Abone Ol

Deniz Seki'den çarpıcı açıklama! Aşkın yüzde 60'ı seks

Ünlü şarkıcı Deniz Seki bu defa çok özel itiraflarda bulundu. İşte Aşkın yüzde 60'ı seks diyen Seki'nin birbirinden çarpıcı açıklamaları...

Deniz Seki'den çarpıcı açıklama! Aşkın yüzde 60'ı seks

Yeni bir TV programının eşiğindeki Deniz Seki, hayatına damga vuran cezaevi günlerini, “İllet” dediği uyuşturucuya nasıl bulaştığını duvarların arkasındaki kadınları ve “İkinci doğum günüm” dediği tahliyeden sonrasını anlattı.

Çok güzel bir röportaj yaptık Deniz Seki’yle. Çok da güzel fotoğraflar çektik. Söyleşimize de bu fotoğraflardan yola çıkarak başlıyoruz.

Deniz, inanılmaz güzel fotoğraflar çektirdik, hatta ya”tak”ta da pozların var. Peki bu fotoğrafları görünce seni kıskanacak sevgilin var mı?

(Gülüyor) Özel hayatımla ilgili çok da konuşmak istemediğim ve de bu süreçte susmayı öğrendiğim için bu soruya cevap veremeyeceğim.

Hayatında kim var diye sormadım, kıskanacak “biri” var mı diye sordum. Daha ilk dakikadan bu ne defans?

Ben sanatçıyım, profesyonelim. Çok güzel bir röportaj için fotoğraf çektirdik. Zaten benimle beraber olmayı düşünen, hayal eden kişi bunu kaldırabilecek güçte olmalı...

Biraz aşk konuşalım o zaman. Hiç “Aşkta böyle bir şeyi bir daha asla yapmam” dedin mi?

Aşkla ilgili çok büyük laflar etmemek gerekiyor, çünkü aşk o kadar ansızın gelen bir misafir ki reddetmek mümkün olmuyor. Doğal olarak da her âşık olan insanın kalbi, kırılır.

Pek anlamadım bu “kırılma” olayını?

Kırılır işte, zaman içinde onu tamir etmeye uğraşırsın ve hayat devam ettikçe yeni bir aşkla boyanabilirsin. Ama eğer ki aşktan ağzın yandıysa “Bunu bir daha yapmam” dersin ama o aşk yine de gelir bulur seni.

Kaçınılmaz mı bu durum?

Aşkta bir daha yapmam dediğin ne olabilir ki. Aşk, şuursuzluktur. Âşık olup bir şeyler yaşadıktan sonra ve de o aşk bittikten sonra şöyle bir dönüp bakarsın ya “Bunları nasıl yaptım, hangi cesaretle” diye. Ama aşk insanı cesaretlendiriyor işte. Aslında şuursuzlaştırıyor.

Aşka böyle mi bakıyorsun yani?

Şimdi 40 yaşın verdiği olgunlukla olsa gerek, daha mantıklı yaklaşıyorum ya da yaklaşmaya çalışıyorum. Ama aşkın içinde mantık olursa zaten onun adı aşk olmaz. Bir kez daha söylüyorum, aşk şuursuzluktur. Anlayan anlar, bilen bilir nasılsa...

‘AŞIKSAM ÇOK KISKANÇ OLURUM’

Kıskanç mısın peki?

Evet, kıskancım.

Ne kadar?

Kendine güvenen her kadın kadar kıskancım.

İyi de kendine ve karşısındakine güvenen insan kıskanmaz ki?

Şimdi bazı kıskançlıkların da kendine göre ayrışımları var. Kimi kadın kıskançtır ama kompleksten dolayı kıskançtır. Eğer aşktan konuşuyorsak benim kıskançlığım tamamıyla sevdiğim insanı paylaşamamaktan geliyor. Âşık olduğum kişiyi kıskanırım, hem de çok. Yoksa birilerine haset eden kadın değilim.

Anladık sen bir aşk kadınısın. Peki aşkın yüzde kaçı sekstir?

Kesinlikle, yüzde 60’ı seks.

Geriye ne kaldı ki. 24 saatin yaklaşık 10 saati seks mi yani. Âşık olunca hep seks mi düşünür insan? Peki geriye kalan yüzde 40?

Sadakat, beğeni, kalp çarpması, karşılıklı kimyanın uyuşması... Tabii aslında bütün olay ten uyuşması.

Evlilik hakkında ne düşünüyorsun peki?

(Derin bir nefes alıyor.) Evlilik çok kutsal bir müessese. Fakat o kadar çok evlenip boşanan insan görüyorum ki artık evliliğe, kâğıt üzerinde atılan sıradan bir imza gözüyle bakıyorum. Ama eğer çocuk yapacaksan ve ola ki erkenden bu dünyadan göçüp gidersen, evladını gözün arkada kalmadan teslim edeceğin bir adamla evlenebilirsin. Ama 2 dakikada karar verip evliliği oyuncak haline getiren kişilerin yaptıklarına sıcak bakmıyorum.

İyi de yanılmıyorsam senin de başından bir evlilik geçmişti?

Evet, hayata pembe gözlüklerle baktığım dönemdi. 19 yaşındaydım evlendiğimde. Bir buçuk yıl sonra da boşandım.

Ten uyuşmazlığı mı yaşadınız?

Eşim bebek yapmak istedi. O yaşlarda ben bebektim zaten. Ayrıca şarkı söylemek, sahnelere çıkmak istiyordum. Medeni bir şekilde yollarımızı ayırdık.

‘GAYET GÜZEL AKILLANDIM’

Bugün âşık olsan, kimyanızın yanı sıra teniniz de uyuşsa, kalbin deli gibi çarpsa, yüzde 60’ta da çok iyi anlaşsanız ama o dese ki “Sahneye çıkmayacaksın, evinin kadını olacaksın...” Ne dersin bu durumda?
Asla kabul etmem.

Ama çok âşıksın ve o sana şart koşuyor...

Allah harici hiçbir kuvvet beni mesleğimden ayrı koyamaz. Bu işe hayatımı adadım. Müzik en büyük aşkım. Müziksiz yaşayamam, hastalanırım. Adama da bir hayrım dokunmaz, erkenden geberir giderim.

Deniz, şimdi sen bunları söylüyorsun ama seni tanıyorum. Sen aşk kadınısın, âşık olursan bu söylediklerini hatırlamazsın bile.

Oturmam. Sana yemin ediyorum, evde oturup yün örmem. Âşık olsam da, ne yapar eder adamı ikna ederim.

Öyle olsun bakalım. O zaman, aşkla ilgili güzel bir laf et de keyfimiz yerine gelsin.

Aşk öyle bir büyü ki anlayamazsın. Göze alsan olmaz, aşka gönül doymaz. Seven kalbi istesen de susturamazsın...

Onu biliyoruz zaten, şarkı sözü o. Peki nereden aklına geliyor bu sözler, nasıl yazıyorsun?

Hiç bilmiyorum İzzet. Yani çok enteresan. Bir kalp çarpıntısı başlıyor bende.

Nasıl yani, kalp krizi geçiriyor gibi mi?

Yok, yok. Hani böyle tansiyonu çıkar ya insanın. Yüzü ve gerdanı kızarmaya başlar ya, ben anlıyorum ki bir şey geliyor.

Ne bu ya, dışarıdan gören “Kalp krizi geçiriyor. Gitti kadın” diyecek... Öyle, adamı alıp öte tarafa götürecekmiş gibi ilham mı gelir?

Bana öyle geliyor. Teybim vardır çantamda. Söz müzik aynı anda geliyor. Hemen çekiliyorum bir köşeye. Mutlaka yalnız kalmam gerek. Ve “tak” diye bir şey geliyor.

Biri kafana mı vuruyor “tak” diye... Nedir o gelen?

Yani, böyle çok enteresan bir şey. Melekler mi, Allah’ın bir lütfu mu...

Geceleri uyurken de geliyor mu böyle “tak” diye? Uyanıyor musun?

Tabii. Aklıma bir şey geliyor, dilime bir şey dolanıyor. Ama uyku halindeyim. Eğer hemen kalkıp onu kaydetmezsem, ilham denen şey o kadar hassas ki bir anda gidiveriyor. Yani sana böyle uğruyor “tık” yapıyor. Eğer onu kaale almazsan uçup gidiyor.

Demin “tak” diye vuruyordu şimdi “tık” oldu. Peki ne yapman gerekiyor bu “tık”ları?

Onu yakalamazsam eğer benden çıkıp mesela Sezen’e gidiyor. Onu da bulamazsa gezinip duruyor öyle geceleri.

İnsan uyku uyuyamaz böyle.

Valla haklısın, onun ne zaman geleceği belli olmuyor.

Neyse, başka bir “tık”a geçelim. Son zamanlarda her şeyden uzak durmaya çalışıyorsun. Acaba acıtılmaktan mı korkuyorsun?

Bugüne kadar o kadar dürüst yaşadım ki, her şeyi, herkesle paylaştım. Ve başıma ne geldiyse, her şeyi çok fazla anlatmış olmamdan geldi. Benim içimdeki neyse, dışımdaki de o. Ama artık az da olsa içimdekini tutmayı öğrendim.

Akıllandım artık diyorsun.

Gayet güzel akıllandım. Yaşadığım şeylerin karşısında akıllanmamak zaten kendine ve yüce adalete yaptığın en büyük haksızlık olsa gerek.

Alt alta topladığın zaman hepsini ödedim diyebiliyor musun?

Ödedim, hem de faiziyle.

‘ASLA HÜSNÜ’YLE SAHNEYE ÇIKMAM’

Peki acımasız mıdır Deniz?

Hayır. Yaşadığım onca şey beni özümden uzaklaştıramadı. Belki de o yüzden Allah tarafından korunuyorum.

Peki diyelim ki çok güzel bir şarkı yazdın. Bir arkadaşın geldi “Ben söyleyeceğim” diye şarkını istedi, verir misin?

Bedava veririm.

Deli misin? Niye bedava veriyorsun?

Para hep ikinci planda geldi. O yüzden hiçbir şeyim yok. Ama özel bir ruhum var.

Bir zamanlar büyük aşk yaşadığın Hüsnü’yle aynı sahneye çıkar mısın?

Çıkmam.

100 bin dolar verseler...

Çıkamam.

Niye?

Çünkü bizim çok farklı boyutta yaşanan ve biten bir ilişkimiz oldu. Yeniden o polemikleri yaşayacak ne gücüm, ne halim var. O sahneye çıkmam, 1 yıl o olayın konuşulması demek. Aldığım paranın da hayrını göremem.

"10 METREKARELİK ALANDA 218 GÜN YAŞADIM"

Ama insanlar çok eleştirdi seni...

Evet, bir taşlanmadığım kaldı. Yerden yere vurdular. Tamam hata ettim ama aynı zamanda çok büyük haksızlığa uğradım. Kimse gelip “Kariyerinin en yüksek noktasındasın, neden bir anda kendini uçuruma sürdün” diye sormadı.

Peki ben sorayım, neden uyuşturucu illetine saplandın?

Şimdi şöyle söyleyeyim. Uyuşturucu iğrenç bir şey. Uyuşturucu kullanan insanlar, kullanmaya başladıkları andan itibaren kendilerini yok etmeye de başlıyor. Ama çaresizlik seni o kötü yollara sürüklüyor. Sonra aklın başına geliyor ama iş işten geçmiş oluyor.

Bu illetten medet mi umuyor insanlar?

Bu çok kötü bir şey. Şimdi uyuşturucu demek bile tüylerimi diken diken etmeye yetiyor. Ama ne acı ki, çok çaresiz bir dönemdeydim ve ondan medet umdum. 8 ay o mereti, o illeti kullandım. Bunun cezasını ve bedelini en ağır şekilde ödedim.

Ne kadar kaldın hapishanede?

Tastamam 218 gün. Dile kolay, 1 gün, 2 gün, 3 gün, 5 gün, 10 gün değil, 10 metrekarelik bir alanda 218 gün... Üzerine kilitli bir kapının arkasında, elinde teybi, etrafında enstrümanı, yanında dostları olmadan 218 gün...

Bu, şöhretin bedeli olmasın?

Güçlü kadın olmanın bedeli bana göre. Ve de asıl önemlisi kadın olmanın bedeli. Bunu çok ağır ödedim. O yüzden, şimdi konuşurken kelimelerimi çok dikkatli seçmek zorundayım.

218 günün sonunda tahliye olurken ne hissettin?

2 doğum günüm var benim. Biri annemin beni doğurduğu 1 Temmuz, diğeri cezaevinden tahliye olup özgürlüğe kavuştuğum 1 Ekim...

‘EBRU GÜNDEŞ PİJAMA GETİRDİ’

Cezaevinde çok zor günler geçirdin...

Hem de nasıl. Öyle bir alanda, çaresiz pek çok kadınla birlikte 218 gün. Tabii içlerinde suç işleyip cezasını çekmesi gereken kişiler de vardı, kader mahkûmları. Ve ne gördüm İzzet biliyor musun? Cezaevinde 1100 kadın var, hepsinin içeri girme sebebi hep aynı: Yanlış adamlar...

Yok artık, hepsi mi yanlış kişi seçmiş?

Yanlış kişi, yanlış evlilik, yanlış ilişki, yanlış dostluk, yanlış arkadaşlıklar. 1100 kadın da bir erkek uğruna girmiş cezaevine.

Sanat dünyasından kimler geldi ziyarete o 218 gün içinde?

Ebru Gündeş... Onu inanılmaz “tak”dir ediyorum. Çok özel bir kadın o. Adalet Bakanlığı’ndan izin aldı, koğuşuma kadar geldi. Hiç unutmam, bana bir torba pijama getirdi. Benim için o kadar kıymetliydi ki, hepsini hâlâ saklıyorum.

Başka kimler?

Gülben Ergen’i de unutamam. İkizlerine hamileydi. Hamileyken x-ray cihazından geçmek tehlikeli. Ona rağmen, kadıncağız ikizlerini tehlikeye atarak yanıma geldi. Ajda Pekkan geldi. Sonra İzzet Altınmeşe. TRT İstanbul TV’sinde spikerken görmüşlüğüm var. Hani o da en fazla iki kere. Adam toplamış bütün arkadaşlarını, dostlarını, izin almışlar.

TRT’den mi izin alıyorlar?

Yok canım, Adalet Bakanlığı’ndan görüş izni alıyorlar. Kolay değildir o izni almak. Ama almış işte. Sonra Kubat, Funda Arar, Emel, Tanju Çolak da geldi ziyarete. Şu an aklıma gelmeyenler alınmasın lütfen. Sağolsunlar yalnız bırakmadılar.

‘İSTEMESEN DE HAYAT SENİ KİRLETİYOR’

Beklediğin, ama gelmeyen biri de oldu mu?

Oldu.

Kimdir o?

Onun da adı bende saklı.

İçerideki hayat çok mu farklı?

Elbette. Biz dışarıda her şey elimizin altında, çok şımarık bir şekilde yaşıyoruz. Nankörüz aslında. Sahip olduklarımızın değerini bilmiyoruz. Her şeyimiz varken küçücük bir şeyi dert edip hayatı kendimize zehir ediyoruz. Oysa, içeride güç bir hayat yaşayıp küçücük bir şeyden mutlu oluyorsun.

Bazı şeylerin değerini daha iyi anlıyor insan...

Normal hayatta kendini kaybedip hırslanıyor, para mücadelesine girişiyor; borcuydu, kredisiydi derken bir bakıyorsun ki bir gün “küt” diye hasta olduğunu öğrenmişsin. Mesela Nilüfer’in meme kanseri olduğuna çok üzüldüm.

**O zaman, şükrediyorsun yaşadıklarına?
Kesinlikle. Bir de şunu öğrendim. Ben o kadar pozitif bir kadınmışım ki, hayat seni ister istemez kirletiyor. Elif Şafak’ın bir röportajını okumuştum.

Öyle mi? Ne demiş Elif Şafak?

Demiş ki “Sosyal olmaktan çok hoşlanmıyorum. Kalabalık ortamlarda bulunmaktan hoşlanmıyorum. Çünkü insanlar o kadar pis bakıp o kadar kötü dedikodu yapıyor ki, üzerime sigara dumanı sinmiş gibi oluyorum...” Çok beğenmiştim bu lafı. Ben de artık evimde yaşıyorum, çok fazla dışarı çıkmamaya gayret ediyorum.

"KADIN GEYŞA RUHLU OLMALI"

Ne yapıyorsun evde, örgü falan mı örüyorsun?

İzlediğim birkaç dizi var. Onun haricinde yağlı boya tablo yapıyorum, bir hobi odam var. Ayrıca 3-5 sevdiğim arkadaşıma yemek yapıyorum.

Güzel yemek yapar mısın bari?

Müthiş yemeklerim var, hatta “gurme” tadında bilirim bu işi, şahitlerim var.

Âşık olan erkekler büyük bir tutkuyla bağlanıyor sana. Onları yemeklerinle mi tavlıyorsun?

Hayır. Hiçbir erkek yemekle tavlanmaz. Kadın dediğin “geyşa” ruhlu olmalı. Erkek adam hizmetten hoşlanır. Ama bir tek mutfakla, iki börek iki çörekle tavlanmaz. Sevdiğin adama sofra da hazırlayacaksın elbet.

"SAHİ HANGİ KANALDAYIZ"

Bundan sonra ne bekliyor Deniz Seki’yi?

Yeni bir televizyon programı.

Nasil bir format?

Sen daha iyi bilirsin İzzet. Partnerim İzzet Çapa.

Amma boşboğazsın, hani saklayacaktık.

Tamam İzzet Çapa-Deniz Seki Show başlıyor dediğimi yazma o zaman. Sahi hangi kanaldayız? Karnımızın doyduğu, pardon en çok parayı veren kanalda. Deniz, sana bir şey söyleyeyim mi: Gerçekten çok acılar, çok zorluklar çekmişsin ama hepsinin üstesinden de gelmişsin. Bu güzel söyleşi için teşekkür ederim. Allah ne seni, ne de başka hiçbir kimseyi düşürmesin oralara...

HT PAZAR- İZET ÇAPA