Abone Ol

Fehmi Koru: Türkiye yeni bir döneme doğru yol alıyor

Gazeteci yazar Fehmi Koru kendi internet sitesinde çarpıcı bir analiz kaleme aldı.

Fehmi Koru: Türkiye yeni bir döneme doğru yol alıyor

Fehmi Koru'nun bugünkü yazısı şöyle:

Anayasa Mahkemesi (AYM) dün hak ve özgürlükler alanında ortamı rahatlatacak bir karar verdi. İsminde ‘barış’ sözcüğü de bulunan bir girişim adına yayımlanan bildiriye imza vermiş akademisyenlerin bu eyleminin ‘terör örgütü propagandası’ sayılmayacağına, cezalandırılmalarının ‘ifade özgürlüklerinin ihlali’ anlamına geldiğine hükmetti AYM. O sayede cezaevlerinde bulunan veya cezaevine girmeyi bekleyen akademisyenler bu karardan yararlanacaklar.

Mahkeme başkanı Prof. Zühtü Arslan oyunu ‘ihlal’ yönünde kullandığı için, lehte ve aleyhte oylar eşit olduğu halde, karar bu şekilde çıkabildi. Sekiz üyenin ‘ihlal’ gördüğü imza eylemini, diğer sekiz üye ‘terör örgütü propagandası’ saydı.  [‘İhlal’ görüşünde olanların genellikle Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı döneminde atanan üyeler olduğu anlaşılıyor.]

Böyle bir konuda bu denli farklı düşünmek makul mu?

Ben imza atmam, fakat…

Prensip olarak bugüne kadar herhangi bir açıklama ve bildiriye imza vermekten kaçınmış biriyim. Teklif edenlere her zaman mazeret bildirmişimdir. Ancak, bu, insanların ilgilendikleri veya hassasiyet gösterdikleri konularda görüşlerini ortak bir metinde ifade etmelerini yanlış gördüğüm anlamına gelmiyor. Tam tersine, görüş açıklamayı da, ortak metinlere imza ile katılmayı da en doğal haklardan sayarım.

İnsanların kolayca aynı görüş etrafında birleşemedikleri bir ülkede ‘ortak bir metin’ üzerinde anlaşabilmek ayrıca övgüye değer bir başarıdır.

Değerli bulmak açısından açıklamaların herkesin beğeneceği türden olması gerekmez. Altına imza konulan açıklamalar da zaten herkes tarafından tasvip edilebilecek metinler değildir. Toplumun hatırı sayılır bir bölümünün aldırışsız kaldığı, hatta azımsanmayacak bir bölümünün de tasvip etmediği türden olabilir açıklamalar.

İsimlerinin önünde profesör, doçent ve doktor unvanı bulunan akademisyenlerin imza verdikleri bir metnin ‘sakıncalı’ bulunmasını ise havsalam almaz.

Oysa imzalarını verdikleri için cezalandırıldıkları dava konusu ortak metin yüzünden, akademisyenlerin görev yaptıkları bilim kurumlarıyla irtibatları da koparılabildi. Hayatlarını üniversite öğrencilerini eğitmeye göre ayarlamış, çok daha fazla maddi imkan sahibi olabilecekleri işler dururken az bir maddi karşılıkla sürdürdükleri görevlerine son verilebildi akademisyenlerin…

Konunun bir de şu yönü var: İmzalı metin girişimleri genellikle toplumu veya toplumun bir kesimini ilgilendiren bir konuda devletin yanlış yaklaşım içerisinde bulunduğu veya öyle değilse kamuoyunu aksine ikna etmesi gereken ortamlarda söz konusu olur. Açıklama veya bildiriler, devletin karar alma mekanizması içerisinde bulunanların yanlış yaptığına inanan kişilerin, bu yanlıştan dönmeyi sağlamaya dönük girişimleridir. Dolayısıyla da yanlış yapma ihtimali bulunanları uyarma ve onları daha sağlıklı kararlar almaya yönlendirme açısından yararlı bir yurttaşlık görevidir de.

Karar mercii olanlar uyarıya kulak asmayabilir, bildiklerini yapmaya devam edebilir. Bu onların bileceği bir şey.

İyi de, uyarılar ne zamandan beri ‘tehlike’ olarak görülmeye başlandı?

Ya da barışçı açıklamaların, hatta gösterilerin ‘tehlikesi’ nerede?

Anayasa Mahkemesi anayasayı gözetmeli

Anayasa Mahkemesi bu kararından ötürü elbette övgüyü hak ediyor, ancak böylesine hassas bir konuda üyelerin yarısının farklı düşündüğünü öğrenmek yine de tedirgin edici. Temel hak ve özgürlükler konusunda hukuki yaklaşım, anayasanın getirdiği alanın da ötesine çıkmayı hak ediyor. Kaldı ki, anayasada da temel hak ve özgürlükleri teminat altına alan çok sayıda madde var.

Bizim AYM dünyadaki benzeri hukuk kurumları gibi anayasanın güvencesi olarak oluşturulmuş bir kurum. Kendisini yasa koyucu yerine koyamıyor, ancak yasaları anayasaya aykırılık yönünden inceleyip iptal edebiliyor. Dolayısıyla yasaları değil anayasayı gözetmek zorunda AYM.

NYT Magazine makalesi..

En fazla titizlik gösterilecek konu da temel hak ve özgürlüklerdir.

Türkiye bir süredir dışarıda en çok bu alandaki yanlış hukuki yaklaşımlar sebebiyle eleştiriliyor. Özgürlükler alanında ülkelere puan veren itibarlı kuruluşların verdiği karnemiz hiç de iyi değil. New York Times’ın bu haftaki ‘Magazine’ ekinde, on yıldır ülkemizde yaşayan bir Amerikalı gazetecinin imzasıyla çıkan sayfalar dolusu yazı, Türkiye’yi, başta akademisyenler olmak üzere, aydınlarına en acımasız uygulamaları reva gören bir ülke olarak dünyaya tanıtıyor.

Ülkemize reva mı bu görüntü?

Herhalde AYM’nin bu kararını doğru yönde bir başlangıç olarak saymamız gerekiyor. AYM son zamanlarda devlet-birey ekseninde bireylerin haklarını fazla önemsemeyen bir zeminde kararlar verdi. Bazı kararları diğer bazı kararlarıyla bu alanda çelişebildi. Akademisyenlerin görüş açıklama hakkına sahip çıkan dünkü karar, özellikle görüş açıklama eksenli cezalandırmalarla ilgili başka davalar için de örnek olmalıdır.

İmza eylemi yüzünden cezaları AYM tarafından kaldırılmış akademisyenlerin üniversiteleriyle kopartılan ilişkileri ne olacak?

Türkiye yeni bir döneme doğru yol alıyor, bunun ilk belirtisi de siyasi hayatta görülüyor: ’Bedelini ödemeyi’ de göze alarak siyasete ağırlık koymaya hazırlanan insanlar çıkabildi.

Hukuk alanının da artık normale dönmesi zamanı gelmedi mi?

*Bu yazı ilk olarak fehmikoru.com'dan yayımlanmıştır.