdi bir daha çağırsa seni Acun, gider misin?
Giderim.

Gerçekten mi?
Evet. Giderim ya. Bilmiyorum, çok güzel, seviyorum ‘Survivor’ı. İnanılmaz bir proje, inanılmaz bir prodüksiyon. Hollywood’ta hissediyorsun kendini. Acayip bir şey. Bir sürü kamera var. Kocaman bir ekip var.

Kendini seyrediyor musun sonra?
Seyretmedim, ne yalan söyleyeyim. Ne geçen sene ne de bu seneyi henüz seyrettim, psikolojim hazır değil bence. Bunu bir, iki sene sonra izlerim ama.

Sen gelince sormadın mı; “Anne, baba arkamdan dedikodu yaptılar mı? Beni çekiştiren var mı?” diye?
Birkaç değer verdiğim insan için sordum. Benim burada görüşebileceğim kapasitede insanları sordum. O kadar.

Kim onlar?
Hakan’dı, Merve Oflaz’dı, Turabi’ydi,  Hilmicem’di,  Begüm’dü falan… Onları sordum. “Bunlar anıldı, bunlar ne dedi?” diye. Bunlarla ilgili bir sıkıntı var mı? “Çünkü bir tek bu insanlarla görüşüyorum oradan” dedim. Ay ne çok ‘Survivor’ konuştuk. Hiç sevmiyorum ‘Survivor’ konuşmayı.

Niye?
Bilmiyorum, kapansın gitsin istiyorum. Hep önüne geçiyor oyunculuğun, o yüzden çok rahatsız oluyorum.

Şimdi ‘Acil Aşk Aranıyor’dan mutlu musun?
Havalara uçuyorum. Çok güzel, çok eğlenceli bir yerde buldum kendimi. Beklediğimden eğlenceliymiş. Her şey; set, dizi, hikâye, karakterim.

Sen de dizi seyrediyor musun?
Normal dizileri mi? Hiç televizyon izlemiyorum ben…

Bütün oyuncular böyle, çok acayip. Kime sorsam “Hiç televizyon izlemiyorum” diyor.
Değil mi, evet... Sinemaya çok giderim. Tiyatroya nadiren giderim. Ama TV’de bir tek haberleri izliyorum. Maçları ve kendi dizimi izliyorum. Bir de bir arkadaşım bir işe başlamıştı. En son başından sonuna kadar ‘Aşk-ı Memnu’yu izledim.

Oyunculuktan para kazanıp da bu ülke televizyonlarında ne olduğunu merak etmemek de saçma geliyor bana.
Hiç açmıyor değilim. Akşamları haber açıktır bizde, haber kanallarını gezerim. Onun dışında da bütün kanallara bakarım, hangi dizi var diye. Bir çok işten haberim var.

Armağan Çağlayan / RADİKAL