Abone Ol

Cem Küçük: 24 Haziran'dan sonra Hürriyet'te sadece buhar yazarlar olacak

Türkiye Gazetesi yazarı Cem Küçük, Türkiye’de medya kurumunun tamamen dönüşmeye başlamasının Aydın Doğan'ın sahip olduğu medya yapısını Erdoğan Demirören'e satmasıyla başladığını söyledi.

24 Haziran'dan sonra Hürriyet'te sadece buhar yazarlar olacak

Küçük, Demirören'in CNN Türk ve Hürriyet isminin önüne kimsenin geçmesini istemediğini belirterek, "Hürriyet gazetesi markasında sadece buhar yazarlar olacak. Kendi ismine çalışan hiç kimse olmayacak" dedi.

"21.00’de başlayan ve genelde horoz dövüşü gibi olan programları Sayın Erdoğan Demirören istemiyor" diye yazan Küçük, "Yeni sezonda ne 'Tarafsız Bölge' ne de Şirin Payzın’la 'Ne Oluyor' programı olmayacak. Genel olarak ismi CNN Türk’ün önüne çıkan hiçbir isim olmayacak" diye yazdı.

Cem Küçük'ün, "24 Haziran sonrası medyada neler olacak?" başlığıyla yayımlanan (6 Haziran 2018) yazısı şöyle:

24 Haziran dönemecine az kaldı. Yeni Türkiye’nin hem siyasette hem medyada kesin zaferinin eli kulağında. Bakınız dünyanın tüm büyük para fonları haziran bültenlerini abonelerine geçtiler ve istisnasız hepsi ama hepsi yaptırdıkları bilimsel araştırma ve anketlerde Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın kazanacağının ortaya çıktığını söylüyorlar. İstediğiniz büyük finansçıya sorun, hakikat budur.

Erdoğan’ın sıkı muhaliflerinden millî yazar Erol Mütercimler bile bu büyük finans kurumlarından birinin bir iş adamı dostunu çektiği bülteni incelemiş ve 51.3 oy oranıyla Erdoğan’ın kazanmasının kesin olduğunu ifade etmiş. Yani bu iş bitti. Elbette Müslümanlar kesinlikle rehavete kapılmamalı ve tetikte olmalı.

Her şeyden önce muhtemelen o gece tıpkı 16 Nisan gecesi olduğu gibi meşru seçim sonuçlarını tanımak istemeyen 27 Mayıs kafalılar provokasyon meydana getirmek isteyecektir. Fakat hem millet olarak buna izin vermeyeceğiz hem de bu ülkedeki DEVLET olgusu bu tür bir kalkışmaya izin vermez.

Bu milleti 15 Temmuz’da binlerce silahlı darbeci asker yenemedi, seçim sonucunu tanımayacak 27 Mayısçılar da yenemez. Bu değişimle beraber medyada asla artık Eski Türkiye medyası olmayacaktır. Türkiye’de medya kurumu artık tamamen dönüşecektir. Bunun başlangıcı da 22 Mart 2018 medya devrimidir.

Yerli ve millî bir aile olan Demirören Ailesi’nin Hürriyet grubunu satın alması devrimsel bir değişimdir. Elbette şu an bir geçiş süreci yaşanıyor ve kontrolün tam olarak Demirören Ailesi’ne geçtiğini söylemek mümkün değil. Fakat önümüzdeki 6 ay içinde tüm kontrol Demirörenlere ve özellikle Sayın Erdoğan Demirören’in yönetim felsefesine geçecektir.

Demirören Ailesi son olarak CNN Türk’ün yeni sezonuna dair 22 Mart ruhu çerçevesinde önemli kararlar almıştır.

Bora Bayraktar’ın gelmesiyle başlayan değişim yeni sezonda eskiden kalma tüm programların kaldırılmasıyla yaşanacaktır. Yani CNN Türk ekranında eskiden beri görmeye alışılmış tüm Eski Türkiye tarzı formatlar kaldırılıyor.

Yepyeni bir program akışı olacak 2018-19 sezonunuzda. 21.00’de başlayan ve genelde horoz dövüşü gibi olan programları Sayın Erdoğan Demirören istemiyor. Yeni sezonda ne “Tarafsız Bölge” ne de Şirin Payzın’la “Ne Oluyor” programı olmayacak. Genel olarak ismi CNN Türk’ün önüne çıkan hiçbir isim olmayacak. Kendini “celebrity” gören hiç kimse olmayacak. Sadece ve sadece CNN Türk markası ön planda olacak.

Aynı felsefe Hürriyet gazetesi bağlamında da geçerli olacak. Hürriyet gazetesi markasında sadece buhar yazarlar olacak. Kendi ismine çalışan hiç kimse olmayacak. Biliyorsunuz 22 Mart’tan beri ne yazdıysam medyada da o doğru çıkmıştır, çünkü araştırmadan yazmam.

Bakın İsmail Saymaz CNN Türk’ten gönderilecek dedim, Saymaz inanmadı ama aynen dediğim oldu. Ayrıca Sayın Demirören Ailesi’nin bir kararı da şu: Eğer bir Demirören çalışanı Twitter ya da diğer kanallardan militanlık yapıyorsa ona da izin verilmeyecek ve öyle kişilerle yollar ayrılacak.

28 Mart 2018’de bu köşede yazdığım gibi Demirören Ailesi sadece ve sadece gazete isminin ön planda olmasını istiyor ve gazeteden başka hiçbir köşe yazarının ya da gazete yöneticisinin gündemde olmasını istemiyor. Bunu da tüm çalışanlarına açık açık ifade ediyorlar. Sadece gazete ismi bilinmeli diyorlar. Bu felsefeye göre köşe yazarı polemik yapmamalı ve asla “celebrity” olmamalı. Âdeta buhar gibi olmalı.

İşte bakın şu an özellikle Vatan gazetesi neredeyse yazarsız çıkıyor ama çıkıyor. Milliyet de bu çizgide gidiyor. Mesela birçok polemiğin içinde olan bir köşe yazarı olarak ben de Demirören tarzının dışında bir adamım ama herkes de Demirören Ailesi’nin bu görüşlerine saygı göstermek zorundadır. Her yiğidin bir yoğurt yiyişi var. Ayrıca Erdoğan Demirören bu tarzı konusunda herkese eşit davranıyor.

Bakın yakın geçmişte Milliyet yazarları olan Nagehan Alçı ve Kadri Gürsel popüler bir TV programının kavga eden yorumcularıydı. Erdoğan Bey her ikisinin de o programdan ayrılmasını ve artık polemiklerle kavgayla gündemde olmamalarını rica etti.

Hatta ayrılırlarsa CNN’den aldıkları maaşı da kendisinin vereceğini söyledi. Her iki gazeteci de bu söylediğim gerçeği inkâr edemez. Demirören böyle iyi niyetli davrandı. Zaman içinde sadece Kadri Gürsel, Milliyet’ten Cumhuriyet’e geçti.

İktidara yakın olan Nagehan Alçı da Demirören’den ayrılıp Ciner Medya’ya geçti. Yani mesele hükûmete yakın ya da muhalif olmak değildir. 22 Mart 2018 medya devrimi adım adım yükselen bir dalga gibi devam edecektir...

"Kontrollü darbe" diyenler bu itirafı gördünüz mü?

Dün Sabah gazetesinde Özgür Cebe imzalı önemli bir haber vardı. Dicle Üniversitesi Nöroloji Bölümünde Doçent Doktorluk yaparken KHK ile ihraç edilen ve aynı zamanda Jandarma'nın Diyarbakır'dan sorumlu sivil imamlığını yapan Burhan kod adlı Hasan Hüseyin Özdemir, FETÖ yapısını anlatan önemli açıklamalar yapmış. Özdemir şemalarla örgütün TSK'daki yapısını ve sinsi planlarını anlatmış.

FETÖ’cü Hasan Hüseyin Özdemir’in açıklamaları bence doğruyu içeriyor. Özellikle 15 Temmuz’a kurgu diyen CHP’lilerin okuması lazım. Bakın Özdemir 15 Temmuz’la ilgili neler söylüyor:

“Öğrenci dediği subay ve astsubaylar ile öğretmen, müdür ve müdür yardımcısı dediği Jandarma'dan sorumlu mahrem Saffet kod adlı Jandarma imamı 15 Temmuz'dan bir hafta önce beni aradı ve sabaha kadar Fetih suresi ile Hizb-un Nasır dualarını okumamızı söyleyip toplu yapılan duaların daha faziletli olacağını belirterek Türkiye'nin kurtulacağını ve önemli gelişmeler yaşanacağına dair şifreli mesajlar gönderdi. Darbeden 2 gün önce örgüte ait gaybubet evinde Saffet kod adlı TSK imamı elindeki tabletle sürekli yazışıyordu. Saffet'in telefonu çaldı. Karşıdaki kişiye darbenin iyi insanlar tarafından yapıldığını söyleyip, 'Bizim için dua et' dedi.

Telefonu kapatınca bu kişinin MİT'in Güneydoğu'daki abisi olduğunu söyledi ve 'Onun bile haberi yoktu. Sızıntı olsun istemedik' dedi. Darbe girişimi olumlu sonuçlanmayınca Saffet çılgına döndü. Ertesi gün bizi topladı ve bu kez darbenin cemaatle ilgisi olmadığını, iftira atıldığı şeklinde propaganda yapmamızı isteyerek, 'Darbe Fetullah Gülen'den habersiz TSK imamlarınca yapılmıştır.

Mahrem programlardan Hoca Efendi talimat vermiş gibi mesaj atmışlar. Hocanın dizinin dibinde oturan 2 insanın hocayı satarak bilgisi dışında bu girişim olmuştur.”

Bu itiraf bile 15 Temmuz’u FETÖ’nün kurguladığını ve yaptığının net kanıtıdır. Gerçi CHP’ye hangi kanıtı verirsen inanmayacaklardır. Darbe başarısız olunca “mahrem imamlar yaptı” yalanına başvurmuşlar.