Abone Ol

Açlıktan paslı çivileri toplar, satardık! Aysel Gürel'in sırları!

İzzet Çapa, aramızdan ayrılan ünlü söz yazarı Aysel Gürel'in kızları Müjde ve Mehtap Ar'la Aysel'in hiç duymadığınız sırlarını konuştu..

Açlıktan paslı çivileri toplar, satardık! Aysel Gürel'in sırları!

‘Delilik bazen gerçeklere verilebilecek en doğru tepkidir’ lafı sanki Aysel Gürel için söylenmiş. O güzelim ezgilerle, sözlerle hayatımızda o kadar iz bırakmış ki rahmetli, hala onu konuşuyor, hala onun şarkılarını dinliyoruz. Geçenlerde Mehtap ile karşılaşınca söz doğal olarak yine Aysel’den ve onun tribüte albümünden açıldı. Ajda’nın ‘Ayıpsın’ı,  Tarkan’ın “Firuze’yi Ata  Demirer'in de "Doymadım Doyamadım"ı söyleyeceği belli olmuş. Bu projenin devamı da gelecekmiş. On şarkılık ilk CD’den sonra ikincisi ve üçüncüsü de raflarda yerlerini alacakmış.

Aysel’den söz açılınca Mehtap’ın yüzünde hem hüzün hem de özlem dolu bir ifade beliriyor. “Onu unutmuyoruz ki hiç” diyor. Müjde, haftanın üç günü “Aysel’i çok özlüyorum” diye ağlıyormuş. Aysel eve geldiğinde zile parmağını dayar ve kapı açılana kadar çekmezmiş. “’Ulan kapının dibinde mi yaşayacağız, ev hali bu’ diye düşünürdük. Ama annem içeri girince ‘Ben ayrıcalıklıyım geldiğimin bilinmesini isterim’ derdi. Şimdi Müjde ‘Keşke yaşasaydı da elini hiç zilden çekmeseydi’ diyormuş. Zaman acıyı azaltıyor ama özlemi arttırıyor” diye anlatıyor. Başını öne eğiyor bu cümleden sonra, belli ki gözlerinde beliren birkaç göz yaşı damlasını görmemi istemiyor.

MÜJDE İLE MEHTAP’IN HÜSRANLA BİTEN İLK DİSKO MACERASI                    

Ama Mehtap her zaman işi bu kadar dramatize etmiyor tabii ki… Düşünsenize  “Seks dedim aykırı oldum, fin fon dedim çağdaş ozan oldum” cümlesini kuran bir kadının kızı o. Öyle matrak hikayeler anlatıyor ki Mehtap hüzün ile kahkahalar arasında dolanıp duruyoruz. Daha 15 yaşındayken Mehtap ve Müjde’yi ellerinden tutup bir Cumartesi matinesine o günlerin en gözde diskosu Hydromel’e götürmüş Aysel. “Ablamla şaşırıp kaldım” diyor Mehtap; “Bangır bangır müzik, yanıp sönen ışıklar… İlk defa görüyoruz.”

“Neden götürmüş sizi oraya?”

“Öğrenelim diye. Öğrenecekmişiz aklımız oralarda kalmayacakmış. Biz öyle saksı gibi otururken genç bir çocuk gelip bunu dansa kaldırmaz mı? Çok sinirlendik, biz bekliyorduk onu dansa çağırdılar. Ama Aysel bizden güzeldi doğrusu…”

           
SEZEN İLE AYSEL’İN KADER BAĞI DOĞUMDAN
    

Aysel kendini hep genç ve güzel hissetmiş zaten. Yıllar sonra doğum gününde uzatılan mikrofona ve ‘sevgiliniz kim?’ sorusuna verdiği cevaba bakar mısınız : “ Dünya üzerindeki bütün kızlar benim kızım,bütün erkekler de benim…”

Laf lafı açıyor, Aysel’in ailesinden söz ediyoruz. Anneannesi ve dedesi Erzincanlı'ymış. . Babası hakimmiş Aysel'in, aynı zamanda da hafız.  Bu arada çok ilginç bir bilgi daha öğreniyorum. Aysel ailesi oraya yerleştiği için Denizli Sarayköy’de doğmuş, biz hep İzmirli biliriz ama meğer Sezen de Sarayköy doğumluymuş.  Demek ki kader birlikleri daha doğumlarından başlamış müziğin iki kraliçesinin.

Daha bir yaşındayken ailesi Trabzon’a göç etmiş Aysel'in. Liseyi orada bitirmiş, üniversiteyi’de İstanbul’da...Türkoloji bölümünden mezun olmuş. “Halide Edip Adıvar ve Yahya Kemal Beyatlı annemin hocalarıydı” diyor Mehtap.  Düşünsenize kimlerin elinde yetişmiş kadın.


AYSEL’İN KOCASI VE İNANILMAZ BİR İHANET   

Laf lafı açıyor, muhabbet ilerliyor. Konu Aysel’in pek sözü edilmeyen kocasına, yani Mehtap ve Müjde'nin babasına geliyor. Meğer Kemal Ilıcak’ın dostu gazeteci Vedat Akın’mış söz konusu rahmetli. O da alem adammış doğrusu. Aysel ile evlendiği zaman “Ben gazeteciyim, haftanın üç günü gazetede yatarım, dört günü eve gelirim” demiş. Ayselcik de inanmış tabii… Aylar yıllar geçmiş, adam dört gün evde, üç gün gazetede. Bu arada Müjde doğmuş. Bir gece küçük Müjde hastalanınca Aysel kocasını bulmak için gazeteye gidip Vedat Bey'i soruyor. Aldığı cevap şöyle; “Sen deli misin kadın Ne işi var adamın gazetede bu saatte?”

Aysel süklüm püklüm çıkmış gazeteden. Bir bakmış ki Vedat bey elinde fileler, yiyecekler, yürüyor. “Eve gidiyor…Günahına girdim herhalde” diye düşünüyor ama yine de takılıyor peşine… Az sonra bir başka zile dokunuyor Vedat bey. Kucağında minik bir çocukla kapıyı açan kadına sarılıyor… Bizim Yeşilçam senaristlerinin bile aklına gelmeyecek bir sahne… “Annem o anda durumu anlıyor ve şoka giriyor” diye devam ediyor Mehtap.


MEHTAP KÜRTAJ KURBANI OLAMAKTAN NASIL KURTULDU?                   

Hikaye burada bitmiyor tabii.. Aysel hamileyken boşuyor kocayı. Ondan kurtulduğu gibi karnındaki bebekten de kurtulmak istiyor. “Hemen anneanneme koşmuş”  diyor  Mehtap. ‘Anneannem eğer bu çocuğu aldırırsan hakkımı sana helal etmem’ diyor da ben böyle doğuyorum işte…”

“O bebek sen misin? Aysel seni aldırmak mı istemiş yani”

“Anneannem olmasa ben yoktum bu dünyada…”

                    
MÜJDE VE MEHTAP’IN AÇLIK GÜNLERİ

Müjde’nin çok tutumlu olduğu, kendisininki kadar yakın dostlarının, özellikle Sezen’in yatırımlarını yönettiği çok bilinen bir şehir efsanesidir. Sohbet ilerledikçe bunun nedenini de sezinlemeye başladım. Mehtap ve Müjde’nin çocukluğu çok zor şartlarda geçmiş. “Karagümrük’te, demir ve torna atölyeleri arasında bir yerde otururduk” diye anlatıyor Mehtap. “Paslı çivi ve çelik parçalarını toplayıp eskicilere satardık. Resmen açtık…”

Aysel’e babasından kalan  bir emekli maaşı varmış. Tek geçim kaynakları olan,  üç ayda bir gelen 91 lira… O gün Aysel eve pastırmalar, sucuklar, kaşar peyniri, çocukların özlediği ne varsa alırmış. Kısaca  91 lira bir gün içinde biter ve üç aylık 'açlık dönemi' başlarmış.

O güç dönemi anlatırken bile hafif bir gülümseme ve özlem var Mehtap’ın gözlerinde. Muzip bir çocuk gibi devam ediyor; “Bakkalımız Adil amca vardı. Çok zora düşünce ondan 250 gram borca peynir alıp üçe bölerdik. Müjdeyle ben hemen yutardık peyniri ama Aysel’in payına dokunmazdık. Öyle yetiştik.Ertesi gün annem o kalan parçayı da üçe böler bize yedirirdi”

Bakkal Adil amcaya biraz borç birikince Aysel başka bir taktik sokarmış devreye; ‘Yemek zamanı komşulara misafirliğe gitmek…’ Tabii o günlerdeki komşuluk, bu günün gençlerinin anlayamayacağı bir kavram. Aysel bu ‘komşu ziyaretlerinde’ bile gururunu korurmuş. “Buyurun sofraya dedikleri zaman ‘Biz tokuz’ derdi annem. Biz tabaklara bakardık melül melül..Annem sıkı sıkı tembihlerdi hemen masaya koşmayalım diye. Ancak üçüncü tekliften sonra ‘Madem ısrar ediyorsunuz’ dediği zaman gözlerinden 'fırlayın' mesajını alırdık…”

Bütün bu yaşadıklarından sonra Müjde’nin böylesine tutumlu olması doğal değil mi?

            
HAYATI BOYUNCA AĞZINA İÇKİ KOYMAMIŞ

Rahmetli Aysel’in şarkı sözlerini nasıl yazdığını da hep merak etmişimdir. Muhabbet esnasında Mehtap annesinin hiç içki içmediğini söyleyince şaşırdım doğrusu. “Meyhaneye gömün beni, gide gele yoruldum, kadeh kadeh vurun beni, sarhoşum ben, meyhanenin kanunu var” dizelerini yazan bir kadın nasıl hayatında içkiyi ağzına sürmemiş olurdu. “Annem çok profesyoneldi” diyor Mehtap. “Bir gün benim yanımda sordular ‘Aysel hanım bu ilham nereden geliyor’ diye. ‘İlham bana gelmez çünkü ben ilhamın kendisiyim’ dedi. İnanmazdı öyle şeylere.”

                  
 SÖZ, ŞARKI SÖZÜ DEĞİL…

Mehtap’ın oğlu Söz’ün adını da Aysel koymuş. Önceleri ultrasonda çocuğun kız olacağını söylemişler. İsim koyma telaşı daha o günlerde başlamış. Önce ‘Berrak’ da, derken ‘Su’da karar kırılmış. Erkek olacağı anlaşılınca Aysel demiş ki, “Söz olsun.”

“Herhalde şarkı sözlerine gönderme yapmıştır” deyince “Hayır, hiç alakası yok” diyor Mehtap. “Sözünün eri olsun, mert olsun diye düşündü Aysel…”

“Müjde Söz’e neredeyse ikinci annelik yapıyor”

“Teyze anne yarısıdır zaten. Ama Müjde’nin çok emeği vardır Söz’de. Ben sabahlara kadar çalışmak zorundaydım. Onun da şekerden dolayı çocuğu olmamıştı. Ercan (Karakaş) ve Müjde çok ilgilendiler Söz’e”

Gerçekten de Söz’ün biyolojik annesi Mehtap olsa bile Müjde’nin Söz’deki emeğini kimse inkar edemez.

    
MÜJDE YARAMAZLIK YAPINCA DAYAK MEHTAP’A….

Rahmetlinin bir televizyon programında “Kızları çocukken çok dövdüm, şimdi pişmanım” dediğini hatırlıyorum. Mehtap. “ Döverdi ama Aysel müthiş bir anneydi” diyor… Ama cezaları da müthişmiş doğrusu. Bir hata yaptıkları zaman Aysel’in ağzından çıkan ilk kelime “dayak” olurmuş.

“Odun sobalı tek göz bir evde oturuyoruz. Dayak lafını duyunca kaçmaya çalışırız ama nereye kaçıyorsun? Yatağın altına girmeye.... Sonra anladık ki kaçmanın bir anlamı yok, nasılsa dayağı yiyeceğiz, öylece durup beklerdik”

Bu dayak faslının en garip tarafı tam Aysel’e yakışır biçimde olması. “Müjde mi sen mi? Hanginiz daha çok dayak yerdiniz” diye sorunca Mehtap, bu güne kadar hiç duymadığım ceza sistemini şöyle anlatıyor : “Annemin çok değişik bir tarzı vardı. Müjde hatalıysa beni, ben hatalıysam müjdeyi döverdi. Bunu vicdan azabı çekmemiz için yapardı.”

    
AYSEL NİŞANTAŞINDA NEDEN ÇÖP KARIŞTIRIRDI?         

Aslında Aysel’in hikayeleri anlatmakla bitmez. Mesela tıraş bıçaklarını çöpe atmadan önce kağıtlara sararmış. “Neden” diye sorarmış Mehtap ile Müjde “Eğer bir gariban çöpleri karıştırırsa eli kanamasın ” dermiş.  Yıllar sonra en zengin döneminde Nişantaşı’nda da çöpleri karıştırdığını duymuştum. Bunu sorunca “ İlerde hepiniz bir gün çöpleri karıştırabilirsiniz mesajını veriyordu” dedi Mehtap…

Son olarak “İstanbul kadın olsa Aysel Gürel olurdu” diye bir laf var biliyor musun?” diye soruyorum Mehtap’a “Onu ilk defa duyuyorum ama” diyor “İstanbul kesmezdi annemi… Aysel olsa olsa uzaylı olurdu…”

İzzet Çapa / Gazete Habertürk